Tarihimiz süresince kurduğumuz donanmalar, hep dikkat çekmiştir. Her dönem, donanmamızı çok yakından takip eden birileri olmuştur. Bu tabi ki bugün de böyle. Çünkü, Deniz Kuvvetleri bir ülkenin savunma ve güvenlik siyaseti kapsamında belirlenen hedeflere ulaşımında, diğer kuvvetlerle birlikte stratejik bir niteliğe haizdir. Bu kuvvet, deniz gücünün çok önemli bir parçasıdır. Deniz gücünüz olmadan dünya ölçeğinde bir siyasi güç olmak da pek mümkün değildir. Bu nedenle, donanmaların güçlü ve zayıf yanları monite edilmeye çalışılır. Bu bizim için olduğu gibi diğer ülkeler için de geçerlidir. Bu konuyla ilgili tarihte tespit edilmiş bir kısım örnekler; hepimizin bildiği önemli olayların öncesinde ve sonrasında, yapılan istihbaratın boyutunu ve sonrasındaki analizleri önemli hale getiriyor. Özellikle, 18’inci yüzyıl ilginç örneklerle dolu. Ben bir deniz tarihçisi değilim. Ancak, bu konuyla ilgili bilim insanlarının ortaya koyduğu
Son günlerde dünyada politik kartlar yeniden dağıtılıyor. AB içinde çatlak sesler ortaya çıkıyor. ABD artık NATO’da Avrupa’yı Ruslara karşı koruyamayacağını söylüyor. Rusya’nın Hafter güçleri Libya’da kaybettiler ve çekilecekler. Türkiye Libya’da başarılı bir politika uygulayarak “Mavi Vatan” projesini koruyor ve genişletiyor. Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Mısır, İsrail ve Güney Kıbrıs bunu önlemek için her şeyi yapıyorlar. AB Yunanistan sınırlarını Türkiye’ye karşı tam anlamıyla korumaya aldı. FRONTEX’e bağlı gemiler herhangi bir şekilde Türkiye’den gelecek Suriyeli geçici sığınmacıları ülkeye sokmama peşindeler ve Türkiye şu anda AB’den tam anlamıyla dışlanmış durumda.
Almanya ile yeniden diyalog başlatılmalı
Angela Merkel’in son AB dönem başkanlığı ve Merkel’in yetiştirdiği ve güvendiği Ursula Von Der Leyen de Avrupa Komisyonu Başkanı’yken Türkiye ciddi adımlar atmalı ve böylece diyalog gelişirse, Fransa’nın Türkiye’ye saldırılarına
Bir günlük gazetenin kuruluşunun 70. yılını sanata öncelik vererek kutlaması enderdir. Bir süre önce Milliyet bunu yaptı. Hava atmak için değil, ikinci sayfasını tamamen sanat ve fikir haber ve yazılarına ayırarak bunu hak ettiği için yaptı.
Kimi gazetelerin haftalık eklerinde sanata/düşünceye yer verilmiyor değil. Ancak spor, ekonomi, siyaset gibi konulara her gün özel sayfalarda yer ayrıldığı gibi, bütün bir sayfanın, hele gazetelerin önemli sayfası olan 2. sayfanın sanat ve fikir yazılarına sürekli tahsis edilmesi uzun vadede eğitici, okuru sanata yaklaştırıcı olmasının yanında, sanatın insan hayatına apayrı bir zenginlik kazandırıp fikri açıdan da bilincini oluşturmasını sağladığını biliyoruz.
Milliyet gazetesinin neredeyse ilk yayımlanan nüshasından bu yana tam 70 yıldır kesintisiz bir okuyucusu olarak şu inançla bu yazıyı kaleme almak istedim: “O bir tek sayfanın sanata ilgi, heyecan duyan yetenekli çok sayıda gencimizin kendilerini keşfetmelerine ve geleceğin parlak sanatkârları olarak ortaya çıkmalarına imkân verecek kapıyı aralayacağına
1. TÜRKİYE VE DÜNYADA KORONAVİRÜS SALGINI
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın dün akşam (29 Haziran 2020) 20.03’te yaptığı açıklamaya göre; son 24 saatte Türkiye’de koronavirüsten ölenlerin sayısı 18 yeni vefatla 5.115’e, hasta sayısı 1.374 yeni tanı ile 198.613’e yükseldi; hastanede tedavi edilip taburcu edilenlerin sayısı, iyileşen 1.214 hasta ile 171.809’a ulaştı. Toplam rakamlar, Türkiye’de koronavirüsün ilk kez ortaya çıktığı 11 Mart 2020’den bu yana geçen üç buçuk ay içinde bu nedenle can kaybını, hastalanan ve tedavi edilip iyileşen insan sayılarını gösteriyor.
Dünyada ilk kez altı ay önce 23 Aralık 2019’da Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs, kısa zamanda beş kıtada bütün ülkelere yayılan bir pandemi (küresel salgın) hâline geldi. CNN’de Johns Hopkins Üniversitesi kaynak gösterilerek yayınlanan “Coronavirus Pandemic” (Küresel Salgın Koronavirüs) rakamları, dün (29 Haziran 2020)
CENGİZ KUDAY
Bu yazımı koronavirüs hastalığının dışında öldüren, başka hastalıklardan da her yıl binlerce kişinin öldüğünü hatırlatmak için yazdım. Diğer hastalıkları da umursayalım.
