Dün yine kabus gibi bir güne uyandık. Pınar Gültekin cinayeti hepimizin aklını aldı, canını yaktı. Kendimizi sorguladık, hayatı sorguladık yine birbirimize saldırdık. Rahatlamak için tweet attık, hikaye attık, kinimizi kustuk. Bugüne baktığımızda kimisi için bir önceki gün kadar sıradan, kimisi için de 'ne zaman bitecek artık kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri, sokak hayvanlarının öldürülmesi, korona vakası, orman yangınları, doğal afetler, savaşlar...' diye sitem ettirecek kadar tatsız tuzsuz.
Olanlar oluyor ve herkes eline telefonunu alıp yazıyor elbette bir şeyler; belki bir rahatlama ya da gündemden geri kalmayayım endişesi... Bu herkesin kendi vicdanına kalmış ama bu kaotik durumda bile linç edecek birilerini buluyoruz, başka işimiz yok çünkü. Bir gün yanlış anlaşılabileceğimizi hiç düşünmeden acımasızca saldırıyoruz. Özellikle ünlü ve fenomenlere yapılan linç kültürüne yerli yersiz boy gösterdiği için karşıyım artık. Dayatma ve yargılama ne şöhretin bedelidir, ne de kimse için müstahaktır! Fakat isminin içinde geçtiği bu tür haberleri fazlaca gördüğüm Demet Akalın'a buradan çağrıda bulunmak istedim. Eğer bu yazıyı okuduktan sonra beni de takipçi sayımla vurmazsa en azından kendisine iyi hislerimi korumaya devam edeceğim.
Sevgili Demet Akalın, size bazı sorularım ve âcizane birkaç önerim olacak. Aile hayatınıza, kariyerinize ve sosyal yaşamınıza sonsuz saygılıyım. Kamuoyu oluşturmak noktasında ülkenin en etkili isimlerinden birisiniz, bunu da çok iyi biliyorum. Fakat sizin de bildiğiniz gibi Türkçe konusunda ciddi problemleriniz var ve bu sizi sıkıntıya sokuyor.
Neden her sabah gözümü açtığımda gündemdeki her konuya dair bir yorumunuz var? Bildiğim kadarıyla gazeteciliğe henüz göz kırpmadınız. İyi niyetinizden ve vatandaşlık bilincinizden şüphem yok. Ama yazdıklarınız herkes tarafından öyle yerlere çekilmeye müsait ki. Bu biraz da okuyanın niyetine kalmış tabii. Ama siz bu konuda eleştiri almaya da açık değilsiniz. Twitter'da size nazikçe yazan bir kişiye takipçi sayısıyla alay ederek yanıt veriyorsunuz. Yanıt vermek zorunda mısınız? İnsanlara dair değer yargılarınızdan biri onların kaç takipçisi olduğu mu? Size yorumda bulunan kişinin milyon takipçisi olsa fikri içeriği fark etmeksizin daha mı kayda değer olacaktı?
Size bazı önerilerim olacak demiştim ya, geliyorum oraya;
-Demet Hanım, siz isminize kazandığınız güçle itibarınızı korumaya devam edin. Çünkü takipçi sayısını hedef gösterip alay ettiğiniz her kişi, bir gün sizden daha büyük rakamlara sahip olabilir. Siz geldiği yeri hiç unutmayan ve bununla övünen bir sanatçı olarak sadece davranışlarınızla değil sözlerinizle de savınızı desteklemelisiniz.
-Gündeme dair hep bir yorumunuz olacaksa biraz kitap okumanızı, Türkçe'ye dair kelimede anlam, cümlede anlam ve paragrafta anlam konularında soru çözmenizi öneririm. Çünkü açıklama olarak 'ben Türkçe öğretmeni değilim' demek sizi zor durumdan bir yere kadar kurtarır.
-Bunların hiçbiri umrunuzda değil ve her şeyi paşa gönlünüzün keyfi biliyorsa o zaman bildiğinizi okumaya devam edin. Günün sonunda ceremesini nasılsa siz çekeceksiniz.
'Bela' Hande Yener
Hande'nin 20. müzik yılına özel hazırladığı yeni albümden çıkan 'Bela' bugün dijital platforma servis edildi. Giderden azami uzak sıcak bir aşk şarkısı. Kalça sallatacak tatlılıkta, mevcut enerjiyi değiştirir. Yakında Tiktok'da bela akımı başlar.
Kayıtta analog seslerin tercih edilmesi bu albümün gidişatı adına beni heyecanlandırıyor. 'Bela belasın bela bela' dediği her yerde kulağa İtalyanca'da 'güzel güzel' anlamına gelen 'bella bella' tınlıyor sanki. Global pazara da sunulabilecek iyi bir Türkçe pop örneği olmamış mı?
'Kendime Sardım' Oğuzhan Koç
Pandemiden geriye bir 'Kendime Sardım' kalacak! Bu süreçte ne yaşadıysak hepimizin adına şarkısını Oğuzhan yaptı. Hit mi? Net hit. Sıyrılma sebeplerinden biri nakarattaki olay. Pop şarkılarda genellikle kullanılan bir hece ölçüsü var. Bu nakaratta epey farklı. Üşenmeyin sayın hatta, demek istediğimi anlarsınız. Şarkı sözlerindeki ikinci olay karşı tarafa seslenerek başlaması ve yine nakaratta okların kendine dönmesi.
Klip de fazlasıyla yaratıcı; klozet kapağından uçakta cam kenarı yapmak oturduğumuz yerde aklımıza gelecek bir fikir değil. Bu fikirler sahneyede taşınmalı, düşük bütçeli prodüksiyon ama çok eğlenceli görüntüler ortaya çıkar.
'Bu Benim Masalım' Aleyna Tilki
İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'nda uçaktan yazıyorum. Yolculuk memleketim Ordu'ya. Çoğunuz bugünlerde uçakla seyahat edeceksiniz. Kontrollü normalleşmeye geçsek de haklı olarak kaygınız devam ediyor. Ben size buralardan durumu bildireyim de biraz olsun rahatlayın. Ama ne olursa olsun tedbiri elden bırakmayın.
- Taksim'den Havabus'le geldim. Önceleri yarım saatte bir olan sefer aralıkları şimdi daha az; bazen saatte bir bazen iki saatte bir. Bu yüzden evden çıkmadan internetten kontrol edin. Kişi başı fiyat 18 TL. İkili koltuklarda tek kişi oturabiliyor. Maskesiz yolcu alınmıyor. Klima çalışıyor.
- Havalimanı'ndan içeri sadece yolcunun kendisi girebiliyor. Girişten önce kapıda bilet kontrolü yapılıyor. Sırayla içeri alınıyor. Yerde bir metre arayla sosyal mesafe kuralına uygun bantlar var.
- İçeri girdiğiniz andan itibaren her alanda dezenfektan var. Birkaçını kontrol ettim, hepsi doluydu.
- Uçuşlarda kabin bagajınızı, check-in bagajınızla beraber teslim etmeniz gerekiyor. Kabin bagajı standartı genellikle 8 kg. Dolayısıyla içine kırılacak eşya koymamaya dikkat edin. Uçak içine bunlardan sadece birini alabilirsiniz; kadın el çantası, laptop, evrak çantası, bebek malzeme çantası.
- Bagajınızı teslim ettiğiniz kontrol bölümünde personel yok. Bagajınızı kiosk'ta kendiniz tartıyor, etiketini takıyorsunuz. Bagajınız fazla geldiyse kilo başına ödemeyi -kart veya nakit- ekran başında yapıyorsunuz. Sonrasında kontrol bölümüne gidip bagajınızı bırakıyorsunuz. Okuyucu bagajınıza taktığınız etiketi okuyor ve ilgili uçağa yolluyor. Benim bagajım 1 kilo fazla geldi, ödemesini yaptım.
- Uçağın kalkacağı kapıya doğru ilerlerken yine sosyal mesafe kuralına uygun birer birer geçişinize izin veriliyor. Kurala uymamanız mümkün değil çünkü dört bir yandan 'sosyal mesafe kuralına uyalım!' diye seslenen çalışanlar var.
- Unutmadan, uçak biletlerini bugüne kadar en ucuz fiyattan aldım. Hatta evde biletleri alırken ödemeyi onaylamadan mutfağa su içmeye gittim. Döndüğümde fiyatlar daha da düşmüştü. 'Yeter ki al bileti' der gibi. Eskiden bir çoğunuz şahittir; bilet alırdık ve ödeme ekranına gelene kadar fiyatı artardı!
2020 tüm dünyada talihsizliklerle dolu bir yıl olmaya devam ederken, geçmişimizden bize güzel şeyler hatırlatan kişiler, konular gündeme gelmeye devam ediyor. Hepsi grubu kızlarının barışması bile bir kesimin bu yılı daha iyi geçireceğine inanması için kayda değer bir haberdi.
"10 yıl önce bugün. Unutmadık, unutmayacağız: Bihter Ziyagil"Bugün tarihte 10 yıl önceye gidiyoruz. 'Aşk-ı Memnu' dizisinin başrol karakteri 'Bihter Ziyagil'in, aşkı için intihar ettiği o gün! Üzerinden 10 yıl geçti ama Bihter hala unutulmadı.
Bir dizi karakterinin anma günü olur mu? Bizde o da oluyor. Bihter intihar ettiğinde sadece 27 yaşındaydı. Toprağa verilirken Ziyagil değil, ilk soyadı 'Yöreoğlu' mezar taşında göze takılan ayrıntıydı.
Her yıl olduğu gibi bugün de Twitter'da 'Bihter Ziyagil replikleri' dönecek, Youtube'da günün en çok aratılan videosu 'Bihter Ziyagil ölüm sahnesi' olacak. Bu, Türkiye sosyal medya ekosisteminde ritüel gibi bir olay.
Diziyi günümüzde ilk kez izleyen çocuklar, gençler de Aşk-ı Memnu akımına kapılıyor. Adnan Bey, Bihter, Behlül, Nihal, Bülent, Matmazel, Firdevs Hanım, Peyker, Katya, Cemile, Beşir, Nesrin, Süleyman efendi herkesin kendinden bir şey bulabileceği karakterler.
İnsanlara iyi gelen her şeye ben tamamım. Aşk-ı Memnu klasikleşmiş, Türk halkının bağrına bastığı bir hikaye. O yüzden eleştirecek olursanız iki kere düşünün, bir kere yazın.
Son 3 günde Google'da en çok aranan kelimeler1. Trabzonspor
Single daha önceleri albümler arasındaki zaman dilimlerinde arayı açmamak adına ara sıra yapılan tekli üretimlerin adıydı. Dinleyicinin single mantığına alışık olmadığı ve albümlerin sıklıkla çıkmaya devam ettiği 2010'lu ilk yıllarda, DMC Genel Müdürü Samsun Demir'den yeni bir strateji ve dijital pazarlamaya odaklanma hamleleri gelmişti.
2013'de pazar liderliğini istikrarla korumaya devam eden DMC Müzik, aynı yoldan devam etmek yerine gidebileceği daha fazla yol aradı. Bu, her iş sektöründe 'artı ürün artı kazanç' stratejisi olarak bilinir. Şirket önce portföyündeki garanti diyebileceğim isimleri kapsama dahil etti. Ajda Pekkan, Funda Arar, Kenan Doğulu, Bengü, Betül Demir, Ziynet Sali, Burcu Güneş gibi etki alanı geniş sanatçılara albüm yerine single yapmaları önerildi. Bu şarkılar klipleriyle beraber dijital müzik platformlarına haftalık aralıklarla servis edildi. Bir nevi müşteriye yeni alışkanlık kazandırmak istendi. Nitekim formül başarılı
oldu da.
Müzik sektöründe dijital dönemle yeni satış kanalları gelişti
Bu dönemden itibaren hem kült hem de fazlasıyla yeni isme DMC logosuyla üretimler yapıldı. Youtube'dan özellikle Z kuşağının zevklerine hitap edecek gençleri keşfetmek adına bolca yararlanıldı. Kurulan 'netd' müzik kanalıyla dijitalden izlenmelerin getireceği tüm teliflerin adresi direkt DMC oldu. Özetle sektörün batmaya terk edilmesi yerine, maliyetler azaltılarak kazanmak için yeni satış kanalları geliştirildi ve yelpaze çok genişledi. Böylece dinlediğimiz her beş şarkıdan en az üçünün hakları DMC'ye ait oldu. Pazar payı her yıl daha da büyürken, pastanın kalan dilimlerini bölüşen yapım ve dağıtım firmaları bu noktada DMC'nin elde ettiği sonucu tekelleşme olarak değerlendirebiliyor.
Şahsen Samsun Demir'e ait bu vizyonu Türkiye'de müziği domine eden, sektörel trendlere hızlı adapte olan ve işin uçtan uca tüm üreticilerine daha fazla kazanç sağlayan yeni iş modelleri ortaya koymak diye yorumluyorum. 2020 yılının şartlarına kolay uyum sağlanmanın sırrı da, bahsettiğim öngörü ve işleyişte saklı.
İlginizi çekebilir
Kontrollü normalleşmeye geçtiğimiz şu günlerde, karantina sürecinin ünlü ve fenomen isimler için nasıl geçtiğini düşündüm. Gözüme en çok takılan dört isim; Demet Akalın, Merve Oflaz, Murat Aygen ve Murat Övüç oldu.
Magazini en çok besleyen: Demet Akalın
Aylardır evde olsa bile Demet Akalın, magazin gündemini sürekli beslemeye devam etti. Geçtiğimiz akşam Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen 'İstanbul Yeditepe Konserleri' organizasyonunda sahne alan Akalın'ın canlı performansı ülkeyi yine ikiye böldü.
Mesela, Gökhan Özoğuz Demet Akalın'ın 'Mihriban' performansını "Kırmızı koltuk döndürmezinden..." yorumuyla paylaşmış. Mahsun Kırmızıgül'de "Demet Akalın 'Mihriban' türküsünü okumuş. Bence iyi etmiş..." yorumunda bulunmuş.
Benim bu konuya iki ayrı yorumum olacak. İlki, Demet Akalın hiçbir zaman canlı performans iddiasında bulunmadığı için beklentiyi yüksek tutmaya hakkımız olmadığı. İkincisi, bunca yıldır sahne alan ve bundan para kazanan birinin her zaman daha iyisini yapabileceği.
Demet Akalın'ın Instagram'da verdiği konser performanslarının bence daha iyi olduğunu da belirtmek isterim.
Türkiye'nin ilk kız grubu Hepsi, 2005 yılında büyük çıkış yakalamıştı. Dört yıl süren beraberlikten geriye 3 albüm ve 1 maxi single, Türk pop müziğine miras kaldı. Her şey harika gidiyor görünürken, grup üyelerinden Gülçin Ergül'ün tek tabanca devam etme isteğiyle ilk yaprak dökülmüştü.
2010'a geldiğimizde Gülçin, iki şarkıdan oluşan solo projesiyle; Cemre, Eren ve Yasemin de 'dördüncü aramıyoruz' dercesine koca bir albümle tekrar karşımıza çıktılar. Hepsi hayranlarının hayal ettiği elbette bu değildi. Sadece kızların müziği tamamen bırakmalarından daha iyi bir seçenekti.
Ne Gülçin'in solo çıkışı, ne de üçlü Hepsi albümü sandıkları kadar iyi sonuçlar vermedi. Gülçin'in geniş bir ses aralığı var, bu doğru. Ama tek başına şarkı söyleyince ve bu tarz hafif batı müziği olunca, "Ara Ara" Gülçin'in gırtlağını tartacak yeterlilikte bir şarkı olmadı. Hepsi grubu şarkılarını, Gülçin tek başına söyleseydi de bu kadar dinlenmezdi. Şarkılar sesinin altında ezilirdi. Cemre, Eren ve Yasemin'in seslerinin de olması bu şarkılardaki dengeyi sağlıyor, kimyayı tutturuyordu. Şöyle düşünebilirsiniz; pembe güzel bir renktir değil mi? Ama beyazla karışınca toz pembe gözümüze daha pozitif hissettirir.Gülçin, müzikle kafayı bozmuş, sahne için doğmuş bir kız. Tek başına devam etme isteğini asla mantıksız bulmuyorum. Ama çok güçlü bir sesin bazen dezavantaj olduğunu düşünüyorum. Özellikle pop müzikte. Sadece jazz okusa daha da uzun soluklu dinlenir. Pop, trap, arabesk, yabancı pek çok tarzı deniyor. Son şarkısı "Ferman" bugüne kadar yaptıkları içinde farklı bir yerde duruyor.
Üçlü Hepsi albümü "Geri Dönüşüm" için de aynı durum geçerli. Şarkılar tamam, konsept özgün, çıkış klibi "Yeter" görsel olarak öncekileri aratmıyordu da işte kulağa eksik gelen bir şeyler vardı. O da Gülçin'in vokalleri. Gruptan hangi kız ayrılsa kulağımız onun sesini arardı emin olun, sadece Gülçin'e özel bir durum değil.
Hande Yener'in 2019'dan beri çıkmayı bekleyen yeni bir albümü var. Bu albümün önce Altan Çetin şarkılarından oluşacağı bilgisi vardı. Hatta Afrika'da üç şarkıya klip çekildi. Sonra albüm beklemeye alındı. 2019 yazında bu üç klipten ilki 'Kuş' yayına verildi.
Albüm seyrinde bir şeylerin değişeceği belliydi ki proje ertelendi. Sonrasında çıkışı 2020'ye planlanarak 20. yıl albümü olarak nitelendirildi. 'Kuş'un 2019 yazını yeterince ayağa kaldırmadığı düşünüldü ki akabinde hızlıca 'Krema' teklisi geldi. Gidişatın tam da bu noktada değişmeye başladığının ilk sinyali. Sözü Mete Özgencil'e, müzik ve düzenlemesi Misha'ya ait bu şarkının klibinde Kerimcan Durmaz da vardı.
Bahsi geçen işler, mevcut Hande Yener kitlesini tatmin etmedi. Hande'nin bu şarkıları çıkarma sebebini tamamen stratejik -albümden önce yeni nesli dinleyici kitlesine katmak istemesi- olarak yorumluyorum. Çünkü yeni nesil daha az söz ve daha çok müzik istiyor.
O süreçten günümüze neler oldu?
Altan Çetin, sosyal medya hesaplarında Hande'ye veryansın etti. Hiçbir şarkısıyla yeni Hande Yener albümünde yer almak istemediğini yazılı şekilde paylaştı. Sonra bu paylaşımlar ortadan kalktı. Ama ortada klibi çoktan hazır olan, para harcanan şarkılar vardı. Devreye yapımcı Polat Yağcı'nın girdiğini ve bir uzlaşma sağladığını düşünüyorum.