Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bundan kısa süre önce Metin Toker’le ‘son’ olacağını o an bilemediğim telefon konuşmasını yapmıştık.
Bir gece önce Kanal 8’de Sedef Kabaş’ın Sesli Düşünenler TV programındaki konuşmamı izlemiş. Hem teşekkür etmek gibi bir incelik göstermişti... hem de anladığım kadarıyla "o eski güzel günlerden" laflamak istemişti.
Uzun konuştuk.
Özellikle beraber çalışmamızdan izlenimler ekseninde anıları...
Bir gün sonra da yoğun bakıma alındı.
Kabaş, programında öyle soruları çıkarıp önüme koyuyordu ki... her biri yaşamın kilometre taşlarıydı.
Orada söylediklerimle, Metin Abi’nin telefondaki yorumlarını harmanlayarak anlatmaya başlayayım.

Gazetecilik hocam Metin Toker’dir. Bu mesleğin temel eğitimini onun sahibi olduğu AKİS’te aldım.
Programda böyle demiştim.
Telefonda "Doğru yaptık" dedi. "İltifatlaröda bulundu.
Ve AKİS’teki ilk gün anısı:
"Az önce tenisten gelmişti. Neşeli ve hareketliydi.
Sordu:
"Bu meslekte kalmaya, iyi gazeteci olmaya kararlı mısın?"
"Evet efendim."
Sordu:
"Hukuk okuyormuşsun. Bitirecek misin? Yoksa gazeteciliğin renkli hayatına mı dalacaksın?"
"Gazetecilik ve üniversiteyi bir arada yapmak istiyorum."
Sordu:
"Evli misin?... Nişanlı, sözlü?"
"Bir bağlantım yok efendim."

Yaşamımın yol haritasını çizdi:
"Ben gazetecilik yaparak iki üniversite bitirdim. Burada edebiyat, Fransa’da siyasal bilgiler. Gazeteciliğe her şeyimi verdim. Gazetecilik de bana isteyebileceğim her şeyi... Gazeteciliğe her şeyini verirsen, gazetecilik de sana her şeyi verecektir. Evli, nişanlı, sözlü olsaydın iki koltuğa üçüncü karpuz sığmazdı."
....
Bir gece önce televizyonda bu anıyı anlatmıştım. Ertesi sabah Metin Toker telefonda gülerek şöyle diyordu. "Ne zaman söylemiştim sana o sözleri... 39 yıl önce mi? Bak, doğru söylemişim. Gördün mü?"
Düşündüm... "Kuzguna yavrusu nasıl gelir?"

AKİS’in taklit edilen bir yazı tarzı vardı.
Metin Toker patentli.
Bunu belletmişti bizlere.
"Sadece gerekliyse ayrıntı yazın" derdi.
"Örneğin... İsmet Paşa sabah erken kalktı. Neşeliydi. Çok sevdiği üç düğme, gri prince de galles kostümünü giydi. Krem rengi ipek gömleğine, bordo sulka kravat takmıştı. Kahverengi Macar vidalası papuçları pırıl pırıldı. Gerdeğe girecek bir delikanlı gibi arzulu ve heyecanlıydı" diye yazmışsak, bunun, bir başka sahneye hazırlık amacı olmalıydı. Söz gelişi... Sonraki saatlerde, 22 Şubat ihtilalcilerini şapa oturtacak çıkışın, o anlık söylem olmadığını, "önceden düşünüldüğünü ve iyi planlandığını, Paşa’nın evden kararlı gittiğini" bilinçaltlarına mesaj olarak göndermeyi amaçlamalıydı.
Ama AKİS’i taklit edenler, hiç alakası olmayan benzer anlatımlