“Kırsal alanlarda yaşayanların, kent merkezlerine geçim kaynağı bulmak için artık göçmen işçi olarak gönderilmesinin, hiçbir haklı sebebi yoktur. Doğru kurumlar oluşturulursa ve doğru politikalar benimsenirse, hayatta kalmak için insanlar geçimlerini evlerinin çevresinde sağlayabilirler...”
İktisatçılar her zaman kent ekonomisini, ülke ekonomilerinin motoru olarak hayal ettiler. Kırsal ekonomiye ise, emek ve tarımsal girdilerin tedarikçisi rolünü verdiler. Kırsal alanlardaki temel altyapı eksikliği göz önüne alındığında, geçmişte haklı bir sebepleri olabilirdi. Kırsal alanlarda yaşayanların, kent merkezlerine geçim kaynağı bulmak için artık göçmen işçi olarak gönderilmesinin, hiçbir haklı sebebi yoktur. Doğru kurumlar oluşturulursa ve doğru politikalar benimsenirse, hayatta kalmak için insanlar geçimlerini evlerinin çevresinde sağlayabilirler.
Kayıt dışı sektör
İktisat teorisi, geniş ve adaletsiz fırçasıyla, henüz kayıtlı sektöre giremeyenler için, her şeyi
Üçüncü önemli sorun, söylemlerimiz gençlere hitap etmiyor. 1970’lerin kavga ortamında büyüyen, radikal söylemleri sahiplenen, kutuplaştırıcı siyaset tarzı “Başkalarının düşüncelerini özgürce ifade etmesini” temel bir değer olarak kabul eden, tüm yaşama biçimlerine saygılı gençlere hitap etmiyor. İsviçre gibi insanların özgür, adil bir şekilde yaşadığı, fırsat eşitliğinin korunduğu bir ülke olma hayali vermeden ve buna inandıramadan gençleri kazanma ihtimalimiz zayıf. Elbette CHP tarihi itibariyle bu hayali en çok seslendiren ve savunan bir parti. Ancak sorunlarımızı da görmek zorundayız. Bu hayali yeteri kadar güçlü bir şekilde savunuyor muyuz? Her alanda bu hayalin gereklerine uygun hareket ediyor muyuz? Dürüst olalım. Ne yazık ki CHP de Türkiye siyasetinin bazı hastalıklarından ari değil. “Siyaset” dediğimiz, klikçilik, nepotizm, adam kayırma, belirsiz kurallar, hizipçilik, içe kapanma gibi arazlar CHP’de de var. “Belli dengeler” ile insanlar
Araştırmalar ortada. Z Kuşağı’na mensup genç sayısı yaklaşık 13 milyon. Bir sonraki seçimde 7 milyon genç ilk kez oy kullanacak. 13 milyon genç az değil, toplam seçmenin yüzde 20’sine tekabül ediyor. İstediklerini hükümete getirir, istediklerini de hükümetten indirirler. Hesap böyle açık olunca siyaset erbabı eline kalemi, kağıdı aldı “Biz bu Z Kuşağı’ndan nasıl oy alacağız” diye düşünmeye başladı. AKP, malum, Z Kuşağı’nın kalbini çalmak için dört aşamalı bir plan açıkladı. Sosyal medyada yeşil top hareketi başlattılar, Netflix’i yasaklamayı tartıştılar, yetmedi yeni sosyal medya düzenlemesini hayata geçirdiler. Şimdi şaşkınlıkla sansürcülük, yasakçılık politikalarının neden oya dönüşmediğini kara kara düşünüyorlar. Bir çözüm bulacaklarına eminim. Mesela oy verme yaşının 18’de 30’a çıkartılması için Meclis’e önerge vermelerine herhalde kimse şaşırmaz.
MAK Danışmanlık şirketinin sahibi Mehmet Ali Kulat Temmuz ayında Z
22 Ağustos 1921 günü saat 11.30’da Yunan orduları komutanı Papulos Sakarya’da küçük Asya ordusuna, onları destekleyen tüm ülkelerin beklediği saldırı emrini verdi. Yunan ordusu: 3 bin 780 subay, 120 bin er, 76 bin tüfek, 286 top ve bin 400 kılıç, 840 kamyon, 3 bin 800 hayvan ve 18 uçakla katılıyordu. Türk ordusu 5 bin 401 subay, 95 bin 500 er, 54 bin tüfek, 826 makinalı tüfek, 169 top, bin 309 kılıç ve 2 uçakla katılıyordu. 13 Eylül 1921’de Türk zaferi ile sonlanan savaşta subayların yüzde 80’i, erlerin yüzde 60’ı şehit oldu. Sakarya meydan muharebesinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu yeni savunma anlayışı, 2. Dünya Savaşı’nda Ruslar tarafından Moskova önlerinde Almanlara karşı kullanılmıştır.
