Temmuz, Berlin’e gitmek için en iyi zaman mı? Öyle gibi görünüyor... Bir kere dünyanın belki de en cool fuarı, sadece denim’e odaklanan Bread&Butter var. Bir yandan Bienal... Üstüne Berlin Moda Haftası ve bu seneye özel, Almanya’nın kazanmaya oynadığı Dünya Kupası... Yani Berlin, her zamankinden daha renkli.
Fuar, benim ilk gördüğüm yedi yıl öncesine göre kat be kat büyümüş. Dünya Kupası’nı kaçırmak istemeyen katılımcılar, maçları burada seyrediyor. Meydanın ortasında koca bir ekran var. Herkes içkisini, yiyeceğini alıp ekranın karşısına kuruluyor. Oturma düzeni tribün şeklinde olduğu için burada maç seyretmenin keyfi ayrı... Şehrin dört bir yanındaki birahaneler, restoranlar da plazma ekranlarda maç gösteriyor.
Bread&Butter’ın en iddialı yerlerinden biri, bizim dünyaca ünlü denim şirketimiz Orta Anadolu’ya ait. Hollandalı bir ekipçe düzenlenen devasa Orta Anadolu standı, bir müze havasında tasarlanmış. Levi’s’ın yerinin hemen yanında... Levi’s da tamamen denime adanmış bu fuarda neredeyse kutsal kabul edilen bir marka.
Bugün yine başka bir iddialı eş fuarın; Preamium’un kapsamında Mavi’nin defilesi var. Görebilmeyi çok isterdim doğrusu. Elif Akarlılar ve Mavi ekibinin çok
İstanbul’da az bulunurluğuna ve pahalılığına rağmen ufaktan ufaktan büyüyen bir organik gıda açılımı sözkonusu
Kanyon Alışveriş Merkezi’nin tam ortasında bir organik pazar kurulmuş. Tekstil, kozmetik, yiyecek reyonlarından müteşekkil, açık bir mini market demek, daha doğru. İlk başta Kanyon’un ana girişinde kurulan bu pazar, o noktada pek yalnız ve ıssız görünüyordu. Alışveriş merkezinin heybetli cephesinin bir köşesine sıkışmış gibi bir hali vardı, üstelik organik ürünlerin şehrin herhalde egzoz gazı en yüksek noktalarından birinde konuşlanmış olması da bir ikilemdi. Şimdi yerini bulmuş gibi... Bakıyorum, Kanyon’u gezen orta - üst sınıftan ziyaretçilerin özellikle organik domateslere ilgisi büyük.
Tabii, İstanbul’da organik pazar denince hiçbir girişim henüz Feriye’deki pazarın yerini tutamıyor. Burası ne yiyip içtiğiyle ilgili haklı kaygıları olan İstanbulluların bir hafta sonu standardına dönüşmüş bile.
Buraya dair en önemli tüyo, sabah olabildiğince erken gelmekmiş. Yıllar yılı reklamcılık yaptıktan sonra yeme-içme dünyasına gönül vermiş, mutfak dostu, şef adayı arkadaşım Tevfik Naipoğlu öyle söylüyor. Zira sınırlı miktarlarda sunulan ürünler, göz açıp kapayıncaya
Bence muhteşem fotoğraflar... Bizde de çok tanınan Mert&Marcus tarafından çekilmiş. Joan Smalls, Mariacarla Boscono gibi çok ünlü modellerin yanında incecik, androjen fiziğiyle dikkat çeken zarif bir kadın; Lea T. var. Kendisi markanın tasarımcısının prova mankeni ve aynı zamanda bir transseksüel. Givenchy, modada son dönemde giderek hakimiyetini kuran androjen görüntünün başı çektiği markalardan biri. O yüzden Lea T.’nin ince, dikkat çekici, kırılgan görüntüsü, markanın idealindeki estetik anlayışıyla örtüşüyor. Bu ilk örnek değil; 2007’de Fransız Vogue dergisinin Andre J’yi kapak yapmışlığı var. Transseksüel model kavramını bir parodi olarak yorumlayanlar da yok değil. Tahmin edersiniz, çoğu kadın. “Tasarımcılar yıllardır kadınlara nasıl görünmeleri konusunda ahkam kesiyor. Şimdi bu mesajı nasıl algılamamız gerekiyor?” diye soruyorlar. Bir diğer görüş de önemli olanın tasarımcının hayalini aktarabildiği bedeni bulmasını savunanlardan geliyor. Transseksüellik ile estetik operasyonlu bedenleri bir çırpıda aynı teraziye koyuyorlar. Onlara göre bunca yaygın olmasına rağmen silikon göğüsler dahi zan altında. Gerçek göğüs dokusu gibi yumuşak olmadıklarından dolayı, kıyafeti olması
Tatile gidemeyip “Bu hafta sonu da birşey yapamadım” diye üzülenler! 2-4 Temmuz arasında şehirde kalmış olmaktan memnun olabilirsiniz!
Bulutların arasından gelmiş gibi gündeme düştü İstancool... Sanat dergisi editörlüğümden dolayı işin sanatçılarla yapılacak ayağını duymuştum. Ancak kaçırılmayacak bir etkinlik olduğunu anlamam, programı görmemle gerçekleşti.
Başarılı isimler
Organizatörler arasında Vakko’nun art direktörü Demet Müftüoğlu’nun da olması, etkinliğe olan inancımı artırdı. Zira kendisi daha önce moda ve eğlence dünyasının çok önemli isimlerini İstanbul’a getirmeyi başarmış bir isim. Şimdi Alphan Eşeli ve Anthony Todd’un ortağı olduğu İstanbul 74 şirketinin yaratıcısı Pablo Ganguni ile güçlerini birleştirip dünyanın önde gelen moda, sanat, tasarım, edebiyat ve film ikonlarını bu hafta sonu şehre getiriyorlar.
İstancool, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projelerinden biri ve İngiltere merkezli uluslararası kültürel diplomasi markası Liberatum organizasyonuyla hazırlanmış. Topu topu iki günlük bir etkinlik diye dudak bükmeyin. Müthiş isimlerle, seminerler ve türlü etkinlikler vesilesiyle bir araya gelmek mümkün olacak.
- En mutluluk verici gelişme, okulların kapanmasıyla birlikte trafikte görülen rahatlama. Bizi üç ay sürecek bir saadet bekliyor! Ramazanda iftar öncesi keşmekeşi saymazsak tabii...
- Bu hafta sonu hava kapalı, bunu saymayın... Lakin yolu hafta sonları Ada’ya düşecek olanların sabah en erken vapuru, dönüş için de ilk akşamüstü vapurunu tercih etmesi gerekecek. Aksi takdirde kalabalık, gürültülü, tahammülsüz bir yolculuğun sizi beklediğini bilin.
- Kışın kaçırdığınız filmleri klima serinliğinde, boş salonlarda izlemek mümkün olacak. ‘Sinema yazarlarının seçtikleri’ gibi türlü seçkiler, yıllardır her yaz yapılıyor. Beyoğlu’nda akşamüstü güzel bir film izleyip üzerine açık havada bir şeyler içmek, her zaman keyifli bir programdır.
- Her yaz aynı şey: İstanbul’da hafta arası cayır cayır olan hava, hafta sonu geldiğinde bulutlu, güneşin bir görünüp bir kaybolduğu formata dönüşür. Bu da özellikle deniz-havuz programı yapıp muhakkak bronzlaşmak isteyenleri canından bezdirir. Yine de yılmayın!
Birkaç yerinde proje dışında, tombul mankenlerin moda dünyasına kazandırılması harekatı, hem samimiyetsiz hem de sakil görünüyor
Moda dünyası, şu sıralar en çok kendi yarattığı canavarların; aşırı zayıf mankenlerin yeniden hayata kazandırılması projesiyle meşgul. En hoşuma giden de hem tasarımcıların hem de dergi editörlerinin sanki bu durum dünyamıza gökyüzünden düşmüş gibi davranması! Bu çete ‘skinny’ kavramını dağarcığımıza sokana dek kadınlar 38 beden olduklarında kendilerini incecik hisseder, 36 beden olanların lüzumsuz zayıf olduğunda fikir birliği sağlanırdı. ‘Anoreksik’ ve ‘bulimik’ kelimeleri, hücrenin yapıtaşlarını ya da mikrop isimlerini filan çağrıştırır, ne anlama geldiği bilinmezdi.
Peş peşe ortaya çıkan dramlar, gün boyu tok tutsun diye ıslak pamuk yutan gencecik manken kızların hikayeleri, moda endüstrisini hiç bayılmasa bile, bu karanlık mevzuyla ilgilenmek zorunda bıraktı. Bu sefer de samimiyetsiz bir tombul manken seviciliği hâsıl oldu. Sezar’ın hakkı Sezar’a, endüstride ‘Manken ince olmalıdır’ fikrinin arkasında durmaya devam eden şahsiyetli isimler de yok değil. En başta Karl Lagerfeld olmak üzere...
Bir diğeri ise Julien MacDonald... ‘Britanya’nın Yeni
Şu sıralar gündemin en sıkıntılı haberlerinden biri Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı. Bu çevre felaketi Louisiana kıyılarına dek ulaştığından beri Obama’yı olay mahallinde incelemeler yaparken gösteren fotoğrafları her yerde görüyoruz. İngiliz petrol şirketi BP, istediği kadar petrolü toplamaya çalışsın; çözüm vaktiyle ‘kurtlarla dans etmiş’ geçkin bir Hollywood ünlüsünün ellerindeymiş meğer!
Şöhretlerin hayatın her alanında kullanılan nesnelere dönüşmesine alıştık artık... Kevin Costner’ın Louisiana kıyılarındaki ham petrolü sudan ayrıştıracak bir mucize cihazla ortaya çıkmasına da belki bu açıdan bakmak lazım! Kendisi, icadı ilk kez meşhur ‘Good Morning America’ programında anlatmış ve etekleri feci tutuşmuş olan BP yetkilileri de hemen siparişi basmış.
Cihazın adı Ocean Therapy Solutions (OTC). Yağ ve suyu emip yüksek hızda santrifüj yaparak ayırmak üzerine kurulu bir sistemi var. Su dışarı püskürtülüp yağ ayrı bir tankta toplanıyormuş. Yapılan son filtrelemenin ardından suyun neredeyse yüzde 99 oranında temizlendiği iddia ediliyormuş. Ne denli efektif olacağına gelince; uzmanlar hesabını kitabını yapmışlar. Suda halihazırda kalıp gibi duran petrol haricinde, akmakta
Sortie’ye saat 22.00 rezervasyonuyla yemeğe gidip, deniz kenarındaki masa için boşuna mücadele etmeyin.Sortie’ye en son orası Laila’yken ve Buz Bar varken gitmiştim. Uzun bir aradan sonra, geçen hafta bir kutlama vesilesiyle yolum yeniden düştü. Gözlerim, efsanelerini basından takip ettiğimiz ‘kurt adamları’ ve kız arkadaşlarını aradı
Uzun zaman geçmiş, mekan güzelliğinden bir şey kaybetmemiş. Ben deniz kenarından ziyade koca ağaçların, yeşilliklerin olduğu bölümleri sevdim. Yazın yabancı misafir ağırlayan herkes en çok Sortie ve Reina’yı tercih ediyor. Elbette, hava atmak için (ve hesaplar şirket kartlarıyla ödendiği için!). Buraya ilk kez Boğaz’da gece kulübü efsanesinin ilk başladığı dönemde, ‘Pasha’yken geldiğimi hatırladım. Henüz lise öğrencisiyim; bembeyaz mekan, herkes dans ediyor, tipler çok iyi; büyülenmişim. Şimdi buranın çağrıştırdıklarından ne denli farklı bir atmosferi vardı Pasha’nın... Acaba bunu sadece o zaman mekanın işletmecisi olan ‘Alarko efekti’ne bağlıyor olmam, bilmem yanlış mıdır?
‘Kurt adamlar’ nerede?
Berbat kapı hikayeleri, Etiler barlarını aratmayan müşteri profili yüzünden bu mekandan hızla uzaklaşmıştık. Oturduğumdan beri etrafa huzursuz