Yazar Orhan Pamuk'un, "1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü" diye özetlenecek sözleri, yargılanması ve bu sözler etrafındaki yürüyen tartışma, gölgelere, kuşkulara, keşkelere neden oldu.Pamuk'un Ermeni iddiaları ve Kürt sorunu konusunda ne düşündüğü ayrı konu. Tartışma, bu sözlerin Nobel'i almak için söylenip söylenmediği üzerinde yoğunlaştı.Pamuk'un bu yaklaşımının etken olup olmadığını, etkense, ne derece etkili olduğunu ölçmek mümkün değil.Nobel almış bir yazar olarak Orhan Pamuk'a bundan sonra da bu konudaki görüşleri sorulacaktır, merak edilecektir.Bu tartışmalar içinde Orhan Pamuk'un yazarlığı, edebiyatçılığı fazla tartışılamadı. Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan ilk Türk yazar olarak Orhan Pamuk'un ve Türkiye'nin edebiyat dünyasında her zaman özel bir yeri olacaktır. Orhan Pamuk bu ödülü, Türkçeye ve Türkiye'ye de kazandırmıştır. Orhan Pamuk nasıl bir yazardır?Edebiyat eleştirmenleri, Orhan Pamuk'un, doğu anlatım geleneğine, çağdaş öykü ve anlatım teknikleri ekleyerek yeni bir roman türü yarattığını, bu nedenle "yaratıcı yazarlık" açısından büyük başarı sağladığı yorumunda birleşiyorlar.Pamuk'un, günümüzde geçen olaylarla, mistik dünya ve tasavvuf felsefesi arasında ustaca
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, öneri geliştirilirken TSK'nın görüşünün alınmadığını açıkladı. "Kabul etmeyecek olsalar da bizim görüşümüz alınmalıydı" dedi.Dışişleri kaynakları, öneri hakkında Cumhurbaşkanlığı'nın ve Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgilendirildiğini söylüyor.Cumhurbaşkanlığı dün bir açıklama yaparak, Sezer'in doğrudan veya dolaylı biçimde bilgilendirilmediğini yazılı olarak kamuoyuna duyurdu.Ardından Başbakan Erdoğan, sözlü görüşme yaparken "Çankaya'ya mı veya ilgili kuruma mı soracağız?" diyerek tepki verdi. Sonra da yazılı aşamada elbette Cumhurbaşkanı ve ilgili kurumla görüşeceklerini ekledi.Tablo bu... Ankara'nın AB'ye ilettiği "liman önerisi"ne ilişkin tartışma sürüyor. Bu tablo ne söylüyor?Tablodan çıkan ilk sonuç devletin zirvesinde bir uyum olmadığı. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay arasında uyum yok.Öneriden Bakanlar Kurulu'nun da haberi olmadığına göre Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün öneriyi geliştirirken, Çankaya'yla ve Genelkurmay'la birlikte çalışmadıkları anlaşılıyor.Özellikle dış dünyadan bakıldığında Türkiye için iyi bir görüntü değil.Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın açıklamasına bakıldığında iki itiraz
Baykal, gelişmeleri şu benzetmeyle yorumluyor:"Başbakan Erdoğan Ek Protokol'e imza attırdı. Taahhüde girdi. AB de bugüne kadar diyordu ki, imza attınız, borçlusunuz, borcunuzu ödeyin. Başbakan da izolasyonlar kalkmadan bir şey ödemem, siz kaybedersiniz, iki konu birbirinden ayrıdır, yanıtını veriyordu. Oysa, öyle olmadığını kabul etti. Yaptığı bu öneriyle AB'ye diyor ki, 'tamam arkadaş, borcum borç, kabul ediyorum ama taksitle ödeyeyim. İlk taksit olarak da, buyurun, bir veya iki limanı açıyorum. Olay budur." CHP lideri Deniz Baykal'a göre, Ankara'nın AB'ye yaptığı öneri Başbakan Erdoğan'ın "borcu tanıma"sı anlamı taşıyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın bu öneri karşısında gösterdiği tepki bir başka tartışmaya neden oldu. Bugüne kadar Kıbrıs politikasını "devlet politikası" olarak tanımlayan Erdoğan'ın son girişiminin bu kapsamda olmadığı anlaşıldı. Org. Büyükanıt'ın, "Resmi görüşten sapmadır" sözleri bunu gösteriyor. Genelkurmay Başkanı, "Bize sorulsaydı (görüşümüz) hükümetin yaptığının tam tersi olurdu" diyerek, öneriyi benimsemediklerini açığa vurmuş oldu. Devlet politikası Türkiye'nin gündeme getirdiği önerinin birbirinden ayrı iki öneri mi, yoksa birbirine
