DÜN 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kutladık. Nesillerdir kutladığımız bu bayramın artık daha anlamlı olduğunu siz de farkettiniz mi? Bütün dünyada ve özellikle Türkiye'nin yer aldığı coğrafyada, son on yıldır yaşanan gelişmeler, Kurtuluş Savaşı'nın bu en büyük zaferini daha farklı kılıyor. "Düşmanı denize dökmek" ifadesiyle özdeşleşen Büyük Taarruz, aslında, 76 yıl sonra bile sağlamlığını koruyan yeni bir sistemin temel dayanağıydı. Devletin kurtarıcı ve kurucuları, Büyük Zafer'den sonra yarattıkları Cumhuriyet'i, aklın ve bilimin yolunda, aydınlanmanın ışığında yücelttiler.
20'nci yüzyıl, Türkiye Cumhuriyeti'nin ne kadar sağlam temeller üzerinde kurulduğunu kanıtladı. Ne Sovyet sistemi yaşayabildi, ne Şah'lık... Ne Yugoslav modeli ne de Baas rejimi... Koskoca Rusya'nın 75 yıl sonra nerelere sürüklendiğini, arkadaşımız Cenk Başlamış'ın kaleminden izlediniz. Eksiklerine rağmen Türkiye Cumhuriyeti yaşıyor.
Bu süreç, geride bırakmak üzere olduğumuz yüzyılda bir "Atatürk Portresi" yarattı. Tarihe damgasını vuran Lenin'lerin, Hitler'lerin, Churchill'lerin, Stalin'lerin,
BÜYÜK davaların takipçisi Milliyet, "Haydi Güneydoğu'ya" kampanyasıyla yine büyüklüğünü gösterdi. Geçtiğimiz nisan ayına kadar Güneydoğu birçok kişi için "çok uzak" bir diyardı. Milliyet'in kampanyasından sonra gidilen, görülen, sevilen bir bölgemiz oldu.
Milliyet, bir ilke imza atarak, günlük haber toplantılarını her hafta Güneydoğu'nun bir ilinde yaptı. Yazı işleri, Diyarbakır, Şanlıurfa, Siirt, Batman, Şırnak, Mardin ve Hakkari'de toplandı.
Bu toplantılarla bölgenin ekonomik ve sosyal sorunları Türkiye'nin gündemine taşınırken, adeta bir mucize gerçekleşti. Milliyet'in bu girişiminin hemen ardından devlet ve özel sektör Güneydoğu'ya akmaya başladı. Bakanlar, milletvekilleri, kurum yöneticileri, işadamları, sivil toplum örgütleri bölge illerini karış karış taradılar.
Bu arada Devlet Bakanı Işın Çelebi ve Devlet Planlama Teşkilatı yöneticileri Milliyet'e Güneydoğu konusunda bir brifing verdiler. Milliyet, Güneydoğu'daki 11 ilin sanayi ve ticaret odası başkanlarını Ankara'da Sanayi Bakanı Yalım Erez'le buluşturdu.
MİLLİYET'in habercilik anlayışında "takip" vardır. Bu anlayış "unutmaya" kapalıdır. Unutmazsanız, hem yaşamın sürekliliğini vurgulamış hem de gündemi yaratmış olursunuz.
Geçtiğimiz hafta yine gündemi belirleyen gazete olduk. Adaylıkları, seçilmeleri, Meclis'teki yeminleri, yargılanmaları hep gürültülü olan eski DEP milletvekilleriyle 4.5 yıl sonra cezaevinde görüştük. Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki Orhan Doğan, Selim Sadak, Hatip Dicle ve Leyla Zana, arkadaşımız A. Rezzak Oral'a konuştular. Oral'ı bu gazetecilik başarısı için kutluyoruz.
Cuma günkü Milliyet'in manşeti, gündeme bir bomba gibi düştü. "Şeker'in telaşı" ifadesini taşıyan bu manşet haberimiz şöyle devam ediyordu: "Bahattin Şeker askerlikle ilgili evrak ayarlamak için gizlice Amman'a gitti." Şeker, uzun dönem askerlik yapmamak için geçmişte Ürdün'de çalıştığını belgelemek için bu sefere çıkmış, ancak eli boş dönmüştü. Vahap Yazaroğlu'nun bu haberi partiler arası trafiği birden dalgalandırdı.
