Son zamanlarda stratejik özelliklerinden dolayı reformların konuşulduğu günleri yaşıyoruz. ABD seçimleri, Pandemi sonrası yenidünyaya uyum, küresel boyutta ekonomideki daralmalar, Z nesli ile birlikte değişen beklenti ve ihtiyaçlar, merkeze sürdürülebilir olarak doğa ve insanı koyma gibi birçok faktör buna etki ediyor. Pandemi döneminde yaşanan zorluklar yüzünü piyasaya dönmüş küreselleşmenin egemen olduğu bir dünyada her türlü kaynağın zarar verilip nasıl yok edildiği ve doğanın nasıl tahrip edilip yok olmakla yüz yüze geldiğini açık biçimde gösterdi. Özellikle, insanın pasif biçimde yönlendirilebilecek biçimde her türlü konunun ve kararın uzağında bırakıldığı bir dünyanın varlığı kendini gösterdi.
Yeni bir evre mi?
Pandemi sonrası dünya yeni ekonomi ve ticaret olgularıyla karşılaşmaya hazırlanıyor. Refah düzeyi yüksek gelişmiş Batı ülkelerinin tüketicileri doğaya saygılı, yeşil ve güvenli ürünler talep etmekte ve 4. Sanayi devriminin getirdiği “ tekn
Türkiye’ye değil bir patrikhane ve bir camiyi ziyarete gelen güya müttefik ülke ABD’nin, 2 aylık siyasi ömrü kalmış bir Dışişleri Bakanı kalkıp da NATO üyesi Türkiye’nin askeri kabiliyetinin artmasından gurur duyuyoruz diyeceğine, endişe duyuyoruz demesinden esas bizim endişe duymamız gerekir.
ABD ve AB bizle uğraşırken, Rusya’nın büyük bir hava ve deniz üssüyle Suriye’ye ve Doğu Ak denize, bir hava üssüyle Libya’ya ve en son Kafkaslara yerleştiğini görmek istemiyordu. Buna karşın, Türkiye dışında bir tek ülke dahi ne ABD, Fransa veya Almanya veya İngiltere bu denklemde yer alamıyordu.
Bu ülkelerin kör politikaları sayesinde Rusya askeri açıdan artık bir Akdeniz ülkesidir. Putin’in bu ülke Başkanlarına birer teşekkür mektubu göndermesini önermek diplomatik mizahın ötesinde bir gerçektir.
Sonuç da ABD ve AB’ye, Türkiye ile olan politikalarında yeni bir müttefiklik anlayışına ihtiyaç olduğunu, Türkiye ‘yi ötekileştirip tehdit ederek bir
Bülent Akarcalı / Sağlık ve Turizm eski Bakanı
Merkez Bankası Başkanlığına, Maliye ve Hazine Bakanlığına yeni isimlerin atanmasını takiben Sayın Cumhurbaşkanımızın, demokrasi, hukuk ve ekonomi alanlarında yeni bir rota açıklaması ve bu yönde gerekli reformların yapılacağını belirtmesi jet hızıyla yükselen doların aynı hızla irtifa kaybetmesine yol açtı.
Buradan hareketle, beyan edildiği şekilde reform uygulamalarına fiilen geçildiğinde elde dilecek sonuçların son derece müspet olacağını düşünebiliriz. Bu sonuçların Dış Politikamıza yansıması da kuşkusuz müspet olacaktır.
Yazımın amacı da , AB ve ABD ‘nin ülkemize yönelik sürekli yaptırım tehditlerine dayalı politikalarına da bir rota değişikliği getirmenin zamanı geldiğini irdelemektir
Kağıt üzerinde müttefikimiz görünen AB ve ABD, bölgenin Batı ittifakına bağlı tek güçlü ülkesi Türkiye üzerinde sürekli ekonomik ve siyasi baskı kurmaya çalışırken, eli kolu serbest kalan Rusya’nın Kırım, Ukrayna, Beyaz Rusya, Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve en nihayet Karabağ
Prof. Dr. Faruk Şen
Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı
tavaksen@gmail.com
www.tavakvakfi.org
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AB Liderler Zirvesi öncesi 25 AB ülkesine yazdığı mektuplar, Şansölye Angela Merkel ile yaptığı telefon görüşmesi, Brüksel’de Türkiye’ye karşı havayı değiştirdi.
TÜRKİYE’YE BİR OLUMSUZ, BİR OLUMLU HABER GELDİ...
Olumlu haber, ilişkilerin daha verimli olmasına yönelik olurken olumsuz haber ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs Türkiye’ye karşı yaptırım için AB’yi zorlarlarsa Aralık ayında yapılacak bir sonraki zirvede Türkiye’ye karşı bir yaptırım çıkmasına yönelik gelişti.
