Bu ziyaretin perde arkası aralandıkça, Wolfowitzin Başbakan Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina Gürelle yaptığı görüşmeler sonrasında Washingtonun beklentilerinin boyutları da ortaya çıkıyor. Yeni tezkere hazırlıkları sürerken, Irak konusunda ABD ile Türkiye arasındaki temaslara ilişkin yeni bilgiler de gün ışığına çıkıyor. ABDnin Türkiyeden beklentilerini üst düzeyde ilk kez Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitzin 16 - 17 Temmuz 2002 tarihlerinde Ankaraya yaptığı ziyarette gündeme getirdiği biliniyor. TALEBİ WOLFOWITZ İLETTİ Bu görüşmeler sonrasında Temmuz 2002 Milli Güvenlik Kurulunda ABDnin taleplerinin değerlendirildiği ve bazılarının karşılandığı da anlaşılıyor.Bu bilgiler içinde en çok dikkat çekenlerden biri de Wolfowitzin, Irak harekâtı öncesinde Türkiye ile "gizli kanal" kurmak istediklerini iletmesi. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitzin resmi kayıtlara geçen ve değerlendirmeye alınan talepleri şöyle sıralanıyor:1Türkiye ile Irak sorununda gizli görüşme kanalları oluşturmak istiyoruz. Böylece Türkiyenin karşılaşacağı sorunlar en aza indirilecektir.2Kuzeyden keşif harekâtının yeni tip uçak, mühimmat ve daha fazla uçuşla güçlendirilmesine izin verilmesini
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Yeni tezkere hazırlıkları sürerken, Irak konusunda ABD ile Türkiye arasındaki temaslara ilişkin yeni bilgiler de gün ışığına çıkıyor. ABD'nin Türkiye'den beklentilerini üst düzeyde ilk kez Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in 16 - 17 Temmuz 2002 tarihlerinde Ankara'ya yaptığı ziyarette gündeme getirdiği biliniyor.
Iraka asker gönderme tartışmalarının sürdüğü bugünlerde, bir önceki hükümet döneminde, ABDnin Iraka müdahalesi öncesinde veya onunla eşzamanlı olarak, Kuzey Iraka bir kolordu ile girilmesi kararı alındığı ortaya çıktı. Ancak bu tarihi kararın, hükümet değişikliğinden sonra uygulanmadığı anlaşıldı. Kuzey Iraka bir kolordu ile girmek kararı nerede ve ne zaman alındı? Bu kararın ABDnin Türkiyeden geçiş izni istediğinin Ankaraya yansıdığı ve Kuzey Irakta da Kürt parlamentosunun toplantı kararının alındığı 2002 Ekim ayı başında alındığı ortaya çıkıyor. Çankaya Köşkünde Irak kriziyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin başkanlığında yapılan bir zirve toplantısında bu yönde bir ilke kararına varılıyor. Sezerin başkanlığında Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürelin katılımıyla gerçekleşen zirvede, Türkiyenin kendi güvenliği ve kaos ortamında doğabilecek olumsuz sonuçları önlemek için Kuzey Iraktaki askeri varlığının bir kolorduya çıkarılması gerektiği kabul ediliyor. Ancak, hükümet değişikliğinden sonra Gül ve Erdoğan hükümetleri bu ihtiyacı duymuyor.Eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Irak'a asker gönderme tartışmalarının sürdüğü bugünlerde, bir önceki hükümet döneminde, ABD'nin Irak'a müdahalesi öncesinde veya onunla eşzamanlı olarak, Kuzey Irak'a bir kolordu ile girilmesi kararı alındığı ortaya çıktı. Ancak bu tarihi kararın, hükümet değişikliğinden sonra uygulanmadığı anlaşıldı. Kuzey Irak'a bir kolordu ile girmek kararı nerede ve ne zaman alındı? Bu kararın ABD'nin Türkiye'den geçiş izni istediğinin Ankara'ya yansıdığı ve Kuzey Irak'ta da Kürt parlamentosunun toplantı kararının alındığı 2002 Ekim ayı başında alındığı ortaya çıkıyor.
ASKER ARTIRMA FİKRİ
Çankaya Köşkü'nde Irak kriziyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başkanlığında yapılan bir zirve toplantısında bu yönde bir ilke kararına varılıyor.
