<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Türk ekonomisinin can damarlarından biri olarak bilinen Mersin - Tarsus - Adana bölgesi, dış politikayla da çok yakından ilgili görünüyor.
Irak konulu panel için bulunduğumuz bölgede KKTC ve Kuzey Irak, gündemin ilk sıralarında görünüyor. Bölge insanı, ekonomi ve politikasıyla Kuzey Irak ve KKTC'deki gelişmelerle kendi geleceği arasında yakın ilişki olduğunu düşünüyor.
Bu ilişkinin eksenini oluşturan, bölgedeki ekonomik potansiyel.
Örneğin, Tarsus ve Mersin'in önde gelen politikacıları ve işadamları Mersin serbest bölgesini, Kuzey Irak'a çalışan şirketlerin daha iyi kullandığı kanaatindeler. Hatta bazıları, serbest bölge olanaklarını KDP lideri Barzani'nin daha etkin kullandığı tesbitini yapıyorlar. Serbest bölgede faaliyet gösteren 200'e yakın şirketin daha çok Kuzey Irak'a kaynak aktaran biçimde çalıştığını belirtiyorlar.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İstanbul'da gerçekleşen terör saldırılarından sonra, olayın sorumluları ve ilgililerinin takibinde Suriye'nin verdiği destek Ankara'yı memnun etti.
Şam'ın terörle mücadelede uluslararası işbirliği konusunda sergilediği yaklaşım, birkaç yıldan bu yana, Türkiye - Suriye ilişkilerini - geçmişin aksine - çok olumlu bir düzeye taşıdı.
Son olarak Şam'ı ziyaret eden Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur'a gösterilen ilgi de bunun kanıtlarından biri.
Org. Eruygur, İstanbul saldırılarının sonrasına denk gelen bu mutat ziyaretinde sadece muhatabından değil Suriye Devlet Başkanı Başer Esat'tan da çok sıcak bir ilgi gördü. Esat, Org. Eruygur'la uzun bir görüşme yaptığı gibi, Suriye içindeki gezileri için komutana, özel uçağını tahsis etti.
Suriye'nin terörle mücadele konusunda işbirliğini ve sıcak ilgisini sürdüreceği, devlet başkanı düzeyinde yinelendi.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Böyle yazı yazmak tarzım değildir. Ama bazen zorunlu oluyor. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un gazetelerin Ankara temsilcilerine verdiği yemek, basında aslı - astarı bilinmeden, orasından burasından çekiştiriliyor. Kendine göre gazetecilik "cin"liği yaptığını sananlar mı dersiniz, yemeğe katılanları sözüm ona töhmet altında bıraktığını sananlar mı dersiniz, yemektekilerle alay ettiğini sananlar mı dersiniz, MİT ajanlarını deşifre ettiğini sananlar mı dersiniz, ne ararsanız var...
Durum böyle olunca, meslek adına yanlışları düzeltmek gerekiyor.
Önce şunu söylemeliyim ki, Atasagun'un verdiği yemekte konuşulanların yazılmayacağı bildirildi. Bu nedenle de yemeğe katılan Ankara temsilcileri bu ilkeye uyarak, içerikle ilgili bir şey yazmadılar. Ama katılmayanlar yazdı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
MHP lideri Devlet Bahçeli, dün, gazetelerin Ankara temsilcilerine bir kahvaltı verdi. Bahçeli, geçmişle ve bugünle ilgili değerlendirmeler yaptı.
MHP lideri, AKP'yle ilgili bir soruyu yanıtlarken iktidar partisini "gümrükten çekilmiş ve sanayide toplatılmış araba"ya benzetti. Bahçeli, AKP'yi şöyle değerlendirdi: "AKP henüz siyasi kimlik arayışında. Gümrükten çekilmiş, sonra sanayie götürülüp toplatılmış arabalara benziyor. Motor, şanzıman iyi, kapısı, penceresi saniyede yapılmış arabalar gibi."
Bahçeli, AKP'nin beklemediği bir seçim başarısı aldığını, Meclis dışında kalan partilerden birer ikişer kişi alarak ekleme bir parti yapısıyla seçime gittiğini, bugün de siyasi kimlik arayışı içinde olduğunu kaydetti.
Bahçeli, AKP'nin politikalarını icra etmekte samimi olmadığını, tabanda halka karşı Cumhurbaşkanı Sezer ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni gerekçe gösterdiğini, bu iki engel olmasa çok iyi işler yapacağız, propagandasına yöneldiğini söyledi.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
KKTC seçimleriyle ilgili senaryolar "bu kadarı da fazla" dedirten cinsten olmaya başladı.
Önce ünlü Verheugen, ağzındaki baklayı çıkardı:
"KKTC'de iktidar kazanırsa seçimleri gayri meşru sayarız, muhalefet kazanırsa, meşru sayarız."
Buyrun!
AB'nin demokrasi anlayışını yansıtan bu garip sözler tepki görünce, "yanlış anlaşıldı, yanlış tercüme edildi" gibi dönüşler yapıldıysa da, fikir belli oldu.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Pazar günü yapılacak seçimler öncesinde KKTC'de kutuplaşma doruğa ulaştı. Seçim kampanyalarının Annan Planı ekseninde yürütülmesi kutuplaşmanın nedeni.
Bu atmosferin yarattığı gerginlik içinde yanlış yargılar da oluştu.
Örneğin, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı destekleyecek partilerin kazanması halinde, kapıların tamamen kapanacağı; CTP lideri Mehmet Ali Talat'ın kazanması halinde de Annan Planı'na gözü kapalı imza atılacağı yaygın kanı haline geldi.
Aslında her ikisi de gerçeği yansıtmıyor.
Mevcut KKTC koalisyonunun ortakları UBP ve DP'nin yeniden hükümet kuracak sandalyeye sahip olmaları halinde Cumhurbaşkanı Denktaş, BM, AB ve Rum yönetimiyle köprüleri atacak değil.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
KKTC'de seçimlere bir hafta kala hemen her kahvede, her restoranda, her evde politika konuşuluyor. Ortak kanı şu ki, 14 Aralık'ta seçimden ziyade bir referandum yapılacak. Vatandaşın gözünde Annan Planı oylanacak. Yine vatandaşın gözüyle "Denktaş ve karşıtları" için seçimler bir referandum anlamı taşıyacak. Orta yaş ve üzerindeki KKTC'liler için ise "Ulusal dava, egemenlik, ayrı devlet" oylanacak.
1974 öncesini yaşayanlar ve bilenler Annan Planı'nın bu haliyle kabul edilemeyeceğini savunuyorlar.
Örneğin dün 55 yaşındaki Erdoğan Dağgül, duygu ve düşüncelerini şöyle özetliyor:
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'la Lefkoşa'daki makamında görüşüyoruz. 14 Aralık'ta yapılacak seçimden sonra Türkiye ve KKTC için Rum yönetimini ve Avrupa Birliği'ni "test " etme olanağı doğacağına inanıyor.
Yaklaşımı şöyle:
"Kıbrıslı Türkleri satın alamayacaklarını anladılar. Çok paralar gönderdiler, ama Türklerin onurlarını satmayacaklarını görmüş oldular. Seçimlerde de bunu görecekler. KKTC'de yine koalisyon çıkacaktır. Muhalefetinki AB'nin estirdiği rüzgâra kapılmak, onun gazına gelmekti. Hayal içindeydiler. Şimdi gerçekleri görüyorlar.