ALMANYA’NIN TÜRKİYE’YE BU SÜREÇTE DESTEĞİ ÖNEMLİYDİ BU İŞBİRLİĞİNİ DAHA DA GÜÇLENDİRMELİYİZ
İsmail Özcan
Eğitimci/Yazar
19 Ekim 2020, “bilge lider”, devlet adamı ve komutan, bilinçli Müslüman Aliya İzzetbegoviç’in ölümünün 17. yılıydı. Aliya İzzetbegoviç, 17 yıldır başta kurucusu olduğu Bosna Hersek Cumhuriyetinde olmak üzere bazı Müslüman ülkelerde ve en çok da Türkiye’de yükselen bir özlemle anılıyor. Bu yıl da öyle oldu. Yazılı basının büyük bir bölümünde hakkında çok güzel yazılar yazıldı ve sosyal medyada çok değerli paylaşımlar yapıldı.
Aliya İzzetbegoviç, geçen yüzyılın sonlarında medeni (!) Avrupa’nın ortasında ve gözü önünde büyük acılar yaşatılmış, yok edilme tehlikesiyle yüz yüze bırakılmış bir halkı tüm insanlığa örnek olacak liderliğiyle selamete, yani özgürlüğe ve bağımsızlığa ulaştırmış bir lider, bir devlet adamı ve bir komutandı.
Bu büyük lider, devlet adamı ve komutan; Sırpların büyük zulüm ve soykırım girişimlerine maruz kalmış Boşnak halkının, Sırplardan kendilerine
Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre boykot, “Bir işi ya da davranışı yapmama kararı alma”dır. “Yok sayma” ve bir ülkeyle “ticari ilişkileri kesme” olarak da düşünülebilir. Bu boyutu ile boykotlar, günümüz modern toplumlarında bireysel ve özel bir eylem olan tüketim tercihlerine ve kararlarına, siyasal amaçların aktarılması olarak düşünülebilir.
Boykotlar genel olarak, bireysel nitelikli olan ekonomik tercihlerin yapılmasını ortadan kaldırmayan ancak bu yolu kullanarak siyasal amaçlara ulaşmayı gerçekleştirmeye yardımcı olan eylemlerdir. Kısaca boykot; kolektif ve tüketicilerin kendileri tarafından gönüllü olarak, zorlayıcı olmayan biçimde verilecek karar olarak ve planlanmış, organize edilmiş eylemlerdir. Ambargo ve yasaklamalardan farklı bir eylem türü olarak boykotlar piyasa aracılığı ile siyaset yapma ve siyasal amaçlara ulaşma biçimlerinden biri oluyor günümüzde.
Genellikle ekonomik (karaborsa, aşırı fiyatlama gibi), siyasal (serbestlik, dürüstlük, adalet gibi), etik
Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı sağladığı askeri üstünlük ve elde ettiği ateşkes anlaşması her açıdan bir zaferdir. Bakü, topraklarının önemli kısmını savaşla aldı, geri kalan bölgeleri de ateşkes sürecinde alacak. Barış anlaşmasına temel olabilecek ateşkese göre Azerbaycan bütün toprakları üzerinde egemenlik kurarken, birisi Karabağ ile Ermenistan arasında Laçin üzerinden, diğeri de Azerbaycan’ın batısı ile Nahcivan arasında olmak üzere iki koridor kurulacak. Her iki bölgenin güvenliğini de Rusya sağlayacak.
ENDİŞELER YERSİZ
Rusya’ya ilişkin endişelerin çoğu eski olumsuzluklardan kaynaklanıyor. Ermeniler 1990’larda bu toprakları etnik temizlik yoluyla işgal ederken Rus birlikleri kendilerine yardım etmişti. Fakat yıllar içinde Bakü-Ceyhan petrol boru hattının yapılmasını engellemek amacıyla bu işlere karışan Rusya’nın politikalarında değişimler yaşandı.
Önce Türkiye ve Azerbaycan’ın Rusya’yı kendilerine düşman etmeden Bakü-Ceyhan’ı Tiflis üzerinden gerçekleştirme kararlılığı sonuç
Atatürk için insanın “öldü” demeye dili varmıyor.
Fani varlığı toprağa verileli yıllar geçmesine rağmen, manevi varlığıyla bütün gücüyle aramızda yaşadığı şüphe götürmez.
O sadece üstün yetenekli bir komutan ve devlet adamı değil, aynı zamanda fikri alanda yaptıklarıyla da yol gösterici olmuştur.
Atatürk’ü ölümünün 82. yılında deniz ve denizciliğe bakış açısıyla anmak düşerdi, biz denizcilere de.
Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş dönemlerinde denizcilik gücünün çeşitli faaliyet sahalarında geri kaldığının bilincinde olan Atatürk, cumhuriyet döneminde aynı hataların yaşanmaması için hem söylem hem de eylemleriyle biz Türkleri denizlerle buluşturma çabası içerisine girmiştir.
Denizlerdeki egemenliğini de gerçekleştirmek isteyen genç cumhuriyetin, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe koyduğu “Kabotaj Kanunu”, 1936 yılında imzalanan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”nin temel yapı taşlarından birini