<#comment>#comment>Fenerbahçe, İstanbulspor önünde, son derece maksatsız bir futbol angaryacılığı ile yarışıyordu oyunun son 15 dakikasına kadar .
Nedeni çok da açık seçik aslında... Lorant isimli bir teknik düşünce fukarası ile yola çıkarsanız, işte böylesine duygusuz ve futboldan kopuk bir takım izleme ıstırabına kapılır gidersiniz...
Ortega, ilk tertipte yer almadığını öğrendiği an "Ya Lorant, ya da ben" restini çekip, basmış gitmiş Samandıra Tesisleri’nden...
Disiplin olarak Arjantinli’yi haksız bulabilirsiniz, ama evrensel boyuttaki oyuncuların bir çoğu, bu tip kaprisleri yapmışlardır futbol dünyamızın geçmişinde. Ayrıca Feyenoord maçından beri aralarının buz gibi olduğunu iyi bildiğimiz Lorant - Ortega ikilisinden hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğunu ben yorumlamadan, takdirini siz saygın okuyucularıma bırakıyorum...
* * *
Kendi sahasında şahinler gibi oynayan Sarı - Lacivertli ekip, her geçen lig haftasında, daha kombine, daha coşkulu ve de gol yaratıcısı olarak neden büyüyemiyor dersiniz...
<#comment>#comment>Fenerbahçe, Kocaeli deplasmanında fazla risk almadan kapmak istiyordu üç puanlı bir galibiyeti...
Gerçi oyunda henüz gol yokken kaleci Oğuz’un Lazarov ile ceza alanında çarpışması yürekleri ağızlara getiriyordu... Fenerbahçe oyunu orta alanda tutarak top hakimiyetinin yüzdelerini kaçırmak istemiyor, ancak Ceyhun, Hakan Bayraktar, Steviç ve Cem Karaca gibi top tekniği yüksek isimler öne oynayıp ikili - üçlü atak kurgularıyla Kocaeli savunmasını zorlayacaklarına, çok anlamsız geri pasları yaparak hücum süratlerini düşürüyorlardı. İşte bu aksaklık aynı zamanda kolay toplar kazanan Kocaeli’nin Fenerbahçe kalesini tehlikelerle sarıp sarmalayan korku dolu gol pozisyonlarına da meydan veriyordu. Serhat’ın ortasına rakip defansla birlikte yüklenen Washington’un golü de olmasa son haftaların "sayı azmanı" ilan edilen Fenerbahçe’nin ligde son sırada yaşayan Kocaeli’ne karşı sayı yaratması biraz da şansa kalıyordu sanki...
* * *
İkinci yarıda yırtıcı bir futbol üslubuna sahip Serhat’ı oyundan alıp yerine Japonya yorgunu Ortega’yı golcü olarak oyuna sürmek tabiki bay Lorant’ın meselesidir... Ayrıca Kocaeli’nden gelen beraberlik golünden sonra dahi
<#comment>#comment>Son zamanların düşüşte olan Cim - Bom’u ile liglerde beş haftadır fırtına gibi esen Trabzonspor’un, Ali Sami Yen’deki puan kapışması pek de beklediğimiz kalite volümleriyle oynanmıyordu doğrusu...
Galatasaray’ın oturmamış kadrosu savunmadan çıkıp, orta alandaki hazırlık paslarını kurgularken hiç de çabuk ve hatasız olamıyordu. Gerek Trabzon’un presleri, gerekse lüzumsuz yan pasların getirdiği savurganlıklar son hareketlerde hep pahalıya patlıyordu Cim - Bom’un gol arayışlarında... Ancak Hasan Şaş’ın eski ve mükemmel günlerinden kalma bir geceyi yaşaması, müthiş sol kanat çıkışlarıyla oyunu süslemesi, izlenen yavan futbola zaman zaman olumlu ışıklar tutuyordu.
