Dr. Ümit Aktaş

Dr. Ümit Aktaş

umit.aktas@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Koronavirüs ve etki mekanizmaları hakkında daha fazla şey öğrenme çabaları sürerken, Birleşmiş Milletler için hazırlanan rapor hepimizi büyük resme bakmaya davet ediyor

Öyle bir salgınla karşı karşıyayız ki bazı kişiler çok hasta olurken, bazıları enfekte olduğunu bile fark etmeden hastalığı geçiriyor. Bu gizemi çözmek, COVID-19’daki karmaşık bağışıklık cevabını kavrayabilmek adına önemli bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. İngiltere’de yapılan bu kapsamlı araştırma için COVID-19’a yakalansa bile semptom göstermeyen insanlardan alınan kan örnekleri incelendiğinde bazı spesifik bağışıklık hücrelerinde artış olduğu görüldü (1). Hastalığı ağır geçirenlerden alınan numunelerde ise bu koruyucu bağışıklık hücrelerine rastlanmadı, bunun yerine enflamasyona neden olan hücrelerde artış olduğu gözlendi.

Haberin Devamı

Birkaç gün önce Nature Medicine dergisinde yayımlanan çalışma asemptomatik hastaları kapsayan çok az sayıda araştırmadan biri olma özelliğine sahip. Daha önce yapılan birkaç çalışma, kandaki karmaşık bağışıklık cevabına dikkat çekmiş olsa da, bağışıklık tepkisini bu kadar kapsamlı bir şekilde inceleyen ilk çalışma diyebiliriz. Bu yayında, semptomatik (hastalık belirtisi veren) ve asemptomatik (hastalık belirtisi vermeyen) hastaların nasıl farklılıklar gösterdiği ilk defa detaylı bir şekilde incelendi. Dilerseniz, araştırmanın önemli bulgularını ve bunların bizim için ne anlam ifade ettiğini birkaç maddede özetleyelim.

Semptomatik hastalarda burun gibi mukus kanallarında bulunan antikorları üreten B hücrelerinde artış olduğunu keşfettiler. Bu bulgu mukus tabakasında bulunan antikorların COVID-19’a karşı ilk savunma hattı olduğunu ve hastalığı semptom göstermeden atlatmada son derece önemli bir rol oynadığını işaret ediyor.

Çalışma, hastalığı ağır geçirenlerde killer (katil) T hücrelerindeki artış, kanın pıhtılaşmasına, akciğerlerde enflamasyona neden olan bağışıklık cevabının hücresel boyutu üzerinde de pek çok soruyu yanıtlıyor.

Bu araştırmadan öğrendiklerimiz ağır hastaların tedavisinde önemli faydalar sağlayabilecek, spesifik bağışıklık hücrelerinin seviyesine bakarak hastalığı kimin hafif kimin ağır geçireceğini önceden anlayabilmeyi mümkün kılacak nitelikte.

Haberin Devamı

Genleriniz ne anlatıyor? 

Diğer yandan, bir başka İngiliz menşeli araştırma sayesinde koronavirüsle ve virüsün yarattığı enfeksiyonla savaşan genler tespit edildi (2). Viral enfeksiyonları kontrol altına almada hangi genlerin rol oynadığının saptanması, hem hastalığı anlamak hem de tedavi edebilmek adına, bilim dünyasının elini güçlendiren bilgiler.

Molecular Cell dergisinde yayımlanan araştırmada, mercek altına alınan genler interferonlarla (virüslerle savaşan proteinler) ilişkili olanlardı. Pandeminin başlamasından kısa bir süre sonra hastalığın ağır seyrettiği kişilerde zayıf bir interferon cevabı olduğu keşfedilmişti. Araştırmayı gerçekleştirenler bu bilgiden yola çıkarak interferonlar tarafından tetiklenen genleri tespit etmek için çalışmaya başladılar. Sonuçta COVİD-19’un hücreye girmesini önleyen 65 gen, virüs hücreye girdikten sonra çoğalmasını baskılayan 8 gen tespit edildi.

Haberin Devamı

Araştırmayı gerçekleştiren bilim insanları, COVID-19 üzerinde etkili genlerden bazılarının mevsimsel grip, Batı Nil hastalığı ve HIV virüsünde kontrol sahibi olduğunu not düşmüşler.

Vücudun COVID-19’a verdiği hücresel tepkiyi, enfeksiyona karşı güçlü ya da zayıf bir tepkinin altında yatan nedenleri hücresel boyutta kavrayabilmek, viral enfeksiyonlarda genlerin rolünü daha iyi anlamak adına önemli bilgiler bunlar. Ama sakın ola bu çalışmayı, koronavirüsle olan karşılaşmanızın nasıl sonuçlanacağının genlerinizde yazılı olduğu, bunu değiştirmenin mümkün olmadığı şeklinde yorumlama hatasına düşmeyin! Nedenini biraz sonra açıklayacağım. Okumaya devam.  