Ankara'nın yaptığı "son dakika" atağı, AB organlarında ele alınacak. Önerinin hedefi 14 Aralık AB zirvesi. Ankara bu zirvede yeni önerinin yaratacağı havayla Türkiye'ye kesilen "8 başlıkta dondurma" cezasının hafifletilmesini, mümkünse kaldırılmasını sağlamaya çalışıyor. AB'nin, "Ek Protokol'ü uygula, limanları aç" talebine, Türkiye'nin "Bir limanı Rumlara koşulsuz açabiliriz. Ercan Havaalanı'na uçuş başlarsa, bir havaalanı da açarız" önerisiyle verdiği karşılık, Rum yönetimi tarafından peşinen "kabul edilemez" ilan edildi. Türkiye, "KKTC"ye uygulanan izolasyon kaldırılmadan limanları açmayacağını" defalarca açıklamıştı. Türkiye'nin "Bir limanı Rumlara koşulsuz açabiliriz. Ercan Havaalanı'na uçuş başlarsa, bir havaalanı da açarız" önerisini Rum hükümet sözcüsü, "Türk tarafı daha cömert öneriler de yapmıştı, bu onların da gerisinde. Ercan'ın açılması dolaylı tanıma anlamına gelir, öneri kabul edilemez" diyerek, ilk gün geri çevirmiş oldu.Rum yönetiminin bakışı, Ercan Havaalanı'nın uluslararası uçuşlara açılmasının egemenlik haklarına müdahale olacağı şeklinde...Bu uygulamanın KKTC'yi tanımak anlamına geleceğini söyleyen Rum yönetimi, öneriyi tartışmıyor bile... Rumların bakışı
CHP lideri Deniz Baykal, iki sorunun "düğümlendiği" görüşünde. Baykal, dünkü görüşmemizde hem AB'nin hem de Türkiye'nin hatalı tutumları yüzünden, Türkiye-AB ilişkileri ve Kıbrıs sorununun daha da içinden çıkılmaz hale geldiğini, ikisine de düğüm atıldığını vurguladı. AB'nin 14 Aralık'ta yapacağı zirve öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya Başbakanı Merkel'in, Türkiye ile ilişkilerin en az 18 ay fiilen askıya alınması, bu sürede en az iki kez gözden geçirilmesi önerileri Ankara'da tepkiyle karşılandı. CHP lideri, AB'nin tutumunun değerlendirirken şöyle konuştu:"AB, Türkiye'ye diğer aday ülkelere koşmadığı özel koşullar öne sürerek sorun kaynağı oldu. Güney Kıbrıs'ı da sorunu çözmeden üyeliğe alarak, kendi deyimleriyle 'asli hata' yaptı. Avrupalılar, dini literatürlerinde buna peche original, yani asli hata, diyorlar. AB'nin yaptığı budur. Bu hata hem Türkiye-AB ilişkilerini çözümünü zor hale getirmiş hem de Kıbrıs sorununu çıkmaza sokmuştur. Şimdi kendilerinin bile kabullenmekte zorlandıkları bu hatanın sonuçlarını Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışıyorlar. Gösterdikleri gayret bunun içindir." 'Asli hata' Baykal, Türkiye'nin hata yaptığını vurguladı ve hatayı şöyle izah
Fransa, Türkiye'nin AB üyeliğini zora sokacak, belki de olanaksız hale getirecek "referandum" koşuluna anayasasında yer vererek, tavrını baştan koymuştu.Schröder liderliğindeki Almanya, Türkiye'den yana bir çizgi izlemesine karşın, muhalefetteki Merkel, formülünü "tam üyelik değil özel statü" olarak açıklamıştı. Ne var ki Merkel, başbakan olduktan sonra bir yandan koalisyon protokolünün, bir yandan da devlette devamlılık ilkesinin gereği olarak alınan kararlara uyacaklarını belirtmişti. AB'nin iki lokomotif ülkesinin liderleri, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye'ye 18 veya 24 aylık bir süre tanınmasından yanalar. İki lider, dünkü buluşmalarında Türkiye'ye ilişkin niyetlerini dışa vurdular. Şimdi görüyoruz ki, Merkel, yakaladığı ilk fırsatta, Türkiye'yi yeniden tam üyelik yolundan uzaklaştıracak formül arayışı içinde."Kıbrıs bahanesi"yle işi yokuşa sürüyor.Muhalefet liderliğindeki çizgiye yakın seyretmeye çalışıyor.Merkel, AB-Türkiye ilişkilerinin 2008 içinde iki kez gözden geçirilmesini öneriyor.18 veya 24 aylık süre içinde Türkiye'nin limanlarını ve havaalanlarını açmasının beklenmesi gerektiğini savunuyor. Chirac da bu öneriyi destekliyor.Bu
AB'nin 25 üyesi ilk olarak 11 Aralık'ta dışişleri bakanları seviyesinde sonra da 14 Aralık'ta hükümet ve devlet başkanları düzeyinde bir araya gelecek. Komisyon'un tavsiyesi, AB'nin 25 üyesini bölmüş durumda. AB Komisyonu'nun hava ve deniz limanlarını Rumlara açmayan Ankara'ya "yaptırım" olarak sekiz müzakere başlığının askıya alınması ve müzakerelere açılacak diğer tüm başlıkların Kıbrıs koşuluna bağlanması tavsiyesini içeren karar, AB üyeleri arasında iki kritik toplantıda tartışılacak. Türkiye bu toplantıların arifesinde tabloyu net bir şekilde algılamalı. İngiltere'nin başını çektiği İsveç, İtalya ve İspanya'nın da aralarında bulunduğu bir grup ülke Komisyon'un tavsiyesinin ağır olduğunu belirterek askıya alınacak olan müzakere başlıklarının sayısının indirilmesini istiyor. Türkiye'nin Kıbrıs nedeniyle AB'den uzaklaştırılmasının birliğin uzun dönemli çıkarlarına aykırı olduğuna inanan bu grup, 14 Aralık zirvesinde Türkiye'yi raydan çıkarmayacak net bir yol haritası belirlenmesini istiyor. Bu grup AB zirvesinden, Kıbrıs sorununun çözümü için BM şemsiyesi altında görüşmelerin başlaması çağrısı çıkmasını da talep ediyor. 'Başlıkların sayısı azaltılsın' Türkiye'nin üyeliğine soğuk
Özel ormanlarda inşaatı düzenleyen yönetmelik Pepe döneminde, 26 Temmuz 2005'te değiştirilmiş, altyapı tesisleri yüzde 6 inşaat hesabının dışında bırakılmış, inşaat alanı fiilen genişletilmişti. Ayrıca inşaatın, ormanın, orman vasfının en zayıf olduğu kısmında ve sadece bir bölümünde yapılması hükmü yerine ormanın değişik yerlerinde inşaat olanağı sağlanmıştı. Bu hükümlerin inşaat sahipleri tarafından istismar edilmesi üzerine tartışmalar çıkmıştı.Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, 30.11.2006 itibarıyla yeni yönetmelik hazırladıklarını ve yoruma açık hükümleri değiştirerek inşaat oranını ve alanını düşürdüklerini belirtti. Acarkent ve Acaristanbul projeleriyle ilgili tartışma sürerken Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, özel ormanlarda inşaat koşullarını ve oranını yeniden düzenleyen yönetmelik değişikliğini tamamladıklarını belirtti. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, dünkü görüşmemizde şu bilgiyi verdi:"Mevcut yönetmeliğe göre özel orman alanlarında yatay yüzde 6 inşaat izni var. Bu hesaba göre 100 bin metrekarelik bir ormanda 6 bin metrekare yatay inşaat izni oluyor. Bunu iki kat yaptıklarında 12 bin metrekare, kottan kota yapıldığında ise 18 bin metrekareye kadar çıkıyor. Zaten