<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Türkiye'de ordunun siyasete müdahalesi Cumhuriyet dönemi ile sınırlı değildir. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e tarihsel bir süreklilikten de söz edilebilir. Ordunun devlet aygıtındaki rolü Osmanlı devletinde Batılılaşma hareketleri ile birlikte oluşmaya başlamıştır.
Türiye'de çok partili siyasi yaşamın başlangıcından 1980'e kadar beş kez askeri müdahale olmuştur. Bunlardan 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980, farklı biçimlerde de olsa ordunun hiyerarşi yapısı içinde yapılmıştır. 27 Mayıs 1960 ise hiyerarşi dışı bir müdahaledir. Bunların dışında 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 darbe girişimleri ise ordu üst yönetiminin sivil iktidar ile işbirliği yapması sonucu önlenmiştir.
Bugüne kadar çoğunlukla askeri müdahalelerin siyaset üzerindeki etkileri araştırılmış ve tartışılmıştır. Müdahalelerin ordu üzerindeki etkilerine ilişkin ise pek bilimsel çalışma yapılmamıştır. Bunun tek istisnası ve güzel bir örneği Dr. Doğan Akyaz'ın 9 Eylül Üniversitesi'nde yaptığı doktora tezidir.
"Askeri Müdahaleler ve Ordu Üzerindeki Etkileri (27 Mayıs - 12 Mart)" isimli bu doktora tezi
Org. Özkök'ün konuşması bir bütün olarak değerlendirilmelidir.Özellikle hükümetin ve AKP'nin, bu yanılgıya düşmemesi gerekir.Genelkurmay Başkanı'nın sözleri, hükümet açısından sevinç ve mutlulukla karşılanacak nitelikte değildir. Org. Özkök'ün bütün sözlerini "Genç subaylar tedirgin" biçimindeki haber başlığı için söylediğini sanmak, kafayı kuma gömmektir.Kuşku yok ki, Org. Özkök'ün demokrasiye, demokratik kurallara saygılı olduğunu ve bununla iftihar ettiğini söylemesi; darbe sözünü duymak bile istemeyişi, orduda hiyerarşi dışı bir oluşum veya görüş odağı bulunmadığını açıklaması, memnuniyet verici, rahatlatıcı sözlerdir.Ancak bu sözlerin hükümetçe atılan ve Cumhuriyet'in nitelikleri açısından kuşku yaratan her adım veya girişimin, Türk Silahlı Kuvvetler'i tarafından memnuniyetle karşılandığı ve kaygı uyandırmadığı biçiminde algılanması, kendini kandırmaktır.Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, birkaç kez ve üstüne basa basa, "TSK olarak çeşitli konularda derin kaygı ve duyarlılıklarımız gayet tabii ki vardır" demiştir. 8 Ocak'ta açıkladığı bu kaygıları artıran gelişmelere de değinmiştir. Örnek olarak da devlette kadrolaşmayı göstermiştir. Bu sürecin devam ettiğini ve sadece TSK değil
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün, basın toplantısını sadece bir haber başlığının tekzibi olarak görmek büyük yanılgı olur.
Org. Özkök'ün konuşması bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Özellikle hükümetin ve AKP'nin, bu yanılgıya düşmemesi gerekir.
Genelkurmay Başkanı'nın sözleri, hükümet açısından sevinç ve mutlulukla karşılanacak nitelikte değildir. Org. Özkök'ün bütün sözlerini "Genç subaylar tedirgin" biçimindeki haber başlığı için söylediğini sanmak, kafayı kuma gömmektir.
Kuşku yok ki, Org. Özkök'ün demokrasiye, demokratik kurallara saygılı olduğunu ve bununla iftihar ettiğini söylemesi; darbe sözünü duymak bile istemeyişi, orduda hiyerarşi dışı bir oluşum veya görüş odağı bulunmadığını açıklaması, memnuniyet verici, rahatlatıcı sözlerdir.
Ancak bu sözlerin hükümetçe atılan ve Cumhuriyet'in nitelikleri açısından kuşku yaratan her adım veya girişimin, Türk Silahlı Kuvvetler'i tarafından memnuniyetle karşılandığı ve kaygı uyandırmadığı biçiminde algılanması, kendini kandırmaktır.
