Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Perşembe akşamüstü buradaki işlerini yarım bırakıp yola revan oldu Ayla Algan. Yeni yılın ilk günlerinde, 86 yaşında, koltuğunda senaryo okurken… Kalktı gitti. Gittiği yerde ihtimal Beklan Algan açmıştır kapıyı neşeyle, özlemle. Yanında da Muhsin Ertuğrul vardır, kim bilebilir ki? Bu birden geliveren ‘erken’ ölüm, her ölüm gibi. Daha toprağa verilmeden yazarak kaldırmak cenazeyi. Saygıyla anarak. Kelimelerle uğurlamak. Benim yas tutma şeklim de bu.  

Aklıma ilk gelen “Ah Güzel İstanbul” oldu. Senaryosunu Ayşe Şasa ve Safa Önal’ın yazdığı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, 1962 yapımı Türk sineması klasiği. Dijital ortamda buldum filmi. Siyah beyaz akmaya başladı Ayla Algan’ın şiir gibi oynadığı sahneler. Karikatürize edilmiş tipine rağmen, karakterinin hakkını fazlasıyla veriyor Ayla Algan. Erken dönem iyi oyunculuk dersi bir tür. Gözleri, mimikleri, hüznü, neşesi, beden diliyle Ayşe’yi unutulmaz kılıyor. Yanına Sadri Alışık’ın oyunculuğunu da eklersek, birlikte yaptıkları esaslı bir tango aslında.  

Haberin Devamı

Film Sadri Alışık’ın canlandırdığı Haşmet İbriktaroğlu’nun konuşmasıyla açılıyor. Geceleri meyhane, gündüzleri lokanta olan mekânda çorbasını henüz bitirmiş, kendisini anlatmaya başlıyor Haşmet. Düşkün bir eski İstanbul beyefendisi kendisi. Bir paşazade. Aileden kalan bütün malı mülkü saçıp savurmuş, amcasının Fransa sefirliği yıllarında getirdiği fotoğraf makinesiyle seyyar fotoğrafçılık yapıyor Sultanahmet’te.  

Hüzünler Kulübesi 

Ardından dükkânının önünde görüyoruz onu. ‘İstanbul hatırası’ yazan bez bir afişten mürekkep dükkânının. ‘Artistik’ fotoğraf çektirmek isteyen genç bir kız geliyor telaşla. Adı Ayşe. 20’lerinin sonlarındaki Ayla Algan. Sarı saçları, bebek mavisi gözleri, yüzündeki muzip ifade ile dünya tatlısı ‘korunmasız’ bir genç kız, al eve götür bu küçük kızı sar sarmala şefkatle. İzmir’den kaçıp gelmiş, sekiz boğazın bir evde yaşadığı, işçi ailesinden. Artiz olma niyetinde. Patavatsız, biraz görgüsüz ama acayip sempatik. Sözüm ona bir sinemacı onu Medeniyet Pansiyon’a yerleştirmiş, Ayşe’yi büyük yıldız yapacak. Haşmet tesadüfen bu Medeniyet Pansiyon’a giren, artiz olmak isteyen kızların oradan seks işçisi olarak çıktığını öğreniyor. Film daha başlarda pansiyonun adı ve işleviyle mesajını veriyor. ‘60’lı yıllara özgü Batılılaşma ve modernite eleştirisi! 

Haberin Devamı

Haşmet, güzel Ayşe’yi düşmek üzere olduğu bataktan kurtarıp Hüzünler Kulübesi anlamına gelen Külbe-yi Ahzan dediği Boğaz’daki gecekondusuna götürüyor. Vaktiyle satmak zorunda kaldığı yalının bahçesinde bu gecekondu. İçinde eski zaman eşyaları ve Haşmet’in anneannesinden kalan piyanonun olduğu, alaturka şarkıların çalındığı. Haşmet, Ayşe’yi bu artizlik sevdasından vazgeçirmeye çalışsa da başarılı olamıyor. Haşmet’in parasını çalıp kaçıyor kızımız. Şehrin parlak vaatlerinin peşinde meyhanelerde şarkıcılık yapıyor Ayşe. Ses dergisinin kapağına çıkıyor daha sonra. Bir türlü farkına varamadığı bir sahteliğin içinde yolunu izini kaybetmiş halde. İntihara teşebbüse varıncaya dek. Onu yine Haşmet kurtarıyor.  

Haberin Devamı

Sonu mutlu filmin. Haşmet ve Ayşe vapurda. Önlerinde güzel İstanbul. Ah güzel İstanbul. Ayşe’nin kurtuluşu, İstanbul’un da kurtuluşu aslında. Pavyonlarından, kadınların düşürüldüğü karanlık tarafından kurtuluşu. Vapurda Ayşe, bütün sahteliklerden arınmış halde, endişesini gizleyemeyerek biz şimdi ne yapacağız diye sorduğunda, şu unutulmaz repliği söylüyor Haşmet: “Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur”.  

Ayla Algan da dünyada inanılacak sağlam karakterlerden biriydi. O inancı sanat yoluyla geliştiren. Korkularımızdan arındıran. “Ah!!” dedirten güzel İstanbul kadar güzel. Derin. Dün yolcu ettik onu. İnanılacak sağlam şeylerden birinin daha eksilmesinin verdiği hüzünle. Ondan sebep, İstanbul’un dilinde hüzzam makamı bir şarkı… Duyuyor musunuz?  

İyi pazarlar.