<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Kamuoyunda "neşter operasyonu" olarak bilinen soruşturma sağlık alanında yaşanan birçok sorunun da gündeme taşınmasına vesile oldu.
Bu soruşturmanın esasını tıbbi malzeme alımı ve kullanımı konusunda usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı iddiası oluşturuyor. Soruşturma özellikle kardiyoloji alanında yoğunlaştı ve hastalara takılan stentlerin değerinin üzerinde fatura edildiğinin saptandığı öne sürüldü. Bu işlemlerde SSK bürokratlarının, bu malzemeleri ithal eden ve satan bazı firmalar ile bazı doktorların iş ve çıkar birliği yaptıkları iddianameye yansıdı.
İddialar bu kadarla da kalmadı, Eskişehir SSK Hastanesi'nden bir kardiyolog ile İsrail asıllı bir meslektaşının bir İtalyan firması adına, SSK hastaları üzerinde bazı tıbbi malzemeler deneyerek, onları bir çeşit kobay olarak kullandıkları öne sürüldü.
Bu iddiaların hepsi vahim niteliktedir. Sağlık gibi yaşamsal bir alanda SSK hastalarının kobay gibi kullanılması veya tıbbi malzemelerin çıkar işbirliğiyle fahiş fiyatlar üzerinden hastalara takılması ve bu yolla devletin soyulması elbette cezasız kalmamalıdır.
Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan haklarına, hukuka saygılı, çağdaş değerleri özümsemiş bir ülke olması herkesin amacı...Ankara'nın bu hızlı adımları AB'ye tam üye olabilmek için attığı biliniyor. Her ne kadar, AB istedi diye değil, bizim insanımız için bu adımları atıyoruz denilse de, öncelikli hedefin AB olduğu gerçek.AB de bu gerçeğin farkında olduğu için isteklerinin ardını arkasını getirmiyor. Paket üstüne paket...Tabii, AB'nin bu paketler karşısında Türkiye'ye dönük bir adım atıp atmayacağı da belli değil. Ankara'nın bütün çabalarına karşın henüz ortada bir müzakere tarihi bile yok. Olacağının garantisi de yok.Ayrıca, AB; neredeyse Türkiye'nin kuruluş ve varlık değerlerini de yok etmeniz lazım, türünden yaklaşımlar yansıtıyor.Bu noktada Türkiye'nin de AB'nin bazı konularda kararlarını netleştirmeleri gerekiyor.Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne, "giriyormuş" gibi, AB'nin de "alıyormuş" gibi yapması hem yanıltıcı hem kafa karıştırıcı oluyor.Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in belirttiği gibi Ankara, kararını vermeli: AB'ye girmek istiyor mu, istemiyor mu? AB de kararını vermeli: Türkiye'yi almak istiyor mu, istemiyor mu? Bu sorular net karara bağlansa her iki taraf da önünü daha iyi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Avrupa Birliği yolunda 6. uyum paketi yola çıktı. Arkadan başka paketler de gelecektir.
Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan haklarına, hukuka saygılı, çağdaş değerleri özümsemiş bir ülke olması herkesin amacı...
Ankara'nın bu hızlı adımları AB'ye tam üye olabilmek için attığı biliniyor. Her ne kadar, AB istedi diye değil, bizim insanımız için bu adımları atıyoruz denilse de, öncelikli hedefin AB olduğu gerçek.
AB de bu gerçeğin farkında olduğu için isteklerinin ardını arkasını getirmiyor. Paket üstüne paket...
Tabii, AB'nin bu paketler karşısında Türkiye'ye dönük bir adım atıp atmayacağı da belli değil. Ankara'nın bütün çabalarına karşın henüz ortada bir müzakere tarihi bile yok. Olacağının garantisi de yok.
Ayrıca, AB; neredeyse Türkiye'nin kuruluş ve varlık değerlerini de yok etmeniz lazım, türünden yaklaşımlar yansıtıyor.
Eleştirilere yanıt verdi CHP lideri Baykal'ın da "CHP, merkez partisi olacak. Tarihi bir yanlışı düzeltip sosyal demokrasiyi merkez yapıyoruz, merkezi sosyal demokrasiye çekiyoruz" dediğine ilişkin haberler basında yer aldı. AKP lideri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milli Görüş elbisesini çıkardıklarını, Demokrat Parti'nin devamı olduklarını açıkladı. Erdoğan, partisinin siyasi kimliğini böyle açıkladı. Bu açıklamayla ilgili tartışmalar sürüyor. Milli Görüş'ü reddeden AKP'nin, yeni bir kimlik arayışında olduğu anlaşılıyor. Peki, iktidar partisi gibi anamuhalefet partisi CHP de yeni bir kimlik arayışında mı? KİMLİK ARAYIŞI YOK - Hayır. Hiç ilgisi yok. Bizim kimlik arayışımız da yok. Bu, açıklamalarımın yanlış algılanmasından kaynaklandı. CHP'nin kimliği bellidir ve kimliğiyle bir sorunu yoktur. CHP sosyal demokrat bir partidir. Sosyal demokrat olmaktan da, sosyal demokrasiden de rahatsız değildir. Baykal'ın bu sözlerine tepkiler de gecikmedi. CHP'nin, sosyal demokrat bir parti olduğu, merkezin solunda yer aldığı, Baykal'ın bu açıklamalarla partiyi sağa çekmeye çalıştığı eleştirileri yapıldı. CHP lideri Baykal'a bu eleştirileri anımsatarak, CHP'nin yeni bir kimlik arayışı içinde
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> AKP lideri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milli Görüş elbisesini çıkardıklarını, Demokrat Parti'nin devamı olduklarını açıkladı. Erdoğan, partisinin siyasi kimliğini böyle açıkladı. Bu açıklamayla ilgili tartışmalar sürüyor. Milli Görüş'ü reddeden AKP'nin, yeni bir kimlik arayışında olduğu anlaşılıyor. Peki, iktidar partisi gibi anamuhalefet partisi CHP de yeni bir kimlik arayışında mı?
