Avukat Zafer İşeri
Yeni Yargı Reformu Paketinin öngördüğü değişiklileri kısaca incelemek gerekirse ilk olarak en önemli değişikliğin katalog suçlardaki tutuklamalarda ‘somut delile’ dayandırma zorunluluğunun gelecek olduğunu söyleyebiliriz. Halihazırdaki düzenlemeye baktığımızda öncelikle Ceza Muhakemesi Kanu’nun genel uygulamasına göre “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.” Görüldüğü üzere tutuklama kararı verilebilmesi için iki şart vardır. Bunlardan ilki kuvvetli suç şüphesine sebebiyet verecek somut deliller; ikinci ise bir tutuklama nedenidir. Tutuklama nedenleri de kanunda sayılmış olup bunlar şüphelinin delilleri yok etme, kaçma gibi suçun soruşturulmasını engelleyecek türden davranışlar içerinde olma ihtimalidir. Ancak Kanunun devamında bazı suçlar bakımından tutuklama nedeninin varsayılması öngörülmüştür. Kasten öldürme,
Prof. Dr. Hikmet Sami Türk
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in çağrısıyla Güney Kıbrıs Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, garantör devletler olarak Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ve İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın katılımıyla 5+1 formatında 27-28 Nisan 2021 günleri Cenevre’de gayriresmî olarak toplanan Kıbrıs Konferansı’nın bir sonuca varmadan dağıldı.
1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası plânda bu adla tanınmaya devam eden devlet olmakla birlikte; 1964’te başlayan olaylar sonucunda 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin kurulmasından sonra Türkiye ve KKTC açısından fiilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne dönüşmüştür. O zamandan beri Ada’da fiilen iki bağımsız devlet bulunmakla birlikte; KKTC, şimdiye değin Türkiye’den başka hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır. O nedenle KKTC, hâlâ başta Birleşmiş
Prof. Dr. Yavuz Odabaşı
Dünya Sağlık Örgütü, küresel adaletsizlik sorununun çözümü için aşıların küresel erişimine izin verilmesi önerisi yanında, yoksul Afrika ülkelerinde gıda sorunu ile karşı karşıya olunduğunu açıkladı. Oxfam, “eşitsizlik virüsü” konusunu dikkatlere sundu. Şirketlerin ve yoksullardan daha fazla dünyayı kirleten zenginlerin kamuya destek verebilmeleri arzulanıyor ve bu kesimlerden bir uygulama olarak “servet vergisi” alınmasının uzun dönemli refah için gerekli görülüyor. Cambridge Sürdürülebilirlik Komisyonu, iklim sorununu çözmek için önce zengin ülkeler ve zenginlerin yaşam biçimi olan “kirletici elitin aşırı tüketimi”nden başlamak gerekir diye uyardı. Davos’da yapılan son Dünya Ekonomik Forumu’nun iş dünyasından katılımcılarını temsil eden Uluslararası İş Konseyi, ‘Paydaş Kapitalizmi Göstergeleri’ni geliştirdi. Göstergelerde izlenmesi gereken ve başarının ölçüleceği dört alan
Bülent AKARCALI - Turizm ve Sağlık eski bakanı Devlet olmak gerçekten zordur; en azından köklü bir tarih, asırların getirdiği bilgi, beceri ve deneyime dayalı bir yönetim ve idari yapı ile bu şuura sahip bir millet gerektirir. Hele ciddi devlet olabilmek daha da zordur.
Yunanistan, bir yandan bu zorluğu hala aşamamış ham bir devletçik öte yandan bağnaz, Türk düşmanı bir kilisenin tamamen esiri olmuş cüce bir toplum olarak varlığını sürdürmektedir.
Daha birkaç ay önce ABD’den gelen kullanılmış askeri yardımı beğenmeyen bu ülkeye, bir ABD generali hak ettiği cevabı vermişti “dilencinin beğenip beğenmeme hakkı yoktur” diye.
Bu devletten ziyade devletçik olan yapının sivil ve askeri yöneticileri, siyasetçileri yıllar önce 19 Mayıs’ı Pontus Soykırımı ilan etmişlerdi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’i önce işgal sonra yağmalayıp daha sonra da Ankara-Polatlı yakınlarına kadar, onlarca şehir, yüzlerce kasabayı ve binlerce köyü yakıp yıkan ve sonunda denize dökülürken İzmir’i yakan sanki bunlar değildi!
Uşak’ta
Mustafa Kemal Ulusu
Değerli okurlarım, eğitim sistemi deyince, tabiki ilk akla , bu konunun duayen yazarı sevgili kardeşim sayın Abbas Güçlü gelir. Benim yazacaklarım ise, 81 yıllık hayatımın 74 yılında bizzat yaşayıp, gördüğüm bazı tecrübelerimden olacaktır.