Trabzon çok erken attığı gol sonrası kapıldığı oyun heyecanını bir türlü kontrol altına alamıyor, onlar da sayısız pas hataları ve savunmanın maksatsız uzun toplarıyla oyunu Cim - Bom’lu ayaklara teslim ediyorlardı adeta... Fatih Tekke’nin futbolu boyundan çok da büyük bizce... Ama penaltı atarken yaptığı "ukalalık" futbolun doğasındaki emek anlayışıyla çok ters düşüyor. Mehmet Yılmaz, Gökdeniz ve Fatih Tekke zaman zaman da zıpkın gibi çıkışlar yaptılar Galatasaray defansının üstüne... Ancak üçünün de
<#comment>#comment>Fenerbahçe’nin Atina’daki çöküşünün başaktörü Rüştü kardeşimizdir tabii... Ama Sarı - Lacivertli ekibin "olmazsa olmaz" taktiği ve gol yaratma gerçeğinin oyun başlarkenki planı böyle mi olmalıydı ?
Lorant efendi, tek Serhat’ın üstüne yıktığı gol bulma göreviyle dün gece Avrupa’nın ne denli bir "berbat taktisyeni" olduğunu ortaya koymuştur bizce... Haftalardır Fenerbahçe’nin JOKER’i olarak kendini ispatlamış bir Ceyhun’u dünkü oyuna hazırlamayan bir teknik adama başka nasıl bir sıfat yakıştırılır ? Onu Alman lugatındaki zeka noksanlarını tarif eden bilimsel sayfalarda ararsanız kolayca bulabilirsiniz sanırım... Ceyhun gibi çalışkan ismin daha dünlerde Samsun önündeki maçı koparma yeteneğini ilk tertibi düşünürken unutan bir Alman’a hangi sıfatların yakıştırılacağını yine Dünya yeteneklisi Alman kanı taşıyanlar bulabilirler sanırım... Panathinaikos golsüz beraberliğe dönük bir defans kurgusu ve de kontrataklarda aradığı tur şansını planlayıp, geceye sürerken, ne denli haklı bir düşünceyle Lorant efendiyi yenmişse, aynı Herr Lorant, Fenerbahçe’yi tek Serhat’ın çaresiz çırpınmalarına kilitleyip, tur kapılarının hayallerini kurmakla ne denli bir "düşünce garibanı"
<#comment>#comment>Lucescu’nun Beşiktaş’ı oldukça disiplinli ve komple bir ekip bütünlüğüyle oynuyordu kendi sahasında... Savunmasının kestiği ve orta alancılara indirdiği düzgün toplar, bu bölgeden Pancu ve İlhan Mansız gibi gol adamlarına pek de ince gol hesaplarıyla çıkamıyordu... Yani orta alanda bir pas başı bozukluğundan bahsetmek istiyoruz kısacası...
Evet, kanatlara yayılan topları sağdan Kaan Dobra, soldan Serdar başarıyla kullanıyorlar, ancak Beşiktaş’ın ön direk - arka direğe uzun adamlarıyla kafaya çıkmalarını hiç göremiyorduk dün geceki sayısız Siyah - Beyaz ataklarında... Yasin, Tayfur ve Sergen gibi top ustaları ilk yarıda biraz daha ince düşünüp, biraz daha sık eleyerek rahatlatamıyorlardı ki Beşiktaş’ı !.. Bunun sebebi, Elazığlı kramponların sahanın her bölgesinde yerden gereğinde kısa paslı, gereğinde uzun paslı çıkışlar yaparak, Beşiktaş’ın topla fazla oynamasını engellemesinden kaynaklanıyordu... Anadolu takımları artık İstanbul deplasmanlarından hiç korkmaz oldular bana göre... Öyle ya, Elazığ arada bir de olsa öyle tehlikeli çıkışlar yapıyordu ki dün ilk yarıda, insanın bu cüretkar atakları gördükçe, futbolumuzun artık yurt çapında bir üst standart yarattığına
<#comment>#comment>Fenerbahçe - Galatasaray derbisinin görkemli sonucu, maç öncesi ve sonrasında yaşanan olayların karanlık gölgesi içinde sıkışıp, kaldı galiba...