Çok yerinde bir tespit!

Evet, gördüğünüz üzere, koronavirüs ve vücudumuzun virüse verdiği tepki üzerine çok şey öğrendik, öğrenmeye de devam ediyoruz. Ama bugün COVID-19’u deşifre etmeye çalışırken, yarın karşımıza yepyeni bir virüsün çıkmayacağı, her şeye sıfırdan, yine yeniden başlamayacağımız ne malum? Birleşmiş Milletler için hazırlanan rapora göre, henüz tanışmadığımız, bilim dünyası tarafından keşfedilmemiş 1.700.000 virüs daha var (3). Aynı raporda, bu virüslerin yarısının COVID-19 benzeri salgınlar yaratma riskinin olduğu belirtiliyor. Yani yeni bir global salgına neden olabilecek 800.000 virüsten bahsediyoruz!

Raporda, tehdidin hayvanların doğal yaşam alanlarını kaybetmesiyle giderek arttığı, vahşi yaşam ile insanlar arasındaki sınırlar bulanıklaştıkça yeni salgınların hemen kapının eşiğinde beklediği belirtiliyor. Bu öngörünün ne kadar doğru olduğunu görmek için son 50 yıla bakmamız yeterli. Orijini şempanzeler olan AIDS virüsü, meyve yarasalarından insanlara geçen ebola virüsü ve geyik, yabani kemirgenler gibi hayvanlardan keneler aracılığıyla insanlara bulaşan Lyme hastalığı gibi...

Raporda da vurgulandığı üzere, yeni bir virüs ortaya çıktığında aşı geliştirmeye çalışmak, hastalığı kontrol altına almaya çabalamak hem zaman hem de can kaybı anlamına geliyor ve Birleşmiş Milletler tüm ülkeleri hemen, acilen radikal önlemler almaya davet ediyor. Bunlar, yüz binlerce virüs ve insanlar arasına mesafe koyacak, çevreci, doğayı korumaya yönelik önlemler.

Kumanda sizde!

Tüm dünya ülkelerinin birden harekete geçmesini beklerken (daha doğrusu umut ederken!), bize düşen, kendi sağlığımızın kontrolünü ele almak.

Geçen hafta sizi COVID-19 karşısında güçsüz kılan, hastalığa yakalanma, hastalandığınızda ise enfeksiyonun ağır seyretmesi riskini azaltan bir sorunu masaya yatırdık. Neydi bu sorun? Fazla kilolar, bozulan insülin metabolizması ve kan şekerindeki dengesizlikler. Üç madde sıraladık ama hepsini tek bir başlık altında toplayabiliriz: Kötü beslenme! Yani sadece beslenme modelinizde yapacağınız basit değişikliklerle ideal kilonuza inebilir, kanserden viral enfeksiyonlara kadar her türlü sağlık sorununa kafa tutabilirsiniz.

Hatta ve hatta genetik şifreniz bile kaderiniz değil. Genleriniz üstünde de söz sahibisiniz. Bugün artık doğru beslenmeyle hastalık yapan genleri kapalı tutabileceğimizi ve enfeksiyonlara karşı bizi koruma altına alan genleri aktive edebileceğimizi biliyoruz. Vücudumuzdaki probiyotikler bize gen transferi yapıyor. Hiçbirimiz doğduğumuzda sahip olduğumuz genlerimizle ölmüyoruz, yaşadığımız sürece genlerimiz değişiyor. Genlerimiz kaderimiz değil!

Yani genlerimizin de bir açma kapama düğmesi var, kumandanın kontrolü ise sizde! Hipokrat’ın yüzlerce yıl önce söylediği gibi: “Ne yerseniz, osunuz!”

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bayramımız tüm çocuklarımıza kutlu olsun!

Sağlıklı çocuklar yetiştirmek, sağlıklı beslenmekle mümkündür.

“Çocukları sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslar, temeli çürük binalar gibi çabuk yıkılırlar.”

Mustafa Kemal Atatürk

1 “Single-cell multi-omics analysis of the immune response in COVID-19”, Emily Stephenson, Gary Reynolds, Nature Medicine, Nisan 2021; DOI: 10.1038/s41591-021-01329-2
2 “Functional Landscape of SARS-CoV-2 Cellular Restriction”, Laura Martin-Sancho, Molecular Cell, Nisan 2021, DOI: 10.1016/j.molcel.2021.04.008
3 https://theconversation.com/un-report-says-up-to-850-000-animal-viruses-could-be-caught-by-humans-unless-we-protect-nature-148911