Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kapatılan Refah Partisi'yle ilgili olarak verdiği karar "laiklik ve demokrasi" ilişkisi açısından önemli bir mesaj taşıyor.
Refah ve Fazilet partileri döneminde sık sık tartışma konusu olan bu ilişkiyi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, laikliğin demokrasinin koşullarından biri olduğunu ilan etmiş oldu.
Şeriat düzeni kurmak isteyenlerin demokrasi için bir tehlike oluşturdukları da yine mahkemenin bir diğer saptaması.
Kararın "takiye"yi de mahkum ettiğini söylemek mümkün.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı, sadece Refah Partisi ve onun lideri Necmettin Erbakan'la ilgili bir saptama değil, aynı zamanda, bundan sonrası için de anlam taşıyor. Fazilet Partisi'nin yerine kurulan Saadet Partisi ile kurulma aşamasında olan yenilikçilerin partisi için de bir çerçeve çiziyor.
Bir taraftan Recai Kutan bir taraftan da yenilikçi hareketin liderliğine soyunan Tayyip Erdoğan'ın bu kararın üzerinde enine boyuna düşünmeleri gerekli.
Mevcut ve kurulacak tüm siyasi partilerin bu kararın demokrasi ve siyaset için çizdiği çerçeveyi doğru yorumlamaları ve bu karardan yararlanmaları Türk siyaseti için önemlidir.
Demokratik laik rejimi hedef alan ancak bunu saklayan tarzda siyaset yapmanın Avrupa normlarına göre de mümkün olmadığı bu kararla ortaya çıkmış durumdadır.
İç hukukun bu yöndeki kararlarını eleştiren Avrupa hukuku ve demokrasilerinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının, mahkum edileceği savının geçerli olmadığı anlaşılmıştır.
Dolayısıyla Kutan ve Erdoğan'ın laik rejim ve demokrasi konusunda "samimi" olmaları hem iç hukukun, hem de Avrupa hukukunun belirlediği bir koşul haline gelmiştir.
Demokratik laik rejimi hedef alarak siyaset yapmayı, demokratik hakları demokrasiyi yok etmek için de kullanabilmeyi, "düşünce özgürlüğü ve insan hakları"nın doğal bir sonucu olarak gören ve savunan, din devleti savunucuları kadar destekçisi ve "entelektüel" hamisi konumundaki, "dinci cephe solcu"larının da bu kararı iyi yorumlamaları gerekmektedir.