Başkaldırış

28 Aralık 2011

Fenerbahçe'nin ligde tarihinin en yüce ONUR KAVGASINI bu sezon yaşadığı ortadadır. Aykut hocanın elindeki bu dar kadroyla ilk yarıyı ikinci bitirmesi alkışlara layıktır.
Lugano, Niang, Santos gibi joker isimlerini kaybetmesine rağmen ortaya koyduğu futboldan öte direniş ve mücadele özverisi ancak Fenerbahçe'ye yakışır 'başkaldırış harekatı'dır. Aslında sarı-lacivertli soyunma odası her maç öncesi o günkü yarışmanın harekat merkezidir adeta. Her oyuncu incinmiş gururunun hesaplaşması adına girip çıkar yarışmadaki pozisyonlara.
Başta Alex'in aklıselimi her türlü ağır ve çok adamlı markaj bölgesindeki görev yapma uğraşları her türlü saygıya layık bir Fenerbahçeliliktir doğrusu... Yobo, Ziegler, Stoch gibi oyun üsluplarındaki üstün vazife anlayışları dünyanın her yerindeki Fenerbahçe sevdalılarına çok anlamlı gelmektedir.
Sarı-lacivertli formada kalede Volkan'ın varlığı ayrı bir ciddiyetin ifadesidir. Gökhan Gönül'ün son haftalarda eski zirve formuna ulaşması ikinci yarı için takımın en büyük kazancıdır. Genç Serdar'ın Yobo'nun yanındaki görkemli teknik uyumu da Fenerbahçe defansına 'Lugano'nun dönüşüne eşdeğer' bir kazanç yaratmıştır. Ligin ilk perdesinin kapanış

Yazının Devamı

Bienvenu faciası!

22 Aralık 2011

Fenerbahçe, Antalya deplasmanında bilinen ve geçmiş haftalarda sağlıklı sonuçları yakalayan kadrosu ile galibiyet ararken beklemediği bir “puan kanaması” ile noktalıyordu ligin ilk yarısını...
Antalya, Fenerbahçe’nin orta alanda yaratıp, kanatlara ve Semih’in koşu yollarına çıkardığı uzun, tehlikeli topları önlemek için yoğun bir çaba harcıyor, özellikle de Gökhan Gönül - Mehmet Topuz - Ziegler ve Stoch’un hızla taşıdığı toplara mani olmak için çok çaba harcıyordu Güneyimizin kırmızı beyazlı ayakları... Ayrıca Emre Belözoğlu, Alex gibi isimlerin tehlike taşıyan sprinter dalışları da Antalya defansına korku salıyordu. Ancak ilk yarının sonlarına doğru Alex’in belinden sakatlanıp çıkışı maçın kaderini de değiştiriyordu sanki... Nüfus kağıdı hayli sararmış bu büyük ustanın vücudunun bir yerlerde isyanlara başlaması doğaldı aslında... Ayrıca böylesine yüklü bir maç trafiğinde Alex’in ayakta kalabilmesi ve zor şartlara direnmesi alkışlara layıktır.
* * *
Maçın ikinci perdesinde canlanan ve oyunun anahtar gol sayısını ısrarla arayan tarafı uzun süre Antalya oluyordu müsabakada... Uğur İnceman - Ali Tandoğan - Ali Zitouni - Musa ve Doğa gibi isimler Fenerbahçe savunmasının

Yazının Devamı

Lafı bırak işine bak!

19 Aralık 2011

Maç öncesi beyanatları ve tahrik edici ‘maçı seyretmeme’ boykotlarıyla futbolu kirlettiklerini farketmeyen anlı-şanlı (!) idarecilere ders verircesine bir futbol centilmenliği sergileniyordu Saracoğlu’nda...
Futbol, yalnız futbol değildir, iddialarını yaratanlara “Hayır, futbol sadece futboldur” cevabını yapıştırıyordu sanki Fenerbahçe ve misafir ekip Trabzonspor sahada... Sarı-lacivertli takımın disiplinli ve şuurlu saha yaygınlığı, hazırlık paslarındaki ciddiyeti, sanki ezeli rakibi Trabzonspor’a verilen önem ve saygınlığın belgeseli gibi sarıp sarmalıyordu stadı... Bu arada Fenerbahçe’de Gökhan Gönül’ün sağda, Ziegler ile Stoch’un sol kulvardan çıkışları ve Trabzonspor kanat oyuncularına uyguladıkları savunma başarıları maçın gidişatında sarı-lacivertli ekibi ön plana çıkaran teknik veriler oluyordu.
Trabzonspor, hücuma çıkışlarda haftalardır göze batan eksikleri dün de gündemdeydi. Burak’ın golcülüğüne, özelliklerine sarılı kalmak doğru olabilir. Ancak orta alandan ve yan hücum koridorlarından destek yoğunlaşmazsa Burak’ın yalnız kalışları ve çaresizliği nasıl giderilir ki? Alanzinho yalnız dün gece değil, oynadığı birçok yarışmada kuru bir heyecan yaratmaktan öteye