Bu gerilimin artık savunulur tarafı kalmadı bence... Ne demektir misafir gittiği stadın koltuklarını, masalarını söküp, sahaya atmak. Tuvaletlerini parça parça edip, eline geçirdiğin her eşyayı tuzla buz etmek. Ya Fenerbahçeli taraftarların ev sahipliği kibarlığını unutup, misafir seyirci üzerine yanar meşaleler fırlatması, kime karşı neyin ifadesidir ?
Ülkemizde sosyo ekonomik sorunlar olabilir. Fenerbahçe - Galatasaray çekişmesi de son yıllarda büyük bir sıçrama yaparak, en üst çıtalarda yaşandığı devreye ulaşabilir. Ama kamu malı olan otobüsleri taşlayarak, milyarlarca liralık zarar yaratmaya kalkışmak, nasıl bir ilkel tavrın geleceğe dönük ürkütücü göstergeleridir. Bizce de iş rayından çıkmıştır artık... Maçlardaki bilet fiyatları için sızlanan haklı seyircinin yanında, kimler bu yanıcı maytaplara on milyarlarca lirayı ödeyebilmekte ve nasıl stada sokabilmektedirler ? Bu işin "sektörü" yaratılmış gibi gelmektedir bize... Yani üç büyüklerde bu işler için çalışan menfaat elebaşıları vardır. İşsiz güçsüz saf
<#comment>#comment>Kadıköy’deki derbide tam bir karnaval havası yaşanıyordu gerçekten... Bu görüntüler sanki tarihi farkın habercisi gibiydi... Müthiş bir meşale şovu hem tribünleri rengarenk görüntülere boyuyor, hem de arkasından gelen sis perdesi oyunu gözlerden alıp, götürüyordu zaman zaman...
Galatasaray orta alanda girdiği top kapma girdaplarında başarısız kalıyor, Sarı - Lacivertliler ise "örümcek ağı" gibi parsellediği oyun alanlarında Cim - Bom’un bütün pas yapma espaslarını kilitleyip, bırakıyordu. Fenerbahçe, bu sene en kolektif futbol birlikteliğini sergiliyordu tarihi rakibi karşısında kendi seyircisi önünde... Ancak Washington’un her hattıyla ayaklanmış ve Galatasaray’ı yenmeyi kafasına koymuş bir düşünce zenginliğinde bile ne kadar "fizik ve hareketlenme fukarası" olarak kaldığı da apaçık görünüyordu dünkü muhteşem gecenin süratli akımı içerisinde... Halbuki teknik kulübe dün sahanın yıldızı olarak parlayan ve Fenerbahçe’nin her bölgedeki çıkışlarına büyük katkılar sağlayan Tuncay’ı, Washington’un yerine çekip, orta alanı taze bir güçle takviye etse, işte o zaman dün akşamki tarihi fark daha da zirvelere çıkabilirdi... Ayrıca Washington’un son derece yavaş ve zamanlama
<#comment>#comment>Lorant’ın bu akşam nasıl bir tertip ve nasıl bir taktikle sahaya çıkacağı kimse tarafından bilinmiyor. Bu Fenerbahçe’nin en büyük dezavantajı.
Galatasaray’a gelirsek; Fatih Terim’in derleyip toparlamaya çalıştığı ve yeni bir düzen içersine sokmaya uğraştığı Sarı - Kırmızılı ekibin de henüz oturmamış olmaması maçın sonucunu ortada kılıyor.
Sürpriz hatalar ve sürpriz goller olmazsa, ben bu maçın beraberlikle sonuçlanacağına inanıyorum.
Bütün bunlara rağmen Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde bir gece daha yaşanması, kuşak olarak her iki camiaya da onur vermektedir. Dilerim bu güzel lüksü bozmak adına, taraftarlar bir takım çirkinlikler yaratmazlar.