Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ben de çiçeği burnunda yeni gazeteci ve hukuk fakültesi öğrencisiydim. Dışişleri Bakanı'ndan akşamın geç saatlerinde görüşmek üzere bir randevu koparmıştım.Tam içeri gireceğim, kapıda ansızın Çalışma Bakanı Bülent Ecevit göründü. Tanışıyorduk.O bilinen nezaketiyle elimi sıktı. Hatır sordu. Ardından "Randevusuz geldim, özür dilerim ama Sayın Bakan'la çok acele görüşmem mümkün mü?" diye sordu.Özel Kalem Müdürü, "Şimdi Güneri Bey'i alıyorduk ama önce siz buyurun. Müsait" cevabını verdi.Bülent Bey'in, bir genç gazetecinin yüreğini kazanan söylemi şöyleydi:"Hayır, hayır. Ben sıramı beklerim."Bakan'ın Özel Kalem Müdürü de, ben de Ecevit'e "beklemesine gerek olmadığını, önce kendisinin konuşabileceğini" söyledik. Israr ettik.Kabul etmedi.Bakan'ın odasına önce ben girmek zorunda kaldım. Daha o günden başlayarak Ecevit'in nezaketinin ve tevazuunun "gerçek" olduğunun pek çok kanıtını yaşadım.Ecevit'in söylemleri, politikaları, kararları, vefası eleştirilebilir.Ancak...İki özelliği olan "dürüstlüğü" ve "nezaketi" dokularına kadar sinmiş "kendisidir."...............................Ecevit'e, o yıllarda sola açılan renklerden her genç gibi ben de sevgi ve saygı duyuyordum.Ecevit, "Grev, Lokavt ve Toplu Sözleşme Kanunu"nu, "Sendikalar Kanunu"nu çıkartarak siyasetin yıldızı haline gelmişti.Türk-İş Konfederasyonu Genel Kurulu'nda ayakta alkışlanarak karşılanmıştı. Dönemin -sırtında AOÇ üretimi bira sandıkları taşımaktan semer şeklinde nasır oluşmuş ve Türk-İş Genel Sekreterliği'ne kadar yükselmiş- işçi lideri Halil Tunç, kürsüden şöyle sesleniyordu:"Büyük hizmetiniz nedeniyle bundan sonra yıllar geçse de bütün Türk-İş kongrelerinde üyelerimiz sizi ayakta alkışlayarak karşılayacaktır."................................Bülent Ecevit, -köken ilişkisi bulunmamakla birlikte- milletvekili seçim bölgesi olarak da maden işçilerinin yöresi Zonguldak'tan adaylığını koymuş ve seçilmişti.................................Strasbourg'da doktora yapmak çabasındaydım. Avrupa Konseyi'nden TRT'ye haberler geçiyordum.Evim kentin merkezinden biraz uzaktaydı. Müthiş bir kar yağmıştı. Hafta sonu akşamıydı. Arkadaşlara yemeğe gitmiştik.Eşimle karlarda bata çıka eve ulaştık.Posta kutusunda Bülent Ecevit imzalı bir not bulduk:"Bu gece İzzet Sedes'teyiz. Sizi görebilirsek sevinirim" yazıyordu.Gittik... "Siyaset dolu güzel bir gece geçirdik."...............................70'li yılların sonlarına doğru Ecevit'in politikaları için yıllardır taşıdığım ve yansıttığım destek ve yargılar aşındı.Bunlara şu sıra girmek istemiyorum................................En acı duyduğum bir anımı yansıtayım...1987 genel seçimlerini TRT'de ben sunuyordum. Dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın karşı çıkmasına rağmen TRT Genel Müdürü Tunca Toskay ve sağ kolu Mehmet Köprülüler dayatmışlar ve beni bu zor görev için masanın başına oturtmuşlardı.O zaman özel TV'ler yok.Bütün Türkiye, TRT'ye odaklanmış.Ağır sorumluluğu olan ama keyif duyduğum bir görevdi.Sandıklardan sonuçları yansıtırken baktım ki Ecevit'in partisi barajı geçemiyor. Meclis'e tek milletvekili getiremeyecek.Liderlerle ikili konuşmalar yaparken sıra Ecevit'e geldi. Ağzımdan "Bu durumda istifa etmeyi düşünüyor musunuz?" sorusu çıkıverdi.Ecevit, çok bezgin olduğunu hissettiğim bir sesle, "Evet, yarın genel başkanlığı bırakıyorum" cevabını verdi.Sanki bu kararın "nedeni benmişim" gibi üzüldüm.O görevin verdiği adrenalin özsuyu gövdemden çekilmiş gibiydi................................Şimdi ise, Ecevit'in siyaset ötesinde yaşamda kalıp kalmama çizgisi çizilmekte.Yaşamın gerçeklerini kabul etmek her zaman kolay olmuyor.Şifa diliyorum. g.civaoglu@milliyet.com.tr Bülent Ecevit yoğun bakımda... Tanıdığım zaman İsmet İnönü hükümetinin "en genç" bakanıydı.