İlk örneğim ünlü hocamız Prof. Kurthan Fişek’ten. Ünlü hocamızın yüksek okulda ilk durağı Orta Doğu Üniversitesi, fakat orada bir türlü istediği sonuca ulaşamıyor, bu konu üzerinde çok hoş bir anısını var. Kurthan hoca ODTÜ’de mühendislik fakültesinde, ama kafası hiç basmadığı için derslerle baş etmeye çalışıyor, fakat ne yapsa nafile, notlar hep kötü. Erdal İnönü de Fizik hocası. Bir gün hocasına gidiyor ve “Hocam üniversiteden kovulacağım, lütfen bana yardımcı olun, şu notlarımı biraz yükseltin” deyince, Erdal hoca ona, “Gel şöyle karşıma otur bakayım” diyerek Kurthan Fişek’i karşısına oturtuyor ve önüne de imtihan kağıtlarını çıkarıp masanın üzerine koyarak şöyle diyor:
Prof. Dr Cengiz Kuday - Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
21 Mayıs 1864’te başlayan Çerkes göçü çok güç şartlar altında yapıldı. Binlercesi, yollarda ve denizde öldü. Osmanlı’ya gelenler onlara vaat edilen şartları bulamadılar. Pek çoğu asker oldu kadın ve kızları saraylara ve konaklara satıldı. Çok az kısmı ülkenin değişik yerlerine iskân edildi. O zaman Osmanlı’nın gücü bu kadar idi.
Meşhur Rus yazarı Lev Tolstoy’un (Harp ve Sulh kitabının yazarı ve aynı zamanda Şeyh Şamil’in naibi ve sonra rakibi olan meşhur Hacı Murat’ın yazarı) Kafkas trajedisi için yazdığı (kendisi o zamanlar çarlık ordusunda bizzat olaylar içindedir) sahneler o kadar korkunçtur ki köylere gece karanlığında dalıvermek Ruslar için âdet haline gelmişti. Rus askerlerinin ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki bunların hiçbirini rapor görevlisi aktarmaya devam edemezdi. Yollarda zorla bindirildikleri gemilerde yolcuların büyük bir kısmı, gemilerin Karadeniz’in hırçın
Prof. Dr Cengiz Kuday - Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Toplumların hepsinin tarihinde savaşlar, acılar, başarılar vardır. Tarih ve toplum bilincine sahip halklar bu olayları unutmazlar. Başarılarını, sevinçlerini ve kahramanlıklarını değişik şekilde bazen şarkı, bazen şiir, kitaplar ve filmler ile bir sonraki kuşaklara naklederler.
18 ve 19. yüzyıllarda süren Kafkas savaşları biz Çerkeslerin ulusal varlığımızı da yok olma sınırına getirmiştir.
Kafkas Savaşı 1829 yılı sularında özellikle Kuban yöresinde başlatılmıştır.
Savaş, Rusya ile Osmanlı devleti arasında imzalanan 1829 tarihli Edirne Antlaşması sonrası şiddetlenmiştir. Edirne Antlaşması’nın 4. maddesine göre, Adige toprağı/Çerkesya Rusya’ya verilmiştir.
Bu hukuk yönünden yanlıştır. Çünkü Çerkesler Osmanlı devletine bağlı değildi. Rusya’ya da bağlı değildi ve bağlanmak istemiyordu.
1830 yılında çarın orduları ülkemize girdiler ve kanımızı akıtmaya başladılar.
Ulus bu acımasız düşmana karşı kahramanca direndi. Çar imparatorluğu ve onun sınırsız güçleri karşısında vatanını koruyan savaşçılar
İsmail Özcan - Eğitimci Yazar
İsrail devletinin kurulduğu 1948’den bu yana Filistinlilere uyguladığı zulüm ve barbarlık hiç ara vermeden devam ediyor. Şimdiye kadar sayısızca zirve yapan bu zulüm 2021 yılı Ramazanının son günlerinde bir defa daha zirve yaptı. Her zaman olduğu gibi yine hiç ayrım yapmadan kadın, çocuk, yaşlı bütün Filistinliler bu zulme, bu barbarlığa hedef oldular. Ramazan bayramının 1. gününün akşamında İsrail’in hava saldırılarında 24’ü çocuk olmak üzere 107 Filistinli hayatını kaybetmişti. 400’den fazla da yaralı vardı. Mescid-i Aksa çevresinde İsrail asker ve polisinin müdahalesinde yaralanaların sayısı ise 1000’i aşıyordu.
Nereden bakılırsa bakılsın şu anda dünyanın en mağdur ve en mazlum halkı Filistin halkıdır. Kendi öz topraklarında paryalardan bile daha feci muamelelere, görülmemiş aşağılamalara maruz kalıyorlar. Bu dünyada her şey için bir
son olabiliyor; ama İsrail zulmü için bir son olmuyor. Yaklaşık
5 milyon Filistin halkı 73 yıldan beri bu zulüm altında inim inim inliyor. Temsili