Titanik İstanbulda

25 Ocak 2004

Bu ilginç doğa olayının tanıkları arasında cesaretli olanlar, buz kütlelerinin birinden diğerine atlayarak Boğazı yürüyerek geçme ayrıcalığına sahip olmayı kaçırmazlar.İçlerinde taşıdıkları cambazın sesine uyanların gösterilerini izleyenler arasında Besim Ömer Bey de vardır. 1912 yılının 14 Nisan gecesini anımsar. Karadenizden gelen buzulların, Boğazı kapattığını duyan İstanbullular kıyıda toplanırlar. Besim Ömer Bey, eğitimini Pariste yapmış. Cağaloğlunda muayenehanesi olan bir tıp doktorudur. Bir gün, penceresinde sık kafeslerin olduğu muayenehanesinin kapısı çalınır. Gelenler saraydandır. Padişahın gözdesi olan bir sultanın doğum yapması için Fransadan uzman bir doktor istenmiş, fakat çağrılan doktorun aynı tarihte İsveç sarayında bulunacağı bildirilmiştir. Besim Ömer Beyin kapısını çaldıran da, Fransız doktorun gönderdiği yanıta "Besim Bey oradayken benim gelmeme gerek yoktur" notunu düşmüş olmasıdır.Haremde yaptırdığı doğumla sarayın gözdesi olan Besim Ömer Bey, 24 Nisan günü New Yorkta toplanacak bir kongreye katılma kararını verir.Fransanın Calais limanından İngiltereye geçecek. Southamptondan bineceği - Titanik - adlı gemiyle de New Yorka ulaşacaktır.Oysa Calaisteki sis,

Yazının Devamı

Titanik İstanbul'da

25 Ocak 2004

<#comment>
<#comment>
Karadeniz'den gelen buzulların, Boğaz'ı kapattığını duyan İstanbullular kıyıda toplanırlar.
Bu ilginç doğa olayının tanıkları arasında cesaretli olanlar, buz kütlelerinin birinden diğerine atlayarak Boğaz'ı yürüyerek geçme ayrıcalığına sahip olmayı kaçırmazlar.
İçlerinde taşıdıkları cambazın sesine uyanların gösterilerini izleyenler arasında Besim Ömer Bey de vardır. 1912 yılının 14 Nisan gecesini anımsar.

Haremde doğum

Yazının Devamı

Zürafa gibi

24 Ocak 2004

Dün otomobilimin "çivili lastiklerini" takan görevli, bir yandan da "Bu lastiklerin kullanılması yasak. Polis ceza yazabilir" diye uyarıyordu.Gerekçe: "çivili lastik asfaltı bozuyormuş."AB ülkelerinde ise "karlı havalarda çivili lastikle trafiğe çıkmayana" ceza yazılır.ABye girerken Türkiyenin temizlemesi gereken çok "kıymık" var.Önceki gün ve gece İstanbul yollarını tıkayanlar "lastik sorunlu" araçlardı.4x4 çekişine güvenerek "çivisiz lastikleriyle" yokuşlarda kalan ciplerdi.Kötü lastikli kamyonlar ve TIRlardı.Bütün araç sahipleri kar yağışı için gerekli lastik ve donanımla çıksalardı, İstanbul beyaz öfke önünde böyle iki seksen yere serilmezdi. Avrupada "kar yağışları bize yeni vatandaşlar kazandırır" derler. Yeni vatandaşlar "kardan adamlardır." Bizde kar yağışı ise yurttaşları yurttaş olmaktan utandırır. Eski bir Milli Eğitim Bakanı: "Şu mektepler olmasa eğitim işi ne güzel idare edilirdi" demiş.Bu bağlamda..."Herkes çivili lastiğini taksaydı... Araçlarda kar yağışlı havalar için gerekli donanım bulunsaydı, trafik ne güzel idare edilirdi" denilebilir.Ama...Burası Türkiye... Yok öyle...Herkes "çivili" takmaz. Taksa da yağışsız havada bile takıp yolların canına okur.Trafikçi ise

Yazının Devamı

Zürafa gibi

24 Ocak 2004

<#comment>
<#comment>
Avrupa'da "kar yağışları bize yeni vatandaşlar kazandırır" derler. Yeni vatandaşlar "kardan adamlardır." Bizde kar yağışı ise yurttaşları yurttaş olmaktan utandırır.
Dün otomobilimin "çivili lastiklerini" takan görevli, bir yandan da "Bu lastiklerin kullanılması yasak. Polis ceza yazabilir" diye uyarıyordu.
Gerekçe: "çivili lastik asfaltı bozuyormuş."
AB ülkelerinde ise "karlı havalarda çivili lastikle trafiğe çıkmayana" ceza yazılır.
AB'ye girerken Türkiye'nin temizlemesi gereken çok "kıymık" var.