Geçtiğimiz cumartesi günü Yavuz Donat'ın yazısı ve Aydın Hasan'ın bir
CERRAHPAŞA'nın maharetli doktorları, kapalı olan şuurumu araladıkça içeri sevginizi fısıldadırlar...
Cerrahpaşa'nın etrafında oluşturduğunuz sevgi yumağından demetler getirdiler.
Ben uzanıp her demeti aldığımda biraz ileriye, bir demet daha koydular. Ben uzandıkça onlar yaşam yoluna demet demet sevginizi dizdiler. Öyle öyle yaşama yürüttüler beni. Can oldu sevginiz bana...
Makedonya'da geçirdiğim ağır trafik kazasından sonra ölüm yakın, yaşam uzaktı. Kapalı şuurumla ölüme mi, yaşama mı yürüdüğümü bilemiyordum. Ta ki, Cerrahpaşa'nın Beyin Cerrahi Başkanı Prof. Dr. Cengiz Kuday ve değerli ekibinin bir dizi başarılı ameliyat sonrasında şuurumda açtıkları pencereden sizleri hissedinceye kadar. O andan sonra bana iletilen bir selamınıza, bir tas çorbanıza, bir duanıza, bir haykırışınıza, bir isyanınıza yapışarak yürüdüm yaşama. Ölüm, sevgi çemberinizi kırıp ulaşmadı bana.
Sevginin karşılığı "teşekkür" olamaz.
Can veren sevginizi, sevgiyle kucaklıyorum.
&nbs
GEÇİRDİĞİ trafik kazası ve seri ameliyatlardan sonra mucize sayılabilecek kadar kısa bir sürede sağlığına kavuşan Fikret Bila görevine döndü. İlk yazısı bugün "Kulis" köşesinde. Hoş geldin Fikret...
Fikret Bila'nın tedavisi sırasında uzak kaldığımız gündeme döndüğümüzde fazla bir şeyin değişmediğini gördük. Siyasal iktidarla cinsel iktidar sarkacında sallanan bir toplum...
Aslında bu, ilk insandan bu yana böyle... Bugünün Türkiye'sindeki yenilik, her iki iktidar türünün de "Viagralanmış" olması.
Her zaman olduğu gibi yine gündemi yakalayan Milliyet, önce siyasal iktidar tartışmasına el attı. Seçim kararıyla birlikte Milliyet yazarları, halkın ve partilerin nabzını tutmaya başladılar. Mevcut yerel yöneticilerin karşısındaki adaylar böylece ortaya çıktı. Ankara'da Melih Gökçek iddiasını sürdürürken, Çankaya Belediyesi'nin güçlü Başkanı Doğan Taşdelen, meydan okudu: "Ankara'yı alırım." İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan da karşısında yeni bir rakip buldu: Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan.
 
MİLYONLARCA kalbin Fikret Bila için çarptığı bugünlerde, güzel haberlerin sevinciyle yaşıyoruz. Yoğun bakımdan sonra serviste de hızla iyileşen Fikret'in bu hafta taburca olmasını bekliyoruz.
Sürekli gözlem altında tutmamıza rağmen bir ara bizi atlatıp Ankara büroyu aramış ve işleri sormuş. Bu da durumunun çok iyi olduğunu gösteriyor.
Fikret yakında haber ve yazılarıyla yine okurlarının karşısında olacak.
En sade vatandaşından Cumhurbaşkanı'na kadar Fikret'in sağlığı ile yakından ilgilenen herkese yürekten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Fikret'in tedavisi süresince, hastanelerimizi ve sağlık sistemimizi bir kez daha, üstelik çok daha yakından gözleme fırsatı bulduk.
Hekimlerimizin ve hemşirelerimizin dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki meslektaşlarıyla boy ölçüşecek yetenek ve bilgi birikimine sahip olduklarını gördük. Hatta belki o ülkelerin hiçbirinde göremeyeceğimiz bir özveriyle çalıştıklarını gördük. Hastalarını izlemek için günlerce evlerine gidemeyen