Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bireysel başvuru hakkının tanınması bağlamında bir süredir yargıyı tartışıyoruz. Adil yargılama demokratik hukuk devletinin en önemli ölçülerinden biri. Anayasa mahkemelerine veya aynı işlevi gören kurumlara ve sonrasında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru yolunun açılması, adil yargılanmanın sağlanmasına yönelik güvenceyi oluşturuyor.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı düzenleyen yasa tasarısı tartışılırken, Türkiye’nin AİHM nezdindeki durumuna bakmakta fayda var. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yasa tasarısı hazırlanmadan önce bazı ülkelerde ve özellikle de AİHM’de bir çalışma yürütmüş. Bu çalışmaların sonuçları rapor halinde hükümete de iletilmiş durumda. Bu raporlara bakıldığında Türkiye’nin AİHM nezdindeki notu hiç parlak gözükmüyor.

AİHM’de notumuz kötü
Anayasa Mahkemesi üyesi Serruh Kaleli ve raportörler Bekir Sözen ile Hüseyin Ekinci’nin yaptıkları çalışmalar, Türkiye’nin AİHM nezdindeki durumu şöyle özetleniyor:
“30.9.2010 tarihi itibarıyla Mahkemede (AİHM) derdest halde bulunan 139.700 davadan 16.300’ü (yüzde 11.7’si) Türkiye’ye karşı açılan davaları oluşturmaktadır. İlk sırada 38.850 dava ile Rusya bulunmakta. Ve aleyhine dava açılma bakımından ilk 5 sırada Rusya, Türkiye, Romanya, Ukrayna ve İtalya gelmektedir. Türkiye’ye karşı yapılan başvuruların çoğunlukla bilinçli ve hukuksal temelleri olun başvurular olduğu belirtilmektedir. Bu itibarla Türkiye’ye karşı yapılan başvuruların yaklaşık yüzde 60’lık bölümünün tutarlı ve önemli davalar olduğu; açık biçimde kabul edilemez nitelikteki dava oranının ise azınlıkta kaldığı söylenebilir. Mahkemedeki davalara ağırlıklarına göre 1 ila 7 arasında numara verilmekte olup, Türkiye’ye karşı yapılan başvuruların ağırlıkları 5-7 arasındadır. Bunlardan bir bölümü ise yerleşik içtihat isteyen dava niteliğindedir.
Romanya, Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinde demokrasiye yeni geçilmiş olması nedeniyle bu ülkelerden gelen başvurulardan tutarlı ve önemli dava oranının yüzde 40 civarında olduğu anlaşılmaktadır.”
Anayasa Mahkemesi üyesi ve raportörlerinin yaptığı bu saptama da gösteriyor ki, 60 yıllık demokrasi deneyimine rağmen Türkiye’de yargı sistemi çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. AİHM’de açılan davalarda Türkiye’nin demokrasiye yeni geçmiş 4 ülke ile birlikte ilk 5’e girmesi ve 2’nci sırada yer alması düşündürücü olmalıdır.
Anayasa Mahkemesi heyetinin yaptığı davaların niteliğine ilişkin saptamalar da önemlidir. Buna göre Türkiye aleyhine açılan davaların yüzde 60’ı hukuksal temelleri güçlü, ciddi davalardır. Bu oran, demokrasiye yeni geçmiş ülkelerdeki oranın üzerindedir.
Bu tablo karşısında Türkiye’nin çok ciddi bir yargı reformuna ihtiyacı olduğu ortadadır. AİHM nezdindeki bu tabloda Türkiye’de kamu adına açılan davaların yüzde 50’sine yakın bir oranda beraatla sonuçlandığını da unutmamak gerekir.

Almanya’daki rakam
Bireysel başvuruların ne kadarının başvuran lehine sonuçlandığı da bir diğer ölçü olarak görülebilir. TBMM’deki yasanın Almanya modelinden esinlenerek hazırlandığı biliniyor. Bu nedenle bu konuda Almanya’daki rakamlar önem taşıyor.
Anayasa Mahkemesi raportörleri Bahadır Kılınç ve Cüneyt Durmaz’ın yaptığı çalışmaya göre, Almanya’da her yıl 10 bin bireysel başvuru yapılıyor. Bunlardan yaklaşık 6 bini başvuranlar tarafından takip ediliyor ve sonuçlanıyor. Ancak başvurular, büyük bir çoğunlukla reddediliyor. Örneğin, 2005 yılında yapılan 4967 başvurunun 4666’sı; 2006’da yapılan 5918 başvurunun 5731’i; 2007’de yapılan 6005 başvurunun 5884’ü; 2008’de yapılan 6245 başvurunun 5735’i ve 2009’da yapılan 6308 başvurunun 5783’ü reddedilmiş durumda. Bu sayılar da gösteriyor ki, Federal Alman Anayasa Mahkemesi’ne gelinceye kadarki hukuk yollarında verilen kararlar büyük çoğunlukla isabetli.
Almanya’yı örnek alan Türkiye’nin de yargı kararındaki isabet oranını Anayasa Mahkemesi veya AİHM’ye gelinceye kadar ciddi biçimde yükseltmesi gerekiyor.