İş kolu mu?

3 Kasım 2002


<#comment>Beşiktaş, Alaves maçındaki hakem entrikaları, Fenerbahçe - Panathinaikos oyununu yöneten İtalyan’ın içten pazarlıklı düdükleri, insanı 10 yıllarını, 20 senelerini harcadığı bu oyundan soğutuyor zaman zaman...
Futbol gelirleri arttıkça, kulüp kasaları özellikle Avrupa’da şiştikçe bu oyundaki hakem hileleri de bir yerde kaçınılmaz oluyor sanki... Hele hele mazideki anılarınızda hava alanlarında "BOND ÇANTA"ların içindeki 200 bin dolarlarla nasıl el değiştirdiğini biliyorsanız... Yeşilköy havaalanına indiği anda kendisini Hilton’a geçiren yöneticilere, daha kimse lafa girmeden "250 bin dolara turu size garanti ederim" diyerek ilgili kulüp yöneticilerine 4-5 saat zaman veren, idarecileri kumarhaneden para bulma telaşına kilitleyen ahlaksız yabancı hakemi çok da iyi hatırlıyorsanız eğer... İşte o zaman günümüzde dönen dolapları kolayca yakalayabiliyorsunuz, futbolun etiği adına tüm sporcu duygularınız inciniyor ve de bir yerde ruhunuz sıkılmaya başlıyor.
10 yıllar öncesi bir anımı anlatayım da sizlere bu işlerin nasıl yürüdüğü konusunda fikre sahip olunuz. Rahmetli Balıkçı Hasan’da, Rüçhan ADLI ağabeyimiz, İrfan ÜNAL dostumuz, Hulki İLGÜN dedemiz ve bendeniz dört

Yazının Devamı

Sırat köprüsü

1 Kasım 2002


<#comment>Panathinaikos önündeki Fenerbahçe, Lorant’ın kafasındaki esintilere göre on birler yapıp, böylesine futbol oyununa hiç benzemeyen bir saha ve bölge kargaşasını futbol oyunu zannettiği sürece, Sarı - Lacivertli yönetim kendini kandırmaktan başka bir iş yapamaz.
Washington’u bu kulübe santrfor etiketiyle transfer edenler, ya futbol denen oyunun alfabesini bilmiyorlar, ya da bu muamma transferin içinde bizlerin asla öğrenemeyeceği "abidik gubidik" bir iş var gibi geliyor bana... Öyle ya, kaçırdığı golleri gördükten sonra bu adamın bir futbolcu olduğuna kimleri nasıl inandırabilirsiniz ki ? Halbuki Yunanlılar gerçekten öyle ahım şahım bir takım değiller... Savunmaları çok kolay açıklar veriyor. Kanatları kapatma ustalık ve çabuklukları çok zayıf... Yani bir böyle takıma elenip, bu yılın UEFA tarihinde kaybolup gitmek, sanırım Fenerbahçe’nin bu seneki en büyük ayıbı olur futbol dünyamızda... Lorant bey, TV’lerde konuştuğu zaman "mangalda kül bırakmıyor" adeta... Peki de, dün savunmanın solundaki Johnson’un, Ogün’ün arkasında dans edercesine boş toplar yakalayan rakip kanat adamlarını ilk yarıda hiç mi göremedi acaba sahanın her bölgesini taraması gereken gözleri ? Rapajc

Yazının Devamı

Ortega’dan başkası yalan

28 Ekim 2002


<#comment>Fenerbahçe, Gençlerbirliği ile üç puan kavgası yaparken, yine geçmiş haftaların kopyası bir "futbol girdabı" içinde sallanıp, durmaktaydı.
Sağ ayaklı Ali Güneş’i, orta alan grubunun solunda oynatmak ve delikanlının sol ayağındaki topu sağına almak için nasıl çırpınıp, durduğunu seyretmek sadizmi, olsa olsa Lorant gibi bir futbol âmâsının duygusuzluğundan kaynaklansa gerek... Tuncay’ı sağ çizgi uzantısında kullanma fikri de çok sakat bir teknik kulübe duyarsızlığı değilse nedir ki ? Tuncay zaman zaman gerilere dönüp, top kullanmaya kalkmasa, çizgide işsiz bir futbol fukarası olup, kalacaktı belki de.
Steviç, yaşını başını almış, Fener’de forma giyme değerleri de çok tartışılacak bir adam... Dün ne preste, ne de attığı toplarda bir futbol kalitesinin anlatımı vardı. Öyleyse genç Yusuf’u bu formaya monte edip, kazanmak varken, vücudu ve duygularından yorgunluklar akan Steviç’teki bu kadar ısrar nedendir ? Fenerbahçe, Fatih Akyel’i kendi formasına bir gençlik abidesi ve sağ kanattaki en emin "Mehmetçik" olarak kullanmak düşüncesiyle aldı. Ama Fatih’in dünkü ilk gol laubaliliği bu takımın disiplin anlayışında daha kaç hafta taşınabilir ki ? Washington attığı

