YUNANİSTAN'ın "askeri tahrik ve mütecaviz tutum" politikasıyla Kıbrıs'ta tansiyonu yükseltmekten beklediği nedir?
Genelkurmay, Atina'nın beklentisinin askeri değil, siyasi olduğu kanısında:
"Atina kısa süreli bir savaşı göze almış görünüyor. Hedef askeri başarı kazanmak değil, siyasi sonuç elde etmektir. Yunanistan, sırtını Avrupa Birliği ve ABD'ye dayadıktan sonra, Güney Kıbrıs'ı da Avrupa Birliği'ne sokup, Türkiye'yi tümüyle Batı dünyasından dışlamak istiyor."
Bu değerlendirmeyi yapan askeri yetkiliye, "Yunanistan'ın askeri tahrikle bu siyasi sonucu nasıl almayı düşündüğünü" soruyoruz:
"Planları şu: Askari tahriklerle çok sınırlı kalacak ve çok kısa sürecek bir çatışma çıkarmaya çalışıyorlar. Bu gerçekleşirse ABD ve AB'nin hemen devreye gireceğini ve çatışmayı durduracağını hesaplıyorlar. Bu kısa süreli çatışmada fiziki kayıpları olsa bile, masada çok daha fazlasını kazanacaklarını umuyorlar. Çatışmanın durdurulması sonrasında Türkiye'yi saldırgan ilan edip Batı dünyasının tepkisine maruz
BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'la CHP lideri Deniz Baykal'ın imzaladıkları protokole anamuhalefet nasıl bakıyor?
Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan yanıtına, "biz seçim kararından memnun oluruz" diye başlıyor:
- Seçim bizi memnun eder ama, bazı kaygılarımız var. 10 ay kadar önceden seçim tarihinin belirlenmiş olması, korkarım, bürokrasiyi etkiler. İşler yavaşlayabilir. Tabii, bizim ümidimiz, bürokrasinin etkilenmemesi ve işlerin devam etmesi. İnşallah bu 10 aylık sürede Türkiye için iyi işler yapılır. Bu süre iktidar tarafından sadece seçim yatırımı yapılacak bir süre olarak görülmez.
- Protokolle alınan kararlara sizin yaklaşımınız nasıl olacak? Özellikle Meclis çalışmalarındaki tavrınızı nasıl etkileyecek?
- Protokolle kesinleşen bir husus da, başbakanlık konusu oldu. İlk kez Sayın Yılmaz'ın da, Sayın Baykal'ın da kurulacak hükümette yer almayacakları açıklandı. Meclis çalışmalarına gelince. Biz de Meclis'in çalışmasından yanayız. Engelleme yapmayı biz de istemeyiz. Ama, bunun için partiler
BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'la CHP lideri Deniz Baykal arasındaki mutabakatın protokole dönüştürülmesine ilişkin tartışmalar sürüyor.
Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, "kerhen" de olsa, mutakabakata destek olacaklarını söyledi. Ecevit, Yılmaz - Baykal uzlaşmasının uygulanmasına ilişkin sakıncaları da kamuoyuna açıkladı. DTP lideri Hüsamettin Cindoruk ise uzlaşmaya daha soğuk bakıyor.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise, önceki gün Milliyet'e böyle bir protokolün hiçbir şekilde kendisini bağlamayacağını ifade etti. Demirel, hükümet istifa etmedikçe yeni bir hükümet modeli ve başbakan görevlendirilmesine ilişkin bir fikir beyan etmesinin veya tartışmaya girmesinin mümkün olmadığını vurguladı.
Bu tartışmalar protokolün imzalanıp imzalanmayacağına dönük birtakım kuşkular gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı'nın tavrı, koalisyon liderlerinin görüşleri karşısında Yılmaz -Baykal uzlaşması, geçen kez olduğu gibi askıda kalabilir mi?
Bu soruyu dün CHP lideri Baykal'a yönelttik.
SONUNDA mahkeme "dur" dedi. Artık "uyanık" radyo ve televizyonlar, gazete haber ve yazılarını satır satır okuyarak "yayıncılık" yapamayacaklar. Milliyet'in başvurusu üzerine mahkeme, gazetelerin radyo ve televizyonlardan en ince ayrıntısına kadar okunmasını durdurdu. İsteyen, gazetelerin başlıklarını okuyabilecek. Böylece, haksız rekabet önlenmiş oldu.
Bu karar vesilesiyle, bazı özel radyo ve televizyonlara tavsiyemiz şu: Gazetelerin özel haberlerini kendi haberinizmiş gibi yayınlamak fazilet değildir, "beleşçilik" meziyet değildir. Çalışın, sizin de özel haberleriniz olsun.
Aslında "çalıntı yayıncılık", bütün dünyada yazılı gazeteciliğin giderek artan ağırlığından da etkileniyor. Ciddi gazetelerin üstün haberciliğiyle başa çıkamayan, sabun köpüğü gibi programlarla reyting peşinde koşan bazı televizyonlar, haber çalarak ya da gazete haberlerini satır satır okuyarak, bu açıklarını kapatmak istiyorlar. İşte Kanada Gazeteciler Cemiyeti'nin Kanada gazetelerinde yayınlanan bir ilanı... Gazete okuyanla televizyon seyreden arasındaki farkı anlatıyor. Türkiye örneğinde bu
İKTİDARIN büyük ortağı ANAP iki proje üzerinde yoğun bir çalışma yürütüyor.
