<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
2004'ün 2003'ten devraldığı iç ve dış sorunlar Türkiye açısından geleceği şekillendirecek önemde...
2003'ün son iki gününün gündemini Türk Silahlı Kuvvetleri'nin verdiği tepkiler oluşturdu.
AKP'li Hüsrev Kutlu'nun TBMM'de Atatürk'ün mareşal üniformalı resmine, TBMM Muhafız Taburu'na itiraz niteliğindeki açıklamaları ile Fatih Camii'ndeki görüntü ve sakal öpme kuyruğuna TSK'nın en üst düzeyinden tepki geldi.
Önce Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, bir gün sonra da Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, yaptıkları açıklamalarla, "teessür, kınama ve endişe" bildirdiler. Atatürk ilke ve devrimleriyle, Cumhuriyet'in niteliklerinin sonuna kadar savunulacağını ve korunacağını vurguladılar.
2004 bu tartışmayı devraldı. Daha önceki yıllarda Refah Partili iktidarda da, Atatürk ve rejimin niteliklerine karşı söylem ve girişimler iç siyasette tepki ve tartışmalara neden olmuş ve 28 Şubat süreci yaşanmıştı. AKP bu süreç sonunda kurulmuştu.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Hüsrev Kutlu'nun Meclis'te mareşal üniformalı Atatürk resminin değişmesini isteyen, Meclis'te görevli askerlerin yemek duası ve marş okumalarından misafirlerinin rahatsızlık duyduğunu ve kendisini kışlada hissettiğini belirten açıklamalarına Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman'dan sert tepki geldi.
Org. Yalman, dün telefonla yaptığımız görüşmede, Kutlu'nun açıklamalarıyla, Fatih Camii'nde bir cenazede Mahmut Hoca olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu'nun sakalını, arabasını öpenleri ve bunlar arasındaki siyasilerin tutumlarını eleştirdi. Org. Yalman, AKP milletvekili Hüsrev Kutlu'nun açıklamalarıyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bugünkü varlığını Ulu Önder Atatürk'e borçlu olan TBMM çatısı altında, Büyük Atatürk'ün mareşal üniformalı resminin bulunmasına dahi tahammülü olmayan, bir taraftan asker ocağı peygamber ocağıdır derken, diğer taraftan TBMM'de görevli askerlerin varlığından ve onların yemek duasında bu aziz milletin kendilerine verdiği nimetlere şükran ifadesi olarak hep bir ağızdan söylediği 'sağ ol' nidasıyla, zaman zaman söylenen marşlardan
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dışişleri Bakanlığı, Çankaya zirvesine sunmak üzere Annan planı üzerindeki çalışmasını sonuçlandırıyor.
Dışişleri Bakanı Gül, Annan planını görüşmeye oturmaktan başka çare olmadığını da açıkladı. Böylece Ankara'nın Annan planının esas alınmasına ilişkin yaklaşımı resmileşmiş oldu. Bu yaklaşım KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın yaklaşımıyla örtüşmüyor. Denktaş, Annan planının esas alınamayacağı görüşünde. Bu iki yaklaşım Çankaya'da masaya yatırılacak ve uyumlaştırmaya çalışılacak.
Dışişleri'nin çalışmasında değişiklik önerileri olarak Kuzey'e gelecek Rum sayısının planda öngörülen orandan daha aşağıya çekilmesi ve 65 yaş üzerindekilerin de bu sayıya dahil edilmesinin bulunduğunu daha önce duyurmuştuk.
Cumhuriyet'te Mustafa Balbay, dünkü haberinde daha detaylı bilgileri yansıttı.
Dışişleri çalışmasında Güzelyurt'un paylaşılması, AB hukukunun kabul edilmesi, İngiliz üslerinin kapsam dışı bırakılması, Kuzey'e gelecek Rumların milletvekili seçilememesi, Türkiye ve Yunanistan'ın garantörlüğünün sürdürülmesi, Türkiye ve Yunanistan'dan gelenlerin iki tarafta yüzde 5'i geçmemesi önerilerinin de bulunduğunu açıkladı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
2003 yılı gibi 2004 yılı da Türkiye'nin geleceği açısından dönüm noktası olabilecek gelişmelere gebe...
2003 yılı ABD'nin Irak'ı işgaliyle, Irak gibi Türkiye'nin geleceğini de belirleyecek önemde bir süreç açılmasına neden oldu.
ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin siyasi sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bu sonuçlardan Türkiye'yi en yakından ilgilendireni kuşku yok ki, Kuzey Irak'ta belirginleşen yeni devlet...
Şimdilik federasyon kanadı gibi görülen ve sunulan Kürt devletinin, federasyon denemesinden sonra bağımsızlığa geçmesi zor değil. Irak'ı bugünkü koşullardan sonra gönüllü biçimde bir arada tutmanın kolay olmadığını söylemek abartı olmaz.
2003'te belirginleşen bu durum 2004 yılında Türkiye'yi de etkileyecektir. Irak'ın alacağı şekil, Türkiye'nin zaten çatlamış olan siyasi bütünlüğünü büyütecek bir ortam hazırlayabilir.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Milliyet'in başarılı muhabiri Nedim Şener, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, yeni kurulan "Yenidoğan Gıda Pazarlama" şirketine yüzde 12 ortak olduğuna ilişkin bir haber yazdı. Şirketin, Ülker ürünleri pazarlayacağı, 6 bin noktaya aynı şirketin ürünlerinden Cola - Turka dağıtacağını da bildirdi.
