Lorant, dört - beş forvetle hücum etme rüyaları üstüne kurduğu beyanatları yağdırıp, duruyor spor bültenlerine... Türkiye'deki bütün takımların da Fenerbahçe'den puan kapmak üstüne ne denli büyük histeriler üstüne yatıp, kalktığından ise sanırım habersiz sayın dostumuz.
Dün Malatya savunması üstüne kaç çift ayak hücum için koşturuyorsa, onun birkaç çift fazlasıyla da Malatya defansı daha kalabalık karşılıyordu Fenerbahçe'nin gelişlerini... Yani oyuna ne gibi bir futbol anlayışını taktik olarak ekersen, sonunda onun karşılığını alırsın skor levhasındaki sonuç rakamlarından... Ayrıca Hern Lorant, mazoşist bir ruh yapısına sahip belki de... Öyle ya, geçen hafta Antalya'da tribündeki seyirci bir gol bulmak için dokuz doğurup, hop oturup, hop kalkarken, hazret yine Andersson'un artık kokuşmaya yüz tutmuş ağırlığına tahammül gösterip, Fenerbahçe taraftarının sabrını ölçüyordu sanki...
İkinci yarıda Yusuf ile oyuna girip, önemli bir orta alan kilitlenmesini kolayca açmak varken, nedense Lazetiç ile son 45 dakikaya uzanıyordu hocamız... Bu arada Malatya, 55 bin seyirci önünde Fenerbahçe gibi bir rakiple boğuşmanın bütün inceliklerini oyuna sergiliyor, toplu defans - toplu hücum anlayışıyla aslanlar gibi yarışıyordu ünlü rakibiyle... Geçen hafta savunmanın göbeğinde eksiksiz oynayan Ogün, Malatya karşısında neden orta alanın en hassas bölgesinde görev alıyordu ? Yani Fazlı'nın oldukça faul kokan hareketinde Mirkovic değil de, Ogün tecrübesi karşılasaydı pozisyonu, o kadar beleş bir golle buluşur muydu Fenerbahçe kalesi ?
Ayrıca bize göre Serhat - Oktay ikilisini hücumda özgürce oynatıp, o bölgeyi gol trafiğine daha açık tutmak varken, Andersson'u bir tıpaç gibi oyunda tutmak sanırım Fenerbahçe'de artık bir yazar çizer şikayeti değil de, tam bir "Lorant draması" haline gelmiştir... Oyun 2 - 2'lik eşitliğe gelip, dayandıktan sonra sahadaki Fenerbahçe telaşı akıl alır gibi değildi. Oyun 20 kişiyle yarım saha olarak Malatya yarı alanında dönüp, dolaşmaya devam ettikçe, ne Fenerbahçe'nin hazırlık paslarında bir akıl ve mantık hakimdi, ne de kazanma kaygısının nasıl kaybetme korkusuna dönüşülebileceğinin bu kadar açık ve net göründüğü bir gece yaşanmıştı son yıllarda Fenerbahçe sahasında...
Kısacası Fenerbahçe, Lorant'ın gelişiyle fizik ve güç diriliğine kavuşuyordu belki... Ama oyun ve kazanma planı olarak Sarı - Lacivertliler'in eski noktasından tek adım öne atamaması da net ve açık olarak görülüyordu.