<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Tahran'da İslam ülkelerine dönük olarak yaptığı çağrıyı sürdürüyor.
Gül, İslam ülkelerine demokratikleşme, kadın - erkek eşitliği, çağdaş yaşam değerlerine geçiş yönündeki önemli çağrısını, dün yaptığımız görüşmede biraz daha açarken, Türkiye'ye dönük mesajlar da verdi.
Sorun rejimlerde
Gül, İslam ülkelerinin zorlayıcı baskılara gerek olmadan, demokratik, çağdaş rejimlere kendiliklerinden geçmeleri gerektiğini vurgularken şu değerlendirmeyi yaptı:
Çağdaş yaşamı, çağdaş giyim - kuşamı özendirmek, bağımsızlığı, ulusal kişiliği ve kimliği, ulusal çıkarları ön planda tutmak, "3. Dünyacılık, Saddamcılık, Kaddaficilik" olarak aşağılanıyor...Buna karşın;İç politikada, kadın - erkek eşitliğini kabul etmeyen, kadını türbana giderek çarşafa sokmaya çalışan, erkeğin arkasından yürümesi gerektiğine inanan zihniyeti; dış politikada "ABD ne derse odur"u savunmak, "1. Dünyacılık" biçiminde sunuluyor.Burada büyük bir çelişki yok mu?Hem kendini, hem de toplumu kandırma yok mu?Bu görüntülerin hangisi "3. Dünya"ya daha yakın acaba?Hangisi Türkiye'yi daha çok bir Ortadoğu ülkesi çerçevesine oturtuyor acaba?Türk toplumunu Atatürk'ün 80 yıl önce kopardığı "3. Dünya" yaşam tarzına hangisi daha çok yaklaştırıyor acaba?Kadını çarşafa sokmaya çalışmanın neresi "1. Dünyacılık", neresi "çağdaşlık", neresi "çağdaş demokrasi" acaba?Uluslararası güvenlik, "ABD imparatorluğuna sömürge koşullarında bağlanmaktır" demeye getiren ABD'li teorisyenlere hayranlık duymak, "3. lig ülkesi" olmayı hedeflemek değil de, nedir acaba?Batılı meslektaşlarından daha fazla ve daha kolay para kazanıp, Batı'da öğrenim görüp, tatillerini Batı'da geçirip, mayoyu bile tutucu
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Türkiye'nin demokratik, laik, üniter yapısını savunmak son zamanlarda "3. Dünyacılık" olarak etiketleniyor ve mahkûm ediliyor.
Çağdaş yaşamı, çağdaş giyim - kuşamı özendirmek, bağımsızlığı, ulusal kişiliği ve kimliği, ulusal çıkarları ön planda tutmak, "3. Dünyacılık, Saddamcılık, Kaddaficilik" olarak aşağılanıyor...
Buna karşın;
İç politikada, kadın - erkek eşitliğini kabul etmeyen, kadını türbana giderek çarşafa sokmaya çalışan, erkeğin arkasından yürümesi gerektiğine inanan zihniyeti; dış politikada "ABD ne derse odur"u savunmak, "1. Dünyacılık" biçiminde sunuluyor.
Burada büyük bir çelişki yok mu?
Hem kendini, hem de toplumu kandırma yok mu?
Org. Büyükanıt, analizinde somut örnekler vermedi. Böylece konuşmasını daha teorik bir çerçevede tuttu. Tuttu ama konuşmanın her paragrafı aslında somut örneklere dayanıyordu. Özellikle son dönemde yaşadığımız olaylara.İhtimal ki, Org. Büyükanıt, ülke ve olay sayarak yeni tartışmalara veya alınganlıklara yol açmak istemedi.Ama hangi sözüyle hangi ülkeyi veya olayı kastettiği açıktı.Örneğin dedi ki: Asimetrik tehdit, genel olarak güçsüzlerden güçlülere bir tehdit olarak bilinir ama günümüzde görünen birçok örnek de olduğu gibi "güçlüden güçsüze" asimetrik tehdit algılamasından söz etmek mümkündür.Örneğin dedi ki: Güçlü ülkeler kendi ulusal çıkarları yönünde tanımladıkları tehdit algılamalarını güçsüz ülkelere dayatarak o ülkelerin ulusal çıkarlarına zarar verecek yaklaşımlar içinde bulunuyorlar.Örneğin dedi ki: Güçlü ülkelerin daha az güçlü ülkeler üzerindeki önemli küresel yaklaşımları kendi politikalarını dayatma olgusudur ve bu dayatmalar ekonomik ve sosyal boyuttaki desteklerle güçlendirilmektedir... Ne gariptir ki, bazı gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelerde etnik farklılıkları istismar etme, sosyal gruplar arasındaki çatlakları büyütme ve sosyal istikrarı bozma
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma yeni dünya düzeni, kendi ifadesiyle ve daha doğru bir anlatımla - yeni dünya düzensizliği - nin iyi bir analiziydi.
Org. Büyükanıt, analizinde somut örnekler vermedi. Böylece konuşmasını daha teorik bir çerçevede tuttu. Tuttu ama konuşmanın her paragrafı aslında somut örneklere dayanıyordu. Özellikle son dönemde yaşadığımız olaylara.