Sezer'in başkanlığında Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel'in katılımıyla gerçekleşen zirvede, Türkiye'nin kendi güvenliği ve kaos ortamında doğabilecek olumsuz sonuçları önlemek için Kuzey Irak'taki askeri varlığının bir kolorduya çıkarılması gerektiği kabul ediliyor. Ancak, hükümet değişikliğinden sonra Gül ve Erdoğan
Bu ilginç yaklaşımın nedenini sorduğumuzda ise şu karşılığı veriyor:"Hükümetle birçok kez görüştük. Kamu çalışanlarının taleplerini ilettik. Bizim yaptığımız önerilerden sadece birini kabul ettiler, o da ölüm yardımının artırılmasıydı. Diğerlerinin hepsini geri çevirdiler. Bir tek ölüm yardımı kabul edilince biz de onu kabul etmedik."Sami Evren, memurun bugünkü maaş koşullarıyla yaşam mücadelesinde ayakta kalmasının mümkün olmadığını örnekleriyle anlatırken, hükümetin memurun ölüsü kadar dirisine de saygı göstermesi gerektiğini vurguluyor ve şöyle devam ediyor:"Biz aslında kamuoyunu yanıltmış olduk. Hükümetle toplu görüşme yapıyoruz deyince, çalışanlar ortak bir noktaya varılacağı umudu taşıdılar. Ortak noktaya varılmazsa memur sendikalarının bir yaptırım gücü olduğunu düşündüler. Oysa, bize toplu görüşme olanağı veren yasa yaptırım olanağı vermiyor. Grev hakkı yok. Toplu görüşme kavramı da gerçek bir sendikal hak olarak tanımlanmıyor. Yine sonuçta kararı Bakanlar Kurulu veriyor."Evrenin verdiği çarpıklık örnekleri ise şöyle:"Biz kamu çalışanlarına ücretlerine yüzde olarak zam yapılmasının doğru olmadığı görüşündeyiz. Bu mevcut adaletsizliği daha da artırıyor. Memur maaşlarında o
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
"Dilim varmıyor ama..." diyor KESK Başkanı Sami Evren, "Hükümetin, memurun ölüsü kadar dirisiyle ilgili taleplerimizi de dikkate alması gerekiyordu..."
Bu ilginç yaklaşımın nedenini sorduğumuzda ise şu karşılığı veriyor:
"Hükümetle birçok kez görüştük. Kamu çalışanlarının taleplerini ilettik. Bizim yaptığımız önerilerden sadece birini kabul ettiler, o da ölüm yardımının artırılmasıydı. Diğerlerinin hepsini geri çevirdiler. Bir tek ölüm yardımı kabul edilince biz de onu kabul etmedik."
Sami Evren, memurun bugünkü maaş koşullarıyla yaşam mücadelesinde ayakta kalmasının mümkün olmadığını örnekleriyle anlatırken, hükümetin memurun ölüsü kadar dirisine de saygı göstermesi gerektiğini vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
"Biz aslında kamuoyunu yanıltmış olduk. Hükümetle toplu görüşme yapıyoruz deyince, çalışanlar ortak bir noktaya varılacağı umudu taşıdılar. Ortak noktaya varılmazsa memur sendikalarının bir yaptırım gücü olduğunu düşündüler. Oysa, bize toplu görüşme olanağı veren yasa yaptırım olanağı vermiyor. Grev hakkı yok. Toplu görüşme kavramı da gerçek bir sendikal hak olarak tanımlanmıyor. Yine sonuçta kararı Bakanlar Kurulu veriyor."
YÖK ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı arasında ne bağlantı olduğu sorgulandı.Bu eleştiriler aslında bir süreden beri askerlerle ilgili olarak hemen her konuda gösterilen refleksin tekrarlanmasıydı.AKP iktidarında bu eleştiriler öyle bir noktaya vardı ki, neredeyse, askerlerin yaptığı her iş veya içinde askerlerin görev aldığı her olay, "düşman faaliyeti" gibi görülüp, gösterilmeye çalışılıyor.Sanki Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyetine düşman...Mantık bu...Hiçbir araştırma yapılmadan, yasal dayanak aranmadan, askerin ilgili olduğu her konu böyle değerlendiriliyor.Daha birkaç yıl önce Güneydoğuda, köye su, okul, yol yapılmasında askeri öne sürenler, yoksul öğrencilere üniversiteye giriş kurslarını bile askerlere verdirenler, birden bire asker düşmanı kesildiler.Oysa, Türkiyenin bugün içinde bulunduğu koşullar, asker karşıtlığıyla siyaset ve oy avcılığı yapılmasını kaldıracak nitelikte değil. Türkiyenin sorunlarının bu kolaycılıkla çözülmesi de mümkün değil. Askere karşı görünmenin demokratlık için tek ve yeter koşul olmadığı da açık...YÖK konusuna gelince...Genelkurmay Genel Sekreterliği, Org. Yalmanla rektörlerin görüşmesindeki bağlantıyı açıkladı...Türk Silahlı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Üniversite rektörlerinin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman'ı ziyaret etmeleri eleştirilere neden oldu.
YÖK ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı arasında ne bağlantı olduğu sorgulandı.
Bu eleştiriler aslında bir süreden beri askerlerle ilgili olarak hemen her konuda gösterilen refleksin tekrarlanmasıydı.
AKP iktidarında bu eleştiriler öyle bir noktaya vardı ki, neredeyse, askerlerin yaptığı her iş veya içinde askerlerin görev aldığı her olay, "düşman faaliyeti" gibi görülüp, gösterilmeye çalışılıyor.
Sanki Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyet'ine düşman...