Her yıl tespit edilen kanserler içerisinde beyin tümörleri yaklaşık %1.5’lik bir orana sahiptir. Bu tümörler her cins ve yaşta görülebilir. Radyoloji ve tanım metotlarındaki gelişmeler, tanının daha kolay konulmasını sağlamıştır.
Beyin tümörü nedir?
Beyinde ortaya çıkan anormal hücre çoğalmasıyla karakterize kitlelerin genel tanımıdır. Her gün yenilenen hücrelerdeki büyümeyi ve bölünmeyi sağlayan sistemlerde bir bozukluk olduğunda çoğalma kontrolsüz hale gelebilir. Beyin tümörlerinde bulgular, kitlenin beyin veya çevreleyen yapılara olan basısı veya sinir dokusunda oluşturduğu hassasiyet sonucu ortaya çıkar. Kitlelerin yerleşim yeri bulgularla ilişkilidir. Kitle ve kitlenin yaptığı ödem etkisi ile epilepsi (sara) veya bir takım fonksiyon kayıpları olabilir. Beyin tümörü çeşitlerini temek olarak 2
Günlük hayatımızda kullandığımız değişik adlarla belirlenen nesillere alışmıştık. Bunlara bir de C Nesli olarak kısaltılan Coronavirüs nesli eklendi.
Aslında, C nesli ile farklı özelliklerdeki nesil kast ediliyordu. Teknoloji ile bağlantılı özellikleriyle, “Dijital Yerli” olarak 1990’larda doğanlar için Bağlantılı Nesil (connected generation) ya da tüketimci özelliği öne çıkan tüketiciler için Tüketici Nesli (consumer generation) kullanılıyordu zaten. Bunlara bir de C Nesli’nin yeni türü eklendi günümüzde..
Yeni bir nesil mi?
Yaşantımızda gördük ki, yaşanan travmatik krizler dünyayı değiştirmekte ve yeni nesilleri ortaya çıkartmakta etkili olabiliyor. II. Dünya savaşı sonrası yaşanan değişimler, başta kadınların iş yaşamına girmesi dahil birçok dönüşümü tetiklemiştir. Yaşadığımız salgın ve etkileri, henüz tam kabul edilmemiş ve tartışmaları içerecek olsa bile, yeni nesil tanımlamasını da beraberinde getirmiştir.
Hatta, değişik adlarla öne sürülen benzer nitelikte kavramlar da vardır.
Yüz yıl önce, 26 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından sadece üç gün sonra Mustafa Kemal, Türkiye hükümeti adına Sovyet Rusyası hükümetine bir resmi mektup göndererek, diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve Türkiye’ye yardım sunulmasını teklif etti. Mektupta şu ifadelere yer verildi: “Tüm çalışmalarımızı ve tüm askeri operasyonlarımızı emperyalist hükümetlerle mücadele etme ve tüm ezilenleri özgürleştirme amacı taşıyan Rus Bolşeviklerle birleştirmeyi taahhüt etmekteyiz.”
1920 baharı, toprakları iç savaşa ve yabancı saldırganlarla mücadeleye ev sahipliği yapan Sovyet Rusya için de son derece zor bir dönemdi. Bu koşullar altında Mustafa Kemal’in mektubu Moskova’ya ancak 1 Haziran 1920’de teslim edildi. 3 Haziran 1920’de Dışişleri Halk Komiseri Georgiy Çiçerin, Türk lidere cevabi mektup gönderdi. Sovyet hükümeti, iki ülkede hemen diplomatik temsilcilikler ve konsolosluklar kurulmasını teklif etti. Mektupta şu
Azerbaycan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, yetmiş beş yıl sonra modern Azerbaycan Devleti’nin başına geçtiğinde Mehmet Emin Resulzade’nin “Bir kere yükselen Bayrak, bir daha inmez” sözünün doğruluğuna tarih ve insanlık önünde tanıklık etmiştir
Azerbaycan; Türk ve İslam toplumları arasında cumhuriyet rejimiyle tanışan ilk ülkedir. “Bir kerre yükselen bayrak, bir daha inmez” diyerek yola çıkan Mehmet Emin Resulzade ve arkadaşlarının 28 Mayıs 1918’de kurdukları laik ve demokrat Azerbaycan Demokratik Halk Cumhuriyeti bugün 102 yaşındadır.Azerbaycan’ın 102 yıl önce elde ettiği bu başarı gerçekte; yaşanan katliamların ve acı olayların eseridir. 1918 yılında Kafkas coğrafyasında Taşnak Ermeni ve Bolşevik çetelerinin Türk varlığını ortadan kaldırmak niyetiyle giriştikleri katliamlara, soykırıma ve zulme karşı Mehmet Emin Resulzade ve arkadaşlarının direnmelerinin ortaya çıkardığı bağımsız Azerbaycan devleti çağdaş anlayışta bir cumhuriyettir. 1918 yılının başında Taşnak Ermeni çetelerinin ve Bolşeviklerin Türklük