Davette "türlü çeşitli" yorumlar yapılıyordu. Bunca varlık sahibi birinin, 70 yaşlarında, okyanuslara açılarak aldığı riski tartışıyorlardı.Rüzgâra ve denize tutkulu olanlar gibi ben de Rahmi Koç'u anlıyorum."Deniz çekmiş onu, deniz, kim tutabilirdi ki!"O şiir, "kalbim, gemicilerin şarkısını dinle" dizesiyle noktalanır.Koç, denize gerçekten tutkulu... Ve bunu, "raconu" ve "estetiği" ile yapıyor..............................Buna karşılık... Kaygı duyan yakınlarına büsbütün hak vermiyor da değilim.Özellikle bazen -hiç kara görmeden- 2-3 hafta süren açık deniz seyirlerinde teknede olması onları endişelendirdi.Öncelikle sağlık riski var.Acil bir durumda ne deniz uçağı gelebilir... Ne helikopter inebilir yardıma...Bazı tehlikeli sular da dikkate alınmalı.Kızıldeniz açıklarında Hint Okyanusu dolaylarında korsanlar, böyle "av" tekneleri gözlüyor.Gerçi dünyanın jandarması ABD'nin uydulardan soluğu korsanların enselerinde.Üstelik... Korsanların bulunduğu sularda araya mesafe koyan bir rota çizmişler.Zaten, hava müthiş patlamış. O dalgalar arasında korsanlar da sığındıkları koylardan burunlarını çıkaramazlarmış.Ama... Gene de riskli...............................Ya 3 bin metre derinlikteki denizin ortasında tekneden atlayıp yüzmek!..İlk atlayan Rahmi Koç.İlkinde biraz heyecanlı anlar yaşamışlar. Artık suya önce halat atıyorlar, sonra da halatın yanında yüzüyorlarmış.Denizin ortasında tekneyi sabitlemek için demir atamazlar ya..................................Neyse... Belki de bu ve benzeri tehlikeler... Fırtına ve köpüren dalgalar da denizde yaşamın heyecan sosu.Keyfi ise bambaşka.Bizler Ege'de birkaç Yunan Adası'na yelken açtığımızda, İtalya'da, Dalmaçya'da, İspanya'da seyir yaptığımızda bile macera duygularımızı kabartırken, dünya turu ne demek!.................................Rahmi Koç'un bu açık deniz ve okyanus seferlerinden sonra yazdığı kitaplar keyifle okunur. Bu sonuncusu da yayımlanacak.Mürettebatla deniz yaşamını paylaşması, satırlarına yansır.Örneğin... Dönüşümlü tutulan güverte nöbetleri... En fırtınalı havalarda ayakta durmak bile meseleyken "spagetti yapmak yarışması..."Yolculuğun görüntülenmesi...Sakin havalarda uygulanan mönüler, içilen şaraplar, keşfedilen uygarlıklar, o küçük hacimde 8-10 kişinin birlikte yaşamayı içselleştirmesi..................................Nazenin III'ün İstanbul'da karşılanışı, Avustralya'da, Yeni Zelanda'da, Kaliforniya'da yapılan gösterileri anımsatıyordu.Teknelerle eşlik, helikopter, fıskiyeler...Kıyıda dostlarla buluşma daveti de bir keyif..................................İstanbul'un damak lezzetini yansıtan çeşitler... İçkiler, müzik...Abartılmadan..."Az, çoktur (less is more)" kıvamında. Basın toplantısını bir kenardan izledim. Ekibiyle gelmişti Koç. Hepsi aynı giysiler içindeydi.Görülmeyen ama hissedilen giysileri ise "mutluluk" ışıltılarıydı................................Rahmi Koç, sadece denize değil, sanata, şaraba, yemeğe, giyime, aileye, dostlara, sosyal sorumluluklara uzanan inceltilmiş bir yaşam kültürü yansıtıyor.Birileri "Para kazanmak beceri, iyi harcamak kültür gerektirir" demiş.Vergisini veren, hatta bunun öncüsü olan bir kurumsal kültürden geldiği için özel hayatını gizlemiyor. Paylaşıyor...............................Herkes kendi yaşamının CEO'su.Mutluluk rotasını kendisi çizer.Basın toplantısında bir hanım, mikrofonu eline aldı, kendini "Fenerbahçe'de oturan sade bir yurttaş" olarak tanıttı ve "Rahmi Bey, sizi dönüşte 10 yaş gençleşmiş gördüm. Demek bu dünya turu size yaramış" dedi.Aslında bu yalın söylem her şeyin özetiydi. g.civaoglu@milliyet.com.tr "Şairlerin prensi" diye anılan Mallarme şöyle yazmıştı: "Deniz çekiyor deniz, kim tutabilir beni?" Rahmi Koç'un tekneyle dünya turu dönüşü nedeniyle düzenlenen...