Yazının Devamı

Alman hocanın anatomisi

25 Ekim 2002


<#comment>Büyük usta İSLAM ÇUPİ, Alman teknik adamların neden başarısız oldukları konusundaki görüşlerini bakınız 21 Mayıs 1994 tarihindeki yazısında nasıl anlatmış... O günlerde Fenerbahçe’yi tribünden seyreden yöneticiler dileriz yazının özetini okuduktan sonra biraz aydınlanırlar da, LORANT’la nasıl bir karanlığa doğru yol alındığını daha kolay görebilirler. Tabii görebilirlerse.
* * *
Akdeniz kuşağındaki bir ülkenin gerek coğrafik, gerek anatomik gerçeklerini pantolon askısı edip ve de değişik yaşam renklerini anlamsızca matlaştırarak, üç büyüklerin futbol geleceklerini Alman ekolü gibi, hiç yaratıcılığı ve kişi teşebbüsü olmayan bir Kuzey Avrupa mumyasının içine kilitlemesi, hangi araştırmanın, hangi yanlış mumları yanmış kafaların mahsulüdür acaba ?
Bugün gerek ekonomi, gerekse futbolda sanayi toplumu ötesi bir ailenin duvarlarını zorlayan büyük devletlerin futbol topuna Alman teknik direktör sarığı sarmamak konusunda gösterdiği yasakçılığı bir tarafa bırakınız, kendini evrensel reklamlamak için bu oyunu seçen her yönden çok geri kalmış dünya ülkeleri bile, Hans Amca’nın eşofman patronluğunu reddetmektedir ısrarla...
Çeşit etiketleri hangi renkte

Yazının Devamı

Issız gece

19 Ekim 2002


<#comment>Türk futbolunu yönetenlerin hafızalarda "yüz karası" olarak hatırlanacak seyircisiz Kadıköy gecesinde sahadaki futbol da bir heyecan kuruluğu içinde geçip gidiyordu işte...
Bir amatör futbol suskunluğu ve darmadağınıklığında oynanan maçta son haftalarda futbolun prensleri ilan edilen Ortega’lar, Johnson’lar, Ogün’ler, Fatih’ler, Ali Güneş’ler, Hakan Bayraktar’lar ve Serhat’lar tanınmaz bir futbol rüküşlüğüyle koşuşuyorlardı nedense... 15 gündür dinlenmede olan ve bu maça hazırlanan Fenerbahçe, böylesine hırpani bir futbol derbederliğiyle mi prova yapacaktı Atina’daki çok önemli Panathinaikos oyununu ?.. Savunmada Fatih - Ümit - Johnson üçlüsüyle oynamakta ısrar eden Lorant’ın, Adanaspor önünde düştükleri savunma akisini acıklı bir şekilde gördükten sonra bana "Lorant’ın hâlâ arkasındayız" diye düşünenlerin akıllarından şüphe etmek kalır sadece...
Bu takım 15 gündür neden antrenman yapıp, duruyor ?.. Adanaspor önüne çıkıp, taş gibi bir futbolu ve kolektif organizasyonu TV ekranlarıdan da olsa taraftarına sunmak için değil mi ?.. Fatih Akyel, tanınmayacak kadar sağ kanatta aksayıp, kademe ve tedbir hataları yapıp, durmakta... Bu delikanlı Cim - Bom’da ateş