İhtimal ki, Org. Büyükanıt, ülke ve olay sayarak yeni tartışmalara veya alınganlıklara yol açmak istemedi.
Ama hangi sözüyle hangi ülkeyi veya olayı kastettiği açıktı.
Örneğin dedi ki: Asimetrik tehdit, genel olarak güçsüzlerden güçlülere bir tehdit olarak bilinir ama günümüzde görünen birçok örnek de olduğu gibi "güçlüden güçsüze" asimetrik tehdit algılamasından söz etmek mümkündür.
Örneğin dedi ki: Güçlü ülkeler kendi ulusal çıkarları yönünde tanımladıkları tehdit algılamalarını güçsüz ülkelere dayatarak o ülkelerin ulusal çıkarlarına zarar verecek yaklaşımlar içinde
Sempozyumun açış konuşmasını yapan Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ise önce bir tartışmayı sonlandırdı. Son günlerde hem ülke içinde, hem de dışında TSK'nın Avrupa Birliği'ne karşı olduğu görüşlerine net ve kesin yanıt veren Org. Büyükanıt, bu iddiaların doğru olmadığını vurguladı ve kendi ifadesiyle Silahlı Kuvvetler'in görüşlerini, "büyük harflerle" şöyle belirtti:"TSK, AB KARŞITI OLAMAZ. ÇÜNKÜ AVRUPA BİRLİĞİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN TÜRK TOPLUMUNA GÖSTERDİĞİ ÇAĞDAŞLAŞMA HEDEFİNİN JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK AÇIDAN ZORUNLULUĞUDUR."Org. Büyükanıt, bu sözlerle TSK açısından bu tartışmalara son verirken, AB'ye giriş zorunluluğunun Türkiye'nin sosyal, politik, ekonomik ve güvenlik hedefleri ile tam olarak örtüştüğünü de vurguladı. Org. Büyükanıt'ın konuşmasında Avrupa Birliği'nin çelişkilerine dikkat çeken yönler de önemliydi. Büyükanıt, AB hedefinin, ülkenin üniter yapısı ve laik rejimi konusunda farklı düşüncelere sahip kesimlerin çağdışı ve bölücü hedefleriyle uyuşmayacağını belirterek, Brüksel'e mesaj verdi. AB'nin bu tür amaçlara sahip düşüncelerle uyum içinde olmasının düşünülemeyeceğini kaydetti. Büyükanıt, iç kamuoyuna mesaj verirken de, "Avrupa
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi'nin Harp Akademileri'nde düzenlediği, "Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik" konulu uluslararası sempozyumda Genelkurmay, hem Türk kamuoyuna, hem AB'ye, hem de ABD'ye önemli mesajlar verdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün sempozyuma gönderdiği mesaj, yeni dünya düzeni ile ilgili önemli saptamalar içeriyordu. Org. Özkök mesajında yeni dünyanın soğuk savaşın sona ermesi ile girdiği rahatlamanın yanı sıra, "tehdit"siz kalmanın şaşkınlığı içinde olduğunu belirtti. Bu şaşkınlık içinde yeni tehdit arayışlarının öne çıktığını vurgularken, uluslararası terör olarak görülen bu tehdidin doğmasında yine uluslararası gelir ve refah dengesizliğinin önemli faktör olduğunu söyledi. Org. Özkök, uluslararası terörle mücadelenin, uluslararası refah dengesizliğinin optimize edilmesi ile başarılabileceğini kaydetti. Bu ABD açısından önemli bir saptama ve mesajdı.
Sempozyumun açış konuşmasını yapan Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ise önce bir tartışmayı sonlandırdı. Son günlerde hem ülke içinde, hem de dışında
Türiye'de çok partili siyasi yaşamın başlangıcından 1980'e kadar beş kez askeri müdahale olmuştur. Bunlardan 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980, farklı biçimlerde de olsa ordunun hiyerarşi yapısı içinde yapılmıştır. 27 Mayıs 1960 ise hiyerarşi dışı bir müdahaledir. Bunların dışında 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 darbe girişimleri ise ordu üst yönetiminin sivil iktidar ile işbirliği yapması sonucu önlenmiştir.Bugüne kadar çoğunlukla askeri müdahalelerin siyaset üzerindeki etkileri araştırılmış ve tartışılmıştır. Müdahalelerin ordu üzerindeki etkilerine ilişkin ise pek bilimsel çalışma yapılmamıştır. Bunun tek istisnası ve güzel bir örneği Dr. Doğan Akyaz'ın 9 Eylül Üniversitesi'nde yaptığı doktora tezidir. "Askeri Müdahaleler ve Ordu Üzerindeki Etkileri (27 Mayıs - 12 Mart)" isimli bu doktora tezi müdahalelerin ordu üzerindeki etkisi ve yarattığı sonuçları çok boyutlu olarak inceliyor.Son günlerdeki tartışmalar ışığında İletişim Yayınları'ndan kitap olarak da basılan bu tezin okunmasında büyük fayda var. Tezdeki bazı saptamalar son günlerin tartışmalarına ışık tutabilir.Örneğin, Dr. Akyaz, bu çalışmasında hiyerarşi dışı bir müdahale örneği olan 27 Mayıs'ın sadece siyaseti değil, orduyu