Ülkemizde yapılan 2018 yılı israf araştırmasına göre; haftada ortalama iki ekmek israf ediliyor, gıdaların tüketmeden çöpe atılma oranı yüzde 22.8’ i bulmuş ve atılan yemek miktarında da sürekli yukarıya doğru artış gözlemleniyor. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı bizde ve tüm ülkelerde biliniyor ve önlemler alınmaya çalışıyor.
İsrafın önlenmesi konusunda tek sorumlu tüketici değildir ve bu konuda üç temel faktörün göz önüne alınması gerekmektedir. Bunlardan birincisi tüketicidir. İkincisi, genel olarak kamu ve sivil toplum. Üçüncüsü ise, üretim ve aracı kuruluşların oluşturduğu sistemdir.
Tüketicilerle ilgili olan faktörler arasında; sosyal, demografik faktörler (yaş cinsiyet), ev hanesi psiko-demografik faktörler sayılabilir. Örneğin, motivasyon, tutum, değerler ve alışkanlıklar, son olarak da sosyo-ekonomik boyut gelir. Tüm bunlar arasında, eğitim seviyesi ve evdeki depolama ve pişirme altyapısının durumu gibi konular etkileyici faktörlerdir. Sivil toplum ve kamu
Bu yıl, Azerbaycan halkının tarihine kanlı ocak faciası olarak geçmiş 20 Ocak 1990 olaylarının 30. yıl dönümü. Geçmiş SSCB silahlı güçlerinin 20 Ocak günü günahsız Azerbaycanlılara karşı hayata geçirdiği vahşilikler insanlık tarihinde kara leke olarak kendine yer buldu. Milli bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü uğrunda sokaklara çıkmış ahaliye karşı yapılan silahlı saldırı sırasında, yüzlerce Azerbaycanlı şehit edilmiş, yüzlerce insan da gazi olmuştu.
Santral patlatıldı
Dönemin SSCB Başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, 19 Ocak 1990’da hem SSCB Anayasası’nın 119. hem de Azerbaycan SSCB Anayasası’nın 71. Maddelerini hiçe sayarak 20 Ocaktan itibaren Bakü’de olağanüstü durum ilan ediyor. Azerbaycan halkının bundan haberdar olmaması için de 19 Ocak saat 19.27’de Azerbaycan televizyonun enerji santrali patlatılıyor. Sonrasında tüm ülke topraklarında televizyon yayınları durduruluyor. Bakü’ye giren Sovyet ordusu olağanüstü durumdan habersiz olan ahaliye karşı görülmeyen
Prof. Dr. Cengiz Kuday
Tanrı her insana bir aygıt vermiş (beyin), fakat yazılım vermemiş. Bunu kişinin kültür ve bilim aracılığıyla kendisinin geliştirmesini istemiş. O yüzden, yazılımın çeşit ve kalitesine göre her insanın beyni farklı tepki verir. Dünyada kaç insan yaşıyorsa o kadar farklı beyin vardır. Hastalıklara karşı da reaksiyonları kişiden kişiye değişir (kültür ve inanç farklılıkları).
Kafa travmalarında aynı şiddette bir darbeyle kişilerde farklı klinik tablolar ortaya çıkabilir. Bu, son çalışmalarda gösterildiği gibi beyinlerin protein yapısının farklılıklarından kaynaklanmaktadır.
Başkanlık sisteminin 2,5 yılı geride bırakıldığından hareketle; yapılması gerekenler, sistem içindeki uyum sorunlarının, aksamaların, eksikliklerin, işlemeyen mekanizmaların ve bürokratik yönetim kademelerindeki yöneticilerden kaynaklı problemlerin öncelikli tespit edilmesi gerekir.
Ancak bürokrasi ve bürokratla ilgili işleyiş ve liyakat konusunda bir “ölçü metre” bulunmuyor. O zaman bu konuda bakılması gereken bazı somut veriler bulunmaktadır. Bu verilerde başta TBMM Dilekçe Komisyonu ve diğer komisyonlar, CİMER, bakanlıklar/ kurum-kuruluşlar teftiş kurulları, iç denetim, genel kamuoyu yoklamaları, anketler, OMBUDSMANLIK Kurumu vb. kurumlara gelen şikayetler, yazılı ve görsel medya, siyasi kulisler, dost sohbetleri vb. alınan izlenimlerle büyük oranda ortaya konulabilir. Nitekim bu çalışmamızda sahada olması nedeniyle yüksek bürokrat olan değerli akademisyen dostlarımızın sistemde tespit etmiş olduğu eksikliklerden de yararlanılmıştır.