Yazının Devamı

Sıradışı

23 Ocak 2004

Oysa şimdi eleştiri oklarının hedefi. Çünkü... Terim, "statükoyu" zorlayan, kabukları kıran çok iddialı bir teknik adam.Yepyeni bir Galatasaray oluşturmakta.Genç, çok koşan, hırslı, paraya doymamış, şampiyonluklar yaşamamış, başarılara, kupalara aç çocuklardan bir takım yapıyor.Antalyadaki turnuva, bu girişimi için umut verdi.Özellikle son maçta Galatasaray iyi oynadı. Fatih Terimin kusuru(!) "çok iyi" ve "sıradışı" olması. Eğer "iyi" olmakla yetinseydi Galatasaraysa "sıradan" birkaç küçük rötuşla durumu idare ederdi. Önce Türkiye, sonra KKTCde statükonun kabukları kırıldı.Yönetim takımları, genç siyasetçilerle yeniden kuruldu.Bazı ihtiyat kayıtlarımız vardı ve sürüyor ama yönetimi devralan genç kadro ile Türkiye geçen yıldan kötü mü... İyi mi?..Genel kanı, ikincisi...Türkiyenin seçimler öncesinden kötü olduğunu iddia etmek insafsızlık olur.Ekonomi, hala tam sağlığa kavuşmuş değil ama koltuk değneklerini attı.Enflasyon çeyrek yüzyıldan buna ilk kez yüzde 20lerin altına düştü. TL değerini koruyor. İhracat sıçramalar yapıyor. Üretim yüzde 100 kapasiteye yaklaştı.ABye tam üyelik konusunda hayli mesafe alındı.Bir önceki hükümet döneminde kapağı dahi açılamayacak yasa tasarıları

Yazının Devamı

Sıradışı

23 Ocak 2004

<#comment>
<#comment>
Fatih Terim'in kusuru(!) "çok iyi" ve "sıradışı" olması. Eğer "iyi" olmakla yetinseydi Galatasaray'sa "sıradan" birkaç küçük rötuşla durumu idare ederdi.
Oysa şimdi eleştiri oklarının hedefi. Çünkü... Terim, "statükoyu" zorlayan, kabukları kıran çok iddialı bir teknik adam.
Yepyeni bir Galatasaray oluşturmakta.
Genç, çok koşan, hırslı, paraya doymamış, şampiyonluklar yaşamamış, başarılara, kupalara aç çocuklardan bir takım yapıyor.
Antalya'daki turnuva, bu girişimi için umut verdi.

Yazının Devamı

Monşer, insan hakları...

22 Ocak 2004

Türkçeye de ilk tercümeydi.Strasbourg'da bir yandan TRT ve bir günlük gazete için çalışıyor, öte yandan ekonomi doktorasının çile yollarında yürüyordum.O tercüme karşılığı yapılan ve neredeyse gıcır gıcır bir VW alabilecek kadar yüklü olan ödeme, ilaç gibi gelmişti.Hukukun sonsuz gibi gelen paragraf uzunluğundaki cümlelerini tercüme etmek ecel teri döktürürdü.Öylesine gerilirdim ki... Gecenin geç saatlerinde masadan kalktığımda uyku tutmazdı.Eşim Sevgili Canan "Bu seni uyutacak en iyi ilaç" diyerek tepeleme dolu bir tabak - üstü bol peynirli - spagetti koyardı önüme... İki üç koca kadeh kırmızı şarap da yuvarlayınca, gözkapaklarım kepenk indirirdi..."Kitabın tercümesi bittiğinde, paranın ötesinde, fazladan 6 kilo da kazanmıştım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, eski adıyla Divanın, insan hakları davalarından seçmeler yansıtan ilk kitabını "Türkçeye" çevirmiştim. Bu anıların tarihi 1969'dur.İnsanların İstanbul'da birbirine "Ama monşer, polüsyon tehlikesine dikkat" diye dalga geçtikleri yıllar.Doğa kirlenmesi ufukta bile görünmüyordu."Polüsyon" ise krema tabaka konuşmalarının ithal malı yeni sözcük oyuncağıydı...Sedef Adası'nın hemen önlerinde demirleyen teknelerden, aşağıda koca

Yazının Devamı

Monşer, insan hakları...

22 Ocak 2004

<#comment>
<#comment>
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, eski adıyla Divan'ın, insan hakları davalarından seçmeler yansıtan ilk kitabını "Türkçeye" çevirmiştim.
Türkçeye de ilk tercümeydi.
Strasbourg'da bir yandan TRT ve bir günlük gazete için çalışıyor, öte yandan ekonomi doktorasının çile yollarında yürüyordum.
O tercüme karşılığı yapılan ve neredeyse gıcır gıcır bir VW alabilecek kadar yüklü olan ödeme, ilaç gibi gelmişti.
Hukukun sonsuz gibi gelen paragraf uzunluğundaki cümlelerini tercüme etmek ecel teri döktürürdü.

Yazının Devamı