Çetin Altan da TİP milletvekiliydi. Sataşmaların odağındaydı. "O gün Çetin Altan'ın hayatına kastedileceği" ihbarları gelmişti. Gerçekten de sunturlu bir tahrik için çok beklemek gerekmedi. "Zaten Çetin Altan'a göre Nâzım Hikmet büyük vatan şairidir..." Çetin Altan gelen ihbarlar nedeniyle ihtiyatlıydı, ses çıkarmadı. Ama tahrik sürüyordu:"Öyle değil mi Çetin Altan?" Bunun üzerine Altan'ın frenleri artık tutmaz oldu. Davudi sesi salonda yankılandı:"Evet... Nâzım Hikmet büyük vatan şairidir..." Bir anda sanki kıyamet koptu. Başta AP grubunun kavgalarda buldozeri sayılan iri kıyım Hamido olmak üzere AP milletvekilleri bir anda Çetin Altan'ın üzerine çullandılar, tekme ve yumruk sağanağı altında Altan, oturduğu sıranın altına yüzüstü yatmış, başını sıranın bacakları arasına gizlemeye çalışıyordu.CHP Milletvekili Nermin Neftçi'nin, "öldürüyorlar... kurtarın!" çığlıkları hâlâ kulağımda. Bu linç, birkaç dakika sürdü. CHP'liler, TİP'liler ile iki MBK üyesinin Çetin Altan'ı o barbarlığın altından zorlukla çıkardıklarını dehşetle gördük. Baygındı ya da baygın gibi görünüyordu. Hemen hastaneye götürüldü. "Öldüğü" söylentisi yayıldı. Gerçekten de ölümden dönmüştü. Altan, "Vücudumda morarmamış tek bir santimetrekare kalmamıştı" diye anlatır. Kurtulmuş olması mucizedir.Darbeler nedeniyle hâlâ görme sorunu olan bir gözü ona yaşadığı dehşeti hep hatırlatır.Gazetelerden keserek odamın duvarlarına yapıştırdığım yazılarıyla, Meclis kulislerindeki doyum olmaz sohbetleriyle, cesareti ve derinliğiyle gençliğimin bu dev yazarına yapılanlar, bende uzun yıllar sürecek bir travma oluşturmuştu.Yazı çizinin belalı iş olduğunu iliklerimde hissetmiştim..........................................Bu olayı tarihin galerisinden çekip bugüne taşımamın nedeni "düşünceye linç" tavrının yanlışlığını çarpıcı bir örnekle yansıtmaktır. Günümüzde artık Nâzım'ın büyük vatan şairi olduğunu kabul etmeyen kaldı mı? MHP'nin bir önceki Genel Başkanı merhum Alpaslan Türkeş bile, yaşamının son yıllarında siyaset konuşmalarına Nâzım Hikmet'ten dizeler koymuştur. "Nâzım'ın mezarını memleketine" getirmek istekleri, dalga dalga kabararak dile getiriliyor. Ona "büyük vatan şairi" diyene "linç" girişimi bir yana, bu söyleme "eleştiri" bile artık kimsenin aklından geçmez.Bakınız nereden nereye gelmişiz.... Bugün "düşünceyi" mahkemelere sürükleyenler, mahkeme kapılarında linç girişiminde bulunanlar. "Nâzım Hikmet ve Çetin Altan'dan günümüze taşıdığım bu anıyı" ibret olarak algılasınlar. Bugün yaptıklarıyla, yarınlarda, aynı duruma düşebilirler. Ancak... Ne yazık ki... "düşünce suçları" kavramı yeniden tırmanışa geçirilmekte.Elif Şafak, son romanı Piç'ten bazı satırlar nedeniyle "yargı" ve "mahkeme önünde saldırılar" utanç coğrafyasından teğet geçti.Savcı, "iddia edilen suçun işlenmediği" gerekçesiyle dava açmamış.Türkiye'deki demokrasi görüntüleri bu dosyada kurtuldu.... Ama ya diğerleri................................................Geçen hafta yazar Perihan Mağden'e, daha önce Orhan Pamuk, Hrant Dink'e ve diğer yazar çizerlere yapılan saldırılar dehşet ve utanç vericidir. Adaletin üzerinde de şiddet baskısıdır. Onların fikirlerinin bir kısmına katılmasak da demokrasiye ve özgürlüklere hepimiz omuz vermeliyiz................................................................Not: Dünkü yazımda "Özal'ın Çankaya'ya çıkmasından sonra daha ilk seçimde muhalefete düşen parti ANAVATAN" yerine "DYP" ifadesi yer almıştır, düzeltiyorum. g.civaoglu@milliyet.com.tr Daha ilk gazetecilik yıllarımda "aydına linç" barbarlığının tanığı olmuştum. Kürsüde o dönemin "zehir hafiye" diye anılan İçişleri Bakanı Faruk Sükan konuşuyordu.