Yazının Devamı

Madalyasız kahramanlar

18 Ekim 2002


<#comment>Dünya üçüncüsü olan millilerimize ve Federasyon Başkanı’na Çankaya’da dağıtılan ödüller ve "ÜSTÜN HİZMET MADALYALARI" aynı dünyanın insanları olarak hepimizin göğsünü kabarttı.
Ancak insan beyni durmuyor işte... Devamlı düşünüyor... Gözlerimizin ıslaklığı geçip, biraz maziyi de eşelemeye kalktığımız zaman aslında kimlerin, neleri hak ettiğini daha iyi anlıyor ve büyük haksızlıklarla yüzleşmek adına elimizde olmadan üzüntülere kapılıyorsunuz... Mesela şimdilerin FF Başkanı, kendini dev aynasında seyredip, "gelmiş geçmiş zamanların en başarılı federasyon başkanı" olarak tanımlayabiliyor aynadaki silüetini... Hiç düşünmüyor ki, bu ülkede bırakınız diğer illerimizi, İSTANBUL - ANKARA - İZMİR’imiz birbiriyle spor ve futbol adına henüz tanışmamışken, bir FENERBAHÇE’nin, GALATASARAY ve BEŞİKTAŞ’ın, ANKARA - İZMİR’e özel maçlar için gidişleri dahi olaylar yaratırken, ORHAN ŞEREF APAK isimli bir merhum kahraman çıkıyor, hem milli lig adıyla bütün ülkeyi sarıp sarmalayan bir spor ve sosyal organizasyonun çarkını kuruyor, bugünkü milli başarıların da, Avrupa’ya taşmış kulüp zaferlerinin de temel taşlarını itinayla o yerleştiriyordu. O zaman hani yüce üstadın varislerine layık

Yazının Devamı

Neden

11 Ekim 2002


<#comment>Ariel Ortega, Türkiye’deki havasını nihayet buldu... Ancak şunu herkes bilmeli ki, başta Bay Lorant olmak üzere kimse Ortega’nın patlama yapması için ona gerekli yardımı yapmadı. Ama bu sempatik Arjantinli, futbolun ana merkezi olan bir ülkeden geldiği için önce sporcu ahlakını, sonra da olağanüstü yeteneklerini yeşil çimene dökerek, söke söke aldı hakkını... Şimdilerde sanırım Alman Lorant, onu oynatmadığı veya hiç gereksiz zamanlarda oyunlardan çekip, aldığı için hayli şaşkın olmalıdır yaptıklarına...
Bugünlerde herkes Ortega’yı anlatıp, üstadın bütün vasıflarını Altay maçında çözmüşcesine yazı üstüne yazılar döktürüyorlar. Bizim ise buradan anlatmak istediğimiz Ortega’nın terbiyesi, tevazusu ve sporcu kişiliği olduğu kadar, onun daha verimli hale gelmesi için Fenerbahçe’de bu büyük ustanın çevresinin kimlerle donatılmasının doğru olacağıdır. Bizce Revivo son haftalardaki bilinmez durgunluğundan silkinip, çıkmalı ve sol kulvar ağırlıklı bölgesinde Ortega ile bütünleşmeye daha fazla önem göstermelidir..Tuncay gerek stili, gerekse teknik fazlalarıyla Ortega’yı en çok etkileyen gençliktir Sarı - Lacivertli formada... Öyleyse, onu da orta alan kalabalığı içinde

Yazının Devamı

Düşünce tetikçisi

5 Ekim 2002


<#comment>Üç hafta öncesi İzmir Atatürk Stadı’nda görevliyim. Ve Göztepe - Beşiktaş maçını izleyip, kritiğimi sizlere aktarmak için, basın tribünündeki İzmirli arkadaşlarla oynanacak oyunun teknik içeriğini tartışmaktayız karşılıklı...
Eski Göztepe’nin görkeminden, rahmetli Gürsel’den, Fevzi, Nihat, Nevzat’tan, unutulmaz futbol ustası Adnan Suvari’den ve mazideki İzmir’in ünlü kordonundaki Yengeç Restoranından, rahmetli Haşmet Uslu ve Selahattin ağabeyimizden, Mazhar Zorlu’dan, büyük patron Erol Simavi’den çeşitli anılar aktarmaktaydık birbirimize... İşte böylesine sıcacık bir sohbette maziyi sevinçle eşelerken, birden oldukça kalabalık bir güruhun akıl almaz küfürleriyle donanımlı görültü tarakkaları sarıp sarmalamaya başladı stadyumu... "ŞARABI İÇERİZ - ESRARI ÇEKERİZ - SAHAYA DA GİRERİZ - ANANIZI S..." şeklindeki utanç verici dörtlük tam 90 dakika susmadı Atatürk Stadı tribünlerinde inanınız ki... Tabii saygın Göztepeli sporseverlerin de utanarak baktığı bu maçın "sağır kulaklı hakemi" kimdi biliyor musunuz? Fenerbahçe - Elazığ karşılaşmasının olaylı düdüğü İSMET ARZUMAN’dı bütün bu küfür salvolarına oyun boyunca kulak tıkayan adam...
Şimdi, Atatürk Stadı’ndan

Yazının Devamı