Şimdi sıra son stratejik taarruzu ve sonucun alınması olacaktı. Gözünü Afyon ve İzmir’e dikti. Türk ordusunu hazırlamak gerekiyordu. Sakarya Meydan Savaşı’nın başladığı gün ile Büyük Taarruz arasında tam 1 yıl vardır. Bu dönem iç ve dış politika
Savaşta kazanılan her başarı bir zaferdir. Ve her zafer, kazanan için en büyüktür. Zaferin değeri neticeleriyle ölçülür. Kurtuluş Savaşı boyunca kazandığımız zaferleri böyle bir kıstasla mukayese edersek, 30 Ağustos Zaferi’nin bir zirve olduğunu görürüz.
Bu zaferi anma günlerinde, ben Türk’üm diyen herkesin duyması gereken heyecan, coşku, gurur çok büyüktür.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkomutanlığı’nda verilen mücadele, sadece vatanımızın kaderini belirleyip topraklarımızın düşman işgalinden kurtulmasını sağlamakla kalmamış, fiilen kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağını da kanıtlamıştır.Kazanılan zaferin şifreleri, askeri ve siyasi arenada milletini, meclisini ve ordusunu harekete geçiren büyük önderin üstün deha ve zekasıyla, söz ve eylemlerinde saklıdır.
İlk fitili ateşledi
Çanakkale Savaşları’nın Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” ifadesi bir milletin makus talihinin dönüm
Emir Gamsız (Piyanist - Besteci)
Milan Kundera’nın “Yavaşlık” başlıklı, çok popüler olmuş bir kitabı vardır. 90’larda okuduğumda benim için çok heyecan verici bir analizle başladığını hatırlıyorum. Sokak ortasında işlenen suça gıkları çıkmayan, tedbiri elden bırakmayan insanların direksiyona geçince korkusuzlaştığını söylüyor Kundera ve korkuyu nasıl unutabildiklerini sorguluyor. Cevabı ilginç; bir araç yardımıyla hız yapan kişinin, kendini yalnızca o ana verdiğini; geçmişten ve gelecekten koptuğunu, bu durumda kaygılarının umurunda bile olmadığını söylüyor. Kaygılar gelecektir ve kaygılarını unutarak gelecekten kurtulmuş bir insan için korkacak bir şey yoktur.
Türkiye’nin yurt dışındaki insanlarımıza bir borcu bulunmaktadır.
Dünyada 7.6 milyon Türk kökenli göçmeni yurt dışında yaşatan Türkiye’nin hala bir göç müzesine sahip olmaması tarihsel bir ayıptır. Dünyada kendi nüfusunun %9’nu yurt dışında yaşatan başka ulus yoktur. 1.4 milyarlık nüfusa sahip olan Çin’in 55 milyonu yurt dışında yaşarken, 1.1 milyarlık Hindistan’ın 35 milyonu yurt dışında yaşamaktadır.
Türkiye’mizin hala bir göç müzesine sahip olamaması çok büyük bir ayıp.
Türkiye çok ilginç bir ülkedir. 1961’de başlayan göç olayı çerçevesinde ilk önce 6.800 Türk işçisini Almanya’ya yolladık, daha sonra başka ülkelere de gönderdik ve şu anda AB sınırları içerisinde eski üye İngiltere’yi de dahil ettiğimizde 5.7 milyon Türk yaşıyor. ABD’den, Avustralya’ya kadar toplarsak Türk göçmenlerin sayısı 7.6 milyonu geçti. Bu da 83 milyonluk nüfusumuzun %9’undan fazladır. Dünyada oran
Milli gelirimiz uzun yıllardır artmıyor. Olan artışlar da TL’nin dolar karşısında değer kaybedişiyle eriyor. Bu durumu tarif etmek amacıyla Orta Gelir Tuzağı deyimi oluşturuldu ve tartışmalar bu düzeyde devam etti ve ediyor.
Bu yazımın amacı söz konusu tanımın yanlış olduğunu ve Orta Gelir’in bir sebep değil bir sonuç olduğunu belirtmektir.