Diğer yandan devletin bir anlamda işlerliğini sağlayan bürokrasiyi haklı haksız eleştirmek sorunları çözmez. İnsan denen
1KISA BİR TARİHÇE
Bürokrasi: “Devlet daireleri, devlet işlerinin görüldüğü ofisler anlamındaki “büreau”, hakimiyet ve “iktidar” anlamındaki “cratie” kelimelerinin birleşmeleriyle oluşan bir terim olup en genel tanımı ile devlet dairelerinin hakimiyetini ve iktidarını ifade etmektedir.” (1)
Bürokrasi tarihimiz 150 yıl, hatta daha fazla bir geçmişe götürülebilir.1839 Tanzimat Fermanıyla başlayan idaredeki yeni yapılaşma, değişik düzenlemelerle Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğundan bu yana Kara Avrupası ve Fransa idari sistemi benimsenmiştir. İdari yapılanmada bazı anglo-sakson ülke uygulamaları görülse de yapılanmadaki temel fonksiyon korunmuştur.
2SİSTEMİN GETİRDİKLERİ
Eski sistemde bakan, müsteşar, müsteşar yrd, genel müdür vb. dikey yapılanma esas alınmış olup, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bu yapılanma özünde köklü değişikliğe uğramıştır. Müsteşarlıklar ve yardımcılıkları ile bazı genel müdürlükler kaldırılmış, bakanın yanında, bakan
İnsan, Dünya yaşamına başladığında; herhangi bir bilgi ve davranışa sahip olmaksızın reset edilmiş bir motor, bir cihaz gibidir. Yaşam çizgisinde kendisine yön tayin edicilerin yardımıyla çocukluk, kısmen gençlik döneminde bilgiler ve davranışlar kazanarak donanımlı hale gelir. Kazanımların yönlenlendiricileri; başta anne, baba ve çocuklardan oluşan AİLE, EĞİTİM VE ÖĞRETİM KURUMLARI ve içerisinde bulundukları SOSYAL ÇEVREDİR. İnsanın çocukluk ve gençlik dönemlerinin zamanlama olarak ne anlama geldiğini, bu dönemlerin yönlendiricileri olan ailenin, eğitim ve öğretim kurumlarının ve içerisinde bulunulan sosyal çevrenin konum ve işlevlerinin neler olduğu, muhtelif tarihlerde bu sayfalarda kaleme aldığım yazılarımda açıklandığı için ayrıntıya girmeden kısaca kavramlar belirtilmekle yetinilmiştir.
Anne ve babanın okul çağına kadar olan yaş döneminde çocuğa verdikleri bilgiler ile kazandırdıkları davranış yönlendirmeleri son derece önemli olup, bu değerler geleceklerinin temellenmesinin esasını teşkil ederler. Eğitim ve öğretim
Türkiye’nin yer aldığı jeopolitik düzlem, Suriye ve Irak gibi doğrudan etkileşim alanlarını içerdiği kadar tarihi bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Bu sorumluluğun öne çıkardığı gerçek, Türk Dünyası gerçeğidir. Yedi Türk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Türkçe konuşan topluluklar bu alanın doğal ve daimi parçalarıdır. Örneğin 2010 yılında faaliyete geçen Türk Konseyi adlı kuruluş Özbekistan ve Macaristan’ın üyeliği ile çok farklı ve dinamik bir çehreye bürünmüştür. Türkiye’nin Türk Dünyası yönelimi bu sürecin taşıyıcı kolonlarındandır. Bir de Türk Dünyasında hassasiyetle takip edilerek sahip çıkılması gereken sorun alanları vardır. Bu çerçevede Suriye ve Irak’taki Türkmenlerin, Kırım’daki, Doğu Türkistan’daki, Karabağ’daki Türkçe konuşan toplulukların yüzünü döndüğü yegane devlet Türkiye’dir. Sebep ve
Devlet ve siyaset adamları, ebediyete intikal ettikten sonra çoğunlukla resmi törenler dışında pek hatırlanmazlar.
Bazıları ise zamana inat her gün hatırlanır, aranır, kendisinden söz ettirir.
Haydar Aliyev arananlardan, hatırlananlardan ve kendisinden söz ettirenlerdendir. Vefatının 16. yılında, ortaya konan bir yeni eser, onun anılmasına adeta yeni bir vesile oluşturdu.
Kasım ayının son gününde, İpsala’da TANAP ile TAP birleşti. Bir başka deyişle enerjinin yeni ipek yolunda önemli bir adım atıldı. Azerbaycan gazı Türkiye üzerinden Yunanistan’a, oradan da Arnavutluk, İtalya yolu ile Avrupa’ya ulaşmanın kapısını araladı.
Türkiye ile Azerbaycan’ın el ele geleceğe uzandığı TANAP enerjisi nedir?
TANAP Botaş demektir. Socar demektir. BP demektir.
Daha geniş bir anlatımla TANAP, Hazar Denizi’nin dalgalarının Akdeniz’e, Atlas Okyanusu’na ulaşmasıdır. Bölge ve Avrupa barışına, enerji arz güvenliğine, istikrara giden yeni bir yol haritasıdır. Belki de yakın bir gelecekte doğal gaz üreticisi diğer bölge ülkelerinin yararlanabileceği bir boru hattıdır. Zira TANAP ile d&