ÖZKÖK'TEN SON NOKTA: İRTİCAYI İZLİYORUZ Genelkurmay Başkanı Özkök'ün yanında daha önce TSK adına konuşmaya yetkili olduklarını söylediği Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Aslan Güner vardı. Özkök, böylece "yetki" mesajını yenilemiş oldu. Özkök'ün basın sohbetine gazetemiz Ankara Temsilcisi Fikret Bila da katıldı. (Sağdan ikinci) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, dün gazetelerin Ankara temsilcileriyle düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara açıklık getirdi ve soruları yanıtladı. Özkök'ün açıklamaları şöyle: Kerameti kendinden "Genç subaylar tedirgin meselesi. Bu en güncel konu. Bu konuda bir gazetemizde bir haber yer aldı. Tabii bunun bir haber kaynağına istinat ettiği aşikar. Ve bu haber kaynağı belli ki kerameti kendinden menkul bir kaynak. İki kişi arasında başbaşa yapılmış bir konuşmayı her nasılsa sanki dinlemiş gibi değerli gazetemize ulaştırmış olmak gerekiyor. Bu yazıyı hazırlayan yazarımızın önemli konumunu da dikkate aldığınız zaman bu kaynağın önemli bir kaynak olduğunu da değerlendiriyorum. Ancak hemen vurgulamalıyım ki, maalesef yanlış olmaktan öteye yalan ve maksatlı bir haber. Dolayısıyla bu konudaki bütün
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, dün gazetelerin Ankara temsilcileriyle düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara açıklık getirdi ve soruları yanıtladı. Özkök'ün açıklamaları şöyle:
Kerameti kendinden
"Genç subaylar tedirgin meselesi. Bu en güncel konu. Bu konuda bir gazetemizde bir haber yer aldı. Tabii bunun bir haber kaynağına istinat ettiği aşikar. Ve bu haber kaynağı belli ki kerameti kendinden menkul bir kaynak. İki kişi arasında başbaşa yapılmış bir konuşmayı her nasılsa sanki dinlemiş gibi değerli gazetemize ulaştırmış olmak gerekiyor. Bu yazıyı hazırlayan yazarımızın önemli konumunu da dikkate aldığınız zaman bu kaynağın önemli bir kaynak olduğunu da değerlendiriyorum. Ancak hemen vurgulamalıyım ki, maalesef yanlış olmaktan öteye yalan ve maksatlı bir haber. Dolayısıyla bu konudaki bütün yorumlar da mesnetsiz kalıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu hayretle üzüntüyle karşıladım. Haberin çağrıştırdığı husus ve ayırım yaratıcı özelliği TSK'yı kırmıştır ve yıpratmıştır. Bundan tabii ki en
Eğer bu durum bazı doktorlarca istismar ediliyor, sosyal güvenlik kurumları, ilaç ve tıbbi malzeme firmaları ve doktorlar arasında kurulan bir üçgen, hasta üzerinden devletin parasını paylaşmanın mekanizmasına dönüşüyorsa, vay halimize!Neşter Operasyonu nedeniyle ortaya çıkan bazı bilgiler ve iddianamede yer alan hususlar insana bunu düşündürüyor.Kuşku yok ki, bir hukuk devletinde akla kara yargılama sonucu ortaya çıkar. Türkiye de bir hukuk devleti olduğu iddiasında bulunduğuna göre böyle olması gerekir ama Yargıtay Başkanı, sağlıklı bir yargı sisteminden söz etmenin mümkün olmadığını söylediğine göre, kamuoyu kuşku duymakta haklıdır.Hasta özellikle yaşamsal risk taşıyan hasta gözünde, doktor yarı tanrıdır. Böyle bir sorumluluk içinde bulunan doktorun, bürokrat ve firma işbirliğiyle hasta üzerinden hak etmediği paralar kazanmasını kabullenmek mümkün değildir. Ancak, son soruşturmalarda ortaya öyle büyük mal varlıkları ve dikkati çeken banka hesapları çıktı ki, bunu "tesadüf"le veya "borç alıp - verme"yle izah etmek mümkün değil. Aynı firma tarafından bir ünlü doktorun hesabına düzenli biçimde ve hemen her gün yatırılan paraları, başka nasıl izah edeceksiniz?Ama gelin görün ki,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Öğrenim düzeyi ne olursa olsun bir hasta her yönüyle doktorun namusuna emanettir. Doktorun teşhis veya tedavisini tartışacak veya sorgulayacak hasta sayısı Türkiye gibi ortalama öğrenim süresi 3.5 yıl bir ülkede ne kadar mümkün olur?
Eğer bu durum bazı doktorlarca istismar ediliyor, sosyal güvenlik kurumları, ilaç ve tıbbi malzeme firmaları ve doktorlar arasında kurulan bir üçgen, hasta üzerinden devletin parasını paylaşmanın mekanizmasına dönüşüyorsa, vay halimize!
Neşter Operasyonu nedeniyle ortaya çıkan bazı bilgiler ve iddianamede yer alan hususlar insana bunu düşündürüyor.
Kuşku yok ki, bir hukuk devletinde akla kara yargılama sonucu ortaya çıkar. Türkiye de bir hukuk devleti olduğu iddiasında bulunduğuna göre böyle olması gerekir ama Yargıtay Başkanı, sağlıklı bir yargı sisteminden söz etmenin mümkün olmadığını söylediğine göre, kamuoyu kuşku duymakta haklıdır.
Hasta özellikle yaşamsal risk taşıyan hasta gözünde, doktor yarı tanrıdır. Böyle bir sorumluluk içinde bulunan doktorun, bürokrat ve firma işbirliğiyle hasta
Bu soruşturmanın esasını tıbbi malzeme alımı ve kullanımı konusunda usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı iddiası oluşturuyor. Soruşturma özellikle kardiyoloji alanında yoğunlaştı ve hastalara takılan stentlerin değerinin üzerinde fatura edildiğinin saptandığı öne sürüldü. Bu işlemlerde SSK bürokratlarının, bu malzemeleri ithal eden ve satan bazı firmalar ile bazı doktorların iş ve çıkar birliği yaptıkları iddianameye yansıdı.İddialar bu kadarla da kalmadı, Eskişehir SSK Hastanesi'nden bir kardiyolog ile İsrail asıllı bir meslektaşının bir İtalyan firması adına, SSK hastaları üzerinde bazı tıbbi malzemeler deneyerek, onları bir çeşit kobay olarak kullandıkları öne sürüldü.Bu iddiaların hepsi vahim niteliktedir. Sağlık gibi yaşamsal bir alanda SSK hastalarının kobay gibi kullanılması veya tıbbi malzemelerin çıkar işbirliğiyle fahiş fiyatlar üzerinden hastalara takılması ve bu yolla devletin soyulması elbette cezasız kalmamalıdır.Anlaşılıyor ki, sadece kardiyoloji alanında değil birçok alanda araştırma yapılması benzer iddialar ve durumlar ortaya çıkacak. Bu nedenle, bu soruşturma yaygın tutulmalıdır. Hiç kimse veya kurum bunun dışında kalmamalıdır ki, soygunun boyutları ve mekanizması