Başbakan Erdoğan’ın BDP milletvekilleri, MİT ve İmralı üçgeninin yanı sıra bir “AKİL ADAMLAR” devresini dile getirmesi olumludur.
Akil adamlar elektrik arızasında devreye girecek yedek enerji kaynağı olmanın ötesinde yüksek voltajı daha da güvenli olarak taşıyabilecek direnç hattıdır.
İkisi birbirini tamamlar.
Zaman zaman birbirinin içine dahil olarak harekete kuvvet kazandırırlar.
Bundan yaklaşık 2 yıl kadar önce “AKİL ADAMLAR” formülü için yazdığım satırları aynen yansıtıyorum.
............................
.......Sorunun tüm taraflarıyla konuşabilirler.
Bunlar İmralı’daki Öcalan ve Kandil’deki yönetim de olabilir.
Devleti ve partileri temsil etmeyen söylemleri ve eylemlerinden devlet ve partiler sorumlu tutulamayacakları için bağımsız grup statüsüyle “AKİL ADAMLAR”, iç politika polemiklerine malzeme olamazlar.
Hiçbir parti diğerini ya da devleti temsil eden iktidarı bu grubun faaliyetleri ve çözüm önerisi nedeniyle suçlayamaz.
Zaten daha grup kurulurken iktidar dahil tüm partiler bu temel ilkede anlaşmalılar.
Sadece sorunun tüm taraflarıyla pek çok kez bir araya gelerek ve konunun Türkiye’deki, sınırların ötesindeki uzmanlarıyla beyin fırtınaları yaparak proje oluşturmak değil bir diğer yararı daha var.
Çözüm projesi, tüm tarafların, partilerin ve STK’ların mutabakatı, çetin ve ciddi bir prosesten geçerek ortaya çıkacağı için entelektüel beyin jimnastiği olarak kalmamak ve uygulamaya konulmak şansıyla doğacaktır.
Herkes biliyor ki “Kürt sorununu -hani mesela AK Parti 400 milletvekili çıkarsa bile- tek bir parti çözemez.”
Tek başına hangi parti çözmeye kalkışsa altında kalır.
Tek çıkış tüm partilerin, tüm tarafların üzerinde uzlaşacakları ve kararlılıkla arkasında duracakları “ortak akıl” projesidir.
.............................
Bu formül daha zenginleştirilmiş.
STK’lardan, kanaat önderlerinden, medyadan da “AKİL ADAMLARA” katılımlar öngörülmekte.
Bu konuda böyle girişimleri sonuca ulaştırmış Prof. Vamık Volkan ve bir süredir beraber çalıştığı Ekopolitik Grubu’ndan, Alevi kuruluşlarından, saygın din adamlarından, sosyal psikologlardan, siyasal bilimcilerden de yararlanılmalı.
Ancak...
Bu kez resmi olmayan bir bürokrasi ağı anlamına gelebilecek komisyonlar demetiyle hız kesilmemeli.
Yakalanan rüzgar devam ederken yelkenler doldurulmalı, yol alınmalı.
Üstelik...
Beklenti çıtası da yükseklerde.
Duraklamalar olursa ve heyecan pompalayan adrenalin düşerse toplum psikolojisi de tavsar, pörsür.
Yazık olur.
Her başarılı adım, sürece güveni arttıracaktır.
Öte yandan...
“AKİL ADAMLAR” önerisini yapanlar ve destekleyenler arasında CHP de vardı.
Oluşumun içinde yer almalıdır.
Kafadan ret doğru değil.
ANKARA’DA İKİ SALDIRI
ANKARA‘daki AK Parti Genel Merkezi’ne lav silahıyla saldırı...
Adalet Bakanlığı’na da aynı saatlerde bir saldırı daha.
Bunları üstlenen örgüt ve -varsa- arkasındaki güçler olayın “polisiye” boyutu.
Nedeni örgüte operasyonlar da olabilir.
Ancak...
Başka bir açıdan da bakmak gerekir.
Bir şahıs bu ülkede iktidar olan partinin genel merkezine koca lav silahıyla iyice yaklaşıp nasıl eylem koyabilir ve oradan uzaklaşabilir.
Hem de lav silahının hedef aldığı yer -yayınlara göre- Başbakan Erdoğan’ın çalışma mekanına mücavir alan.
Aynı soru Adalet Bakanlığı’na saldırı için de geçerli.
Oralarda ve hassas kurumlarda güvenlik örgütlerinin sivilleri olması gerekirdi.
Simitçi, ayakkabı boyacısı, bimekan (evsiz), hırpaniler.
Dünyanın her yerinde bu böyledir.
Ayrıca...
Bir eylemin gerçekleşmeden istihbaratla önlenmesi de asıl olandır.
Yazıya bir İngiltere anısıyla noktayı koyayım.
Bir trafik kazasında kaybettiğimiz Londra Büyükelçimiz öğle yemeğinden sonra “gel biraz yürüyelim” demişti.
O sırada Ermeni teröristler, diplomatlarımızı patır patır öldürüyorlardı.
Çıktığımızda, büyükelçiye “böyle korumasız mı geziyorsunuz” diye sormuştum?
Cevabı şöyleydi:
“Göreve başladığımda, İngiliz Emniyeti’nden geldiler.
Güvenliğiniz için hiç endişeniz olmasın.
Bu adada olan ve adaya ayak basan her teröristten haberimiz vardır.
Ayrıca...
Siz fark etmeden aileniz ve mekanlarınız da bizim sivillerimiz tarafından kontrol altındadır.”
.....................
Polisimizin ve MİT’in bize hiç yansımadan hangi eylem hazırlıklarını istihbar edip, önlediklerini, nasıl zor koşullarda görev yaptıklarını biliyorum.
Yukarıdaki satırlarım bu duygularla da yazılmıştır.