Yazının Devamı

Cim-Bom fırtınası

17 Aralık 2011

Galatasaray, Ordu deplasmanında oynaması gerektiği kadarki bir tempo dengesini kurarak kazanıyordu Karadeniz’deki bu önemli puan yarışmasını...
Cim-Bom’un ligin gidişatını renklendiren son haftalardaki flaş çıkışı dünkü maçta yerini “mantık ve dengeler” anlayışı üzerine yoğunlaşıyordu... Sarı-kırmızılı 11 defansif ve hücuma çıkışlarda sakin ama çabuk oynamaya çalışıyor, Elmander, Kazım ve Baros gibi isimlerin son hareket maharetleriyle de aradığı golleri kovalıyordu.
Orduspor’un teknik imkanları kadar mücadele etmesi doğaldı yarışmada... Son zamanlardaki talihsiz ve de başarısız sonuçların ardından Metin Diyadin’in de ayrılışı zaten Orduspor’un ligdeki hedefleri açısından umut kırıcı değil miydi?
Fatih Terim’in gözalıcı harekatı tüm özellikleriyle dikkatleri çekmeye devam ediyor sarı-kırmızılı formada... Bir kere özgüven özelliğinin beyinsel dürtüleri Galatasaraylı futbolcuların her hareketlerinde kolayca okunabiliyor. Herkes “top bizde kaldığı sürece mesele yok” anlayışına sıkı sıkı sadıklar. Hele “pas yanlışları kötüye gidişin en acımasız işaretidir” hakikati haftalardır Cim-Bomlu futbolcuların en geçerli meziyetleri... Dün de aynı prensipleri dikkatle sahaya

Yazının Devamı

Eğrisi, doğrusuyla!

13 Aralık 2011

Bursa’daki zorlu yarıştan Fenerbahçe üç puan artı ile çıktıysa eğer bunu Alex’in ustalıklarına, Stoch’un sarı-lacivertli takımı önlere taşıyan ısrarlı ve sıcacık tavrına, Gökhan Gönül’ün mazideki güzelliklerine dönüşü ve de Semih’in yine eski golcü rolünü sahiplenmesine borçludur.
Fenerbahçe’nin oyun kurmak için başlattığı pas harekatı, Alex ve Gökhan Gönül’ün coşku dolu çıkışlarıyla renkleniyor, ancak özellikle Stoch’un sol kulvardaki bilinç dolu atakları ve duvar paslarındaki maharetli hareketliliği ile maçın kaderindeki kazanma ibrelerini sarı-lacivertli renklere doğru yönlendiriyordu yazının girişinde belirttiğimiz gibi...
Deplasmana gelmiş ünlü rakibi karşısında Bursaspor’un özellikle ilk yarıdaki soluksuz halini dikkatle işaretlemeliyiz... Son haftalardaki puan kayıpları yeşil-beyazlı takımı bir hayli hırpalamış görünmekte... Hem defansif kapanmalarda hem hücum çıkışlarında tüm takım özgüven kayıpları sinyali vermekte... İkinci yarıdaki canlanmalarına rağmen eski ayların dişli Bursa’sı Fenerbahçe’nin pek de ahım-şahım oynamadığı bir yarışmada böylesine gol sessizliği içinde ayrılır mıydı ki?
* * *
İkinci yarıya, Fenerbahçe’ye dönersek, sarı-lacivertli ekibin bu

Yazının Devamı

Ne maçtı ama!