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan'ın yönetimindeki projelerden biri Başbakan Mesut Yılmaz'ın koalisyon liderleriyle birlikte yapacağı basın toplantısı, diğeri ise sonbaharda yapılacak ANAP'ın 6. Olağan Büyük Kongresi...
Her iki proje de "gövde gösterisi" anlayışıyla hazırlanıyor.
Başbakan Yılmaz'ın, koalisyon hükümetinin birinci yılını dolduracağı 30 Haziran'da Ecevit ve Cindoruk'la birlikte yapacağı basın toplantısı, bakanlar ve milletvekilleriyle birlikte, "Türkiye'ye hesap verme" hedefine yönelik.
Okuyan'ın verdiği bilgiye göre, basın toplantısında ilk kez bütün bakanlar ve iktidar milletvekilleri hazır olacaklar. Bakanlar liderlerin arkasında yer alacak, gerekli hallerde açıklamalara katkıda bulunacaklar. İktidar milletvekileri de toplantıyı izliyecekler.
Okuyan, bu nedenle basın toplantısının Başbakanlık'ta değil, daha geniş olan Karayolları salonunda yapılacağını
BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'la CHP lideri Baykal'ın vardığı uzlaşma yazılı bir protokole bağlanacak.
Deniz Bey, bu kez işi sağlama bağlamak istiyor. 23 Nisan uzlaşmasının tartışmalar sonucunda askıda kalması, CHP liderini yazılı belgeye yöneltti. "Koalisyon protokolü", "hükümet protokolü" kavramlarından sonra, siyasi literatüre bir de, "iktidar - muhalefet protokolü" de girmiş oldu...
Başbakan Yılmaz, Meclis'in çalıştırılması uğruna bu protokole "evet" demek zorunda kaldığını vurguluyor. DSP lideri Ecevit ise, "Başbakan, buna mecbur olmaktansa, CHP reform yasalarına destek olmazsa seçime gideriz" deseydi, daha isabetli olurdu görüşünde...
Ancak, DSP lideri, bu görüşüne rağmen, Yılmaz'ın kararını saygıyla karşıladığını belirtip, "bize düşen bu koşullarda anlaşmaya engel olmamak, hükümet içindeki uyumu sürdermektir" dedi.
Bülent Bey, Mesut Bey'in "mecbur" kaldığı uzlaşmayı, "kerhen" de olsa destekleyecek.
Böyle bir protokol işleyebilir mi?
&n
BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'la, iki gün süren Güneydoğu gezisi boyunca CHP lideri Baykal'la yaptığı uzlaşmanın muhtemel sonuçları üzerinde konuşma olanağı bulduk.
Başbakan Yılmaz, "ben sözümden dönmem" diyor, "Baykal'a söz verdiğim gibi, yıl sonunda başbakanlıktan çekilirim." Ancak bundan sonrası için Yılmaz, gelişmeleri, Cumhurbaşkanı Demirel'in takdirinin belirleyeceğini vurguluyor. Yılmaz'ın beklentisi Cumhurbaşkanı'nın bir çözüm yolu bulacağı yönünde. Demirel'in bugünden kendisinin istifası sonrasında nasıl davranacağına ilişkin görüş beyan etmemesini de doğal ve doğru buluyor. Başbakan Yılmaz'a, seçim tarihinin şimdiden belirlenmesinin ekonomi ve bürokrasi üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı yönündeki endişeleri soruyoruz. Mesut Bey, böyle bir endişe taşımıyor: "Geçen dönemde de, aynı endişeler gündeme getirildi. Ancak, seçim tarihini şimdiden söylememize rağmen, ekonomi üzerinde olumsuz bir etkisi görülmedi. Aksine, borsada yükseliş var, diğer ekonomik
GAZETECİLİĞİN esası da, ilk kuralı da haber almak, okurlara haber vermek. Hele bu, bir kampanya şeklinde olursa haberciliğin keyfine diyecek yoktur. 24 Nisan'da bir kampanya başlattık. "Haydi Güneydoğu'ya" dedik. İlk yazı dizimizi "GAP Devrimi" başlığıyla verdik. Arkasından, her hafta bölgenin bir ilinde yaptığımız gündem toplantıları geldi. Diyarbakır, Şanlıurfa, Siirt ve Batman'da toplandık. Sanayiden spora kadar bu yörelerimizin tüm sorunlarını ilgililerden dinledik, yerinde inceledik ve tümünü geniş yazı, haber ve fotoğraflarla kamuoyuna aktardık. Bugün de Mardin ve Şırnak'tayız.
"Haydi Güneydoğu'ya" dedik, bir buçuk ay sonra bir baktık, herkes Güneydoğu'da. Milliyet'in kampanyasından sonra birçok resmi, özel kişi ve kuruluşun Güneydoğu illerimizi ziyaret ettiğini, Ankara veya İstanbul'daki toplantılarını bizim gibi, buralarda yaptığını gördük. Güneydoğu sorunlarının devletin zirvelerinde daha fazla yankılandığını gözledik.
Ses getirdiğimiz için mutluyuz, kıvançlıyız.
Bu sesin yatırım, eğitim, sağlık olup, mutluluk olup