CHP lideri Baykal'ın da "CHP, merkez partisi olacak. Tarihi bir yanlışı düzeltip sosyal demokrasiyi merkez yapıyoruz, merkezi sosyal demokrasiye çekiyoruz" dediğine ilişkin haberler basında yer aldı.
Baykal'ın bu sözlerine tepkiler de gecikmedi. CHP'nin, sosyal demokrat bir parti olduğu, merkezin solunda yer aldığı, Baykal'ın bu açıklamalarla partiyi sağa çekmeye çalıştığı eleştirileri yapıldı. CHP lideri Baykal'a bu eleştirileri anımsatarak, CHP'nin yeni bir kimlik arayışı içinde olup olmadığını sorduk. Yanıtı kesin ve net oldu:
- Hayır. Hiç ilgisi yok. Bizim kimlik arayışımız da yok. Bu, açıklamalarımın yanlış algılanmasından
Ancak son günlerde Avrupa ve ABD'den yükselen sesler Türkiye'nin dayandığı temellerin tartışmaya açılmasını hedefleyen nitelikte.Bu tartışma ekseninde gündeme getirilen Türkiye'nin laiklik anlayışı, üniter yapısıyla ilgili. Doğrudan ifade edilmese de giderek Lozan'ı aşan bir azınlık yaklaşımının kabul edilmesi, mevcut laiklik ilkesi yerine dinsel özgürlük söylemi içinde cemaatlere dayanan bir din - siyaset süreci isteniyor gibi. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeri ve işlevinin yeniden belirlenmesi talebi, Milli Güvenlik Kurulu'nun işlevsiz hale getirilmesi gibi öneriler de dikkate alındığında, yeni bir Türkiye isteniyor düşüncesini akla getiriyor.Bir başka deyişle, AB, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, üniter yapısını beğenmiyor. Bu yapıyla AB'ye girmesinin mümkün olmadığını söylemeye çalışıyor.Hukukun üstünlüğünü esas alan demokratikleşme adımları AB'yi tatmin etmiyor, anlaşılan. Dün de değindiğimiz gibi bütün eleştiriler Türkiye'nin bu alandaki eksikleri üzerinde yoğunlaşıyor. Ve Türkiye çok özel koşullardan ve çok kanlı bir terör sürecinden geliyor olmasına karşın AB'den farklı bir anlayış görmediği gibi, sıkıştırılıyor. Ve sıkıştırma, Türkiye'nin temellerine
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Türkiye, Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefi doğrultusunda adımlar atmayı sürdürüyor. Geçen yıldan bu yana Avrupa'nın da beklemediği hız ve nitelikte adımlar attı. Özellikle demokratikleşme açısından önemli düzenlemeler yaptığını herhalde Avrupa da kabul eder.
Ancak son günlerde Avrupa ve ABD'den yükselen sesler Türkiye'nin dayandığı temellerin tartışmaya açılmasını hedefleyen nitelikte.
Bu tartışma ekseninde gündeme getirilen Türkiye'nin laiklik anlayışı, üniter yapısıyla ilgili. Doğrudan ifade edilmese de giderek Lozan'ı aşan bir azınlık yaklaşımının kabul edilmesi, mevcut laiklik ilkesi yerine dinsel özgürlük söylemi içinde cemaatlere dayanan bir din - siyaset süreci isteniyor gibi. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeri ve işlevinin yeniden belirlenmesi talebi, Milli Güvenlik Kurulu'nun işlevsiz hale getirilmesi gibi öneriler de dikkate alındığında, yeni bir Türkiye isteniyor düşüncesini akla getiriyor.
Bir başka deyişle, AB, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, üniter yapısını beğenmiyor. Bu yapıyla AB'ye girmesinin mümkün olmadığını söylemeye
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Türkiye'de AB'ye girmeye kim engel, tartışmaları yine alevlendi. Hükümet Meclis'ten 6. uyum paketini çıkarmaya hazırlanırken, AB'ye girişe engel olarak Atatürkçülük ve Türk Silahlı Kuvvetleri gösterilmeye başladı.
Ankara henüz, AB'ye tam üyelik için müzakere tarihi almış değil. İlk hedefi bu. Bunu sağlamak amacıyla da yeni adımlar atıyor. Hem Kıbrıs'ta yumuşama politikası izliyor, hem de hukuki düzenlemelere devam ediyor.
Başbakan Erdoğan, bu bağlamda TBMM'nin temmuzda tatile girmeyeceğini, bir aylık bir tatille yetineceğini de açıkladı. Başbakan'ın bu kararı özellikle AB yolunda yapılacak çalışmalar açısından yerinde bir karar. Ankara ev ödevini ne kadar hızlı yaparsa o kadar zaman kazanacak.
Ancak bu süreçte Türkiye'nin yanlış tartışmalarla da zaman yitirmemesi gerekiyor. 40 yıldır AB kapısında bekleyen Türkiye'de, AB'ye girişe karşı olan bir kurum yok. Buna Türk silahlı Kuvvetleri de dahil. Değişik vesilelerle Genelkurmay başkanları, AB'ye karşı olmadıklarını ifade ettiler. Bu görüşler açıklanırken, bazı kuşkuları da dile getirdiler. Anımsanacağı gibi