ÖCALAN‘ın “silahları bırakmak ve silahsız siyaset yapmak zamanıdır” söylemine kadar uzanan psikolojik zemine bir örnek vereyim.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde iç çatışmalara çözüm üretmek amaçlı faaliyetlere danışmanlık yapan bir simge isimdir Prof. Vamık Volkan.
Kıbrıs Türk’üdür.
Tıp eğitimini Türkiye’de yapmış, sonrasında ABD’ye gitmiş psikiyatr kariyerini “Psikopolitik” alanda derinleştirmiştir.
Onun yönetimindeki bir toplantıda çok ilginç bulduğum bir sahne yaşandı.
Sizin de hayretle okuyacağınızı düşünüyorum ve yansıtıyorum.
Toplantıda 3 kişi yan yana.
1- Seydi Fırat.
1962 Türkiye doğumlu bir Kürt.
Kürt siyaseti hareketinde aktivist.
1980’de Türkiye’yi terk etmiş. Almanya, Hollanda ve Fransa’da yaşamış.
Daha sonra Ortadoğu’ya dönmüş ve PKK’nın Bekaa Vadisi’nde, Kandil dağlarındaki PKK eğitim kamplarında kalmış.
PKK siyasi eylemlerinde yer almış.
1999’da PKK’nın Türk yetkililerine teslim olmak üzere gönderdiği 7 PKK’lıdan biri.
Türkiye’de 5 yıl cezaevinde kalmış.
Türkiye’de Kürt sorununun aktif sözcülerinden biri olarak yaşamını sürdürmüş.
Bunlar bilinen biyografik bilgiler.
Bilinmeyenine gelince.
İşte ilginç olan da bu.
MİT üst yönetici-lerinden Cevat Öneş.
1942’de doğmuş Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra MİT Müsteşar Yardımcılığı görevinden 2005 yılında emekliye ayrılmış.
Cevat Öneş, hedef isimlerden biri olarak görülen Seydi Fırat’ın “öldürülmesi planının” arkasındaki isim.
Ve...
İkisi aynı toplantıdalar.
Toplantıya katılanlar bu planı orada öğreniyorlar.
Ve de...
Mete Yarar ...
1967’de dünyaya gelmiş.
Özel kuvvetlerdeki askeri yetkili pozisyonundan emekliye ayrılmadan önce Türkiye’nin Güneydoğu’sunda görev yapmış.
10 yıldan fazla bir süre PKK ile mücadele etmiş.
Hiçbir zaman gerçekleşmemiş olsa da Seydi Fırat’ı öldürme planını uygulayacak kişilerden biri.
......................
Seydi Fırat ve Mete Yarar, kendilerinden yaşça büyük olan Cevat Öneş’e “ağabey” diye hitap ediyor.
Hep birlikte “kanın durması, demokratik sivil çözüm” için yol haritası çizme çabasındalar.
Ortak akla katkı sunuyorlar.
.....................
Diyarbakır’daki Nevruz görüntüleri işte bu tür psikolojik zemin katkılarıyla aşama-aşama inşa edildi.
Sadece bir örnektir.
Bildiğimiz ya da bilmediğimiz daha pek çok katkı var.
Kürt kamuoyunu da, Türk kamuoyunu da artık “kan tuttu” denebilir.
“Çözüm sürecinin” başarı şansını ya da en azından “umudunu” diri tutan bu psikolojidir.
BAYRAK TARTIŞMASI
ÇÖZÜM sürecine bazı gölgeler düşmemesi için özen gösterilmeli.
Diyarbakır’daki büyük fotoğrafta tek bir Türk bayrağının bile olmayışı bu tür bir özen noksanı.
Büyük emeklerin yeterince değerlendirmesine dikkat çektiğim engeldir.
Yukarda anlattığım toplantıda bulunanlardan biri de ülkücü Musa Serdar.
Habur’dan giriş yapan 34 PKK’lının “Türk bayrağı göstermiş olsalardı, hareketin toplumda çok daha fazla sempatiyle karşılaşacağını” söylüyor.
Eski PKK’lı önde gelenlerden ve 34 PKK’lıyı getiren heyetten eski PKK’lı Seydi Fırat bunun gelecekte yaşanacak böyle durumlarda “kabul edilebilir” olduğunu söylüyor.
“34 PKK’lının sivil giysiler de giyebileceklerini ama zaman bulunamadığı”nı söylüyor.
Anlaşılıyor ki...
Bunlar “ortak aklın organizasyon eksileri...”
Diyarbakır’daki Nevruz görüntülerinde Türk bayrağının da buna benzer özen eksikliğinden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum.
......................
Yukarıdaki anlatılan konuşmalar Ekodiyalog toplantılarında geçmiştir. Bknz. Prof Vamık Volkan’ın son kitabı “Divandaki Düşmanlar-Bir Türk Psikanalistin Siyaset Psikolojisi Serüveni-ALFA Yayınları-Mart 2013...”