12 Aralık 2011

Beşiktaş ve Belediyespor'un karşılıklı atakları ile geçen ilk yarıda iki takım da kartları açık oynuyor, gol bulmak için tüm futbol maharetlerini koyuyorlardı ortaya...
Beşiktaş'ın joker oyuncusu Quaresma'nın yokluğu siyah-beyazlı takımda her an kendini hissettiriyor, onun yerine başrole soyunacak bir isim de pek ortalarda görünmüyordu şimdilik.
Belediyespor'da ise takım ruhu ve bütünlüğü tüm canlılığı ile Kartal'a karşı koyuyordu her zaman olduğu gibi. Abdullah Avcı hocanın takıma monte ettiği ve Arif hocanın da devam ettirdiği korkunun ecele faydası yok mantığı ile devam ediyordu hararetli üç puan yarışması. İşte böyle bir kontrollü oyun paylaşımı ile sona erdi bu önemli maçın ilk yarı perdesi.
* * *
İkinci yarıya girerken bizler Portekizli hocanın genç Veli'nin sağ kanattaki soluksuz kalışını görüp Holosko ile başlayacağını düşünüyorduk ama o farklı fikirlerin içindeydi doğal olarak...
Ancak iyice kızışmaya başlayan oyunda iki takımın da kazanma arzuları orta alan düzenini filan boşverip doğrudan uzun toplarla ve oyunu kanatlara yayarak üst seviyelere çıkarıyorlardı maçı, kazanma hırslarını... İşte tam da bu anlarda Holosko oyuna giriyor ve Beşiktaş aradığını

Yazının Devamı

Baskın basanındır

8 Aralık 2011

Arena’da müthiş bir yağmur yoğunluğu beklenen derbiyi sarıp sarmalarken Galatasaray on biri de fırtına olup 90 dakika boyunca nefes alamaz hale getiriyordu tarihi rakibi Fenerbahçe’yi evinde...
Müthiş bir tempo yoğunluğu ile oyunu sahiplenen sarı-kırmızılı ekip tam randımanlı bir futbol ve taktik kurgusuyla sarı-lacivertli ayaklara pres yoğunluğu uyguluyor, zehir zemberek bir atak zenginliği ile de Fenerbahçe’yi adeta ekip halinde teslim alıyordu Galatasaray...
İlk yarım saatte kaçan golleri şimdi anlatmaya kalksak inanın Cim-Bom’un marifetlerle dolu pozisyonlarını yazacak yerimiz kalmaz sayfada...
Peki de Fenerbahçe nasıl olup da bu kadar etkisiz ve tepkisiz bir derbi macerasının akıp giden zamanlarında kayboluyordu ki rakibi önünde... Başta Bilica olmak üzere Cristian, Bienvenu, Selçuk hatta Emre gibi isimlerin sarı-lacivertli ekipteki aciz varlıkları aylardır gözlere batan “yaban otları” değil miydi bu takımda Aykut hocam?
Ayrıca Arena’da Fatih Terim gibi kurt bir hocanın “baskın basanındır” anlayışıyla oyunu sahipleneceğini bilmek için kahin olmaya gerek mi vardı?
İlk 30 dakikada tsunami dalgaları halinde Fenerbahçe’yi kendi oyun alanında silip-süpüren

Yazının Devamı

Her şeye rağmen

4 Aralık 2011

Fenerbahçe tam randımanla coşan ve koşan bir havada olamasa da sonuçta kazanmasını biliyordu doğrusu Ankaragücü yarışmasını...
Gerçi orta sahada işler hiç de iyi değil sarı-lacivertli kadroda... Selçuk, Cristian, Özer gibi isimler hem defansif kavramlarda hem öne dönük pas üretiminde Fenerbahçe’ye yakışır bir futbol yaratıcılığında hiç değiller...
Alex ustanın liderliğinde olsalar da onun oyun üslubuna uygun olabilmenin çok uzağındalar... İleride “yalnız adam”ı oynamakta olan Bienvenu’yla top alış-verişleri yok gibi... Halbuki bizim hafızalarımıza yer etmiş Fenerbahçe’nin geçmişteki orta alan fotoğrafları rakip takımın defansını allak-bullak etmiş isimlerle dolu... Onları hatırladığımız zaman şimdilerin fakir fukaralığını daha da net görebiliyoruz.
Dünkü oyunun Fenerbahçe’ye üç puan getiren kazançlı gecesindeki kahramanı Stoch’tu tabii... Hareketli ve çabuk düşünüp, çabuk oynama üslubu yanında şut vuruşlarındaki gerçekçiliği Fenerbahçe’nin en açık ve parlak kozuydu dünkü yarışmada... Zaten gol sayısı konusunda en cılız sezonunu yaşayan sarı-lacivertli ekipte çift golün hem yaratıcısı hem de sahibi olmak az buçuk bir başarı mıydı dünkü zorlu yarışmada...
* * *
Ankaragüc

Yazının Devamı