Nedim Şener, Ülker yöneticilerinden Atilla Özokur'la da görüştü. Başbakan'ın yeni kurulan şirkete ortak olmasının etik olup olmadığını sordu. Özokur, bir sorun olacağını sanmadığını, Başbakan Erdoğan'ın eskiden beri ortakları olduğunu, diğer şirketlerde de ortaklığı bulunduğunu, yeni kurulan şirkette de aynı oranda ortaklığının bilgisi dahilinde gerçekleştiğini belirtti.
Hukuken Başbakan'ın ticaretle uğraşmasına, şirket ortağı olmasına bir engel yok ama etik açıdan da kamu vicdanında onay gören bir durum değil.
Hele Türkiye gibi siyasetle ticaretin iç içe girdiği, birlikte yürütüldüğü bir ülkede Başbakan'ın, siyasetle ticareti birlikte yürütmemesi gerekir.
Bir şirketin ortağının Başbakan oluşu ister istemez ayrıcalık yaratır. Erdoğan ve ortağı olduğu şirket istemese bile, sırf Başbakan'a şirin gözükmek için o şirketin ürününü almak, satmak isteyecekler
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
AB, Kıbrıs'ı Türkiye'nin önüne koşul olarak sürdü. Kıbrıs sorunu Annan planının öngördüğü şekilde 1 Mayıs 2004'e kadar çözülürse, bu Türkiye'nin Aralık 2004'te müzakere tarihi alması için olumlu katkı sayılacak. Aksi olursa, Türkiye'nin tarih alması söz konusu olmayacak.
Koşul sonucu garanti etmiyor. Annan planının öngördüğü şekilde çözüm olsa bile müzakere tarihi almanın garantisi yok ama aksi durumda tarih alınamayacağı garanti.
Bu tam bir sıkıştırma, zor halden yararlanma yaklaşımı...
Türkiye, AB'nin bu koşulunu kabul etmiş durumda. Ankara'nın, Annan planı üzerinden imza atılmasına dönük politikası bunu gösteriyor. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş buna karşı çıkıyor ama Erdoğan hükümetinin eğilimi böyle.
Ankara, Annan planının müzakere zemini olarak alınmasından yana olduğu için bazı değişiklik önerileri de hazırlıyor.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
KKTC seçimleri sonrasında anahtar parti konumuna gelen DP'nin Genel Başkanı Serdar Denktaş, yeni hükümetin kurulması ve müzakere sürecine ilişkin olarak çıkış yolu bulmanın mümkün olduğu görüşünde. Serdar Denktaş, dün sorularımızı yanıtlarken, öncelikle hükümet kuruluşuyla ilgili tercih ve önerilerini şöyle sıraladı:
1- Hükümeti kurma görevi önce CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat'a verilmelidir. Seçimden birinci çıkan parti odur.
2- Bizim ilk tercihimiz bir UBP - CTP koalisyonudur. Bu koalisyon 37 sandalyeye sahiptir. Bizim bu koalisyona girmek gibi bir şartımız da olmadan, dışarıdan desteğimiz de söz konusu olur.
3- UBP - CTP koalisyonu, Derviş Eroğlu'nun başbakanlığında olursa, bu modelde biz kayıtsız şartsız destek veririz. Bunun nedeni, Eroğlu başbakan olursa, DP olarak bizim de duyarlılıklarımızı hükümet programına, protokolüne koyacağına olan güvenimizdir.
4- UBP - CTP koalisyonu olmazsa, biz, dışarıdan destekli CTP - DP koalisyonuna da gireriz. CTP - DP koalisyonu olursa, bunun şartı bizim açımızdan, duyarlı olduğumuz ulusal konulardaki tavrımızın hükümet protokolüne yazılması olur.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
KKTC'de yeni hükümet kurulması sorunu sürüyor. Henüz uygulanabilir bir formül ortaya çıkmadı.
CTP lideri Mehmet Ali Talat, hükümeti kurma görevinin kendisine verilmesinde ısrarlı. Aksi halde, Cumhurbaşkanı Denktaş'a yönelik olarak, "sokağa çıkamazsınız" mesajı gönderiyor. Bu mesaja talebi sokağa taşıma anlamı da yüklü herhalde...
Ancak, Talat, hükümeti nasıl kuracağına ilişkin bir model önermiş değil. Parlamentonun 25 - 25 dağılmış olması bunu engelliyor. Transfer söylentilerini değerlendirirken bu yöntemi tasvip etmediklerini, buna karşın Denktaş ile Türkiye arasında çekişme - çatışma sürerse, UBP ve DP'den bazı kopmalar olabileceğini söylüyor. Kopma söylentilerini ise UBP lideri Derviş Eroğlu ve DP lideri Serdar Denktaş yalanlıyorlar. Tabii, kopma ile transfer arasında önemli bir fark olduğu da unutulmamalı...
Bu tablo içinde Cumhurbaşkanı Denktaş'ın kafasında nasıl bir hükümet formülü var?
Denktaş, iki büyük parti olarak UBP - CTP'ye dayalı geniş tabanlı bir hükümetten yana. Dört partinin katılımıyla ulusal bir koalisyon kurulmasını tercih edeceğini, bu sağlanamazsa, o zaman UBP ile CTP'nin bir araya gelerek büyük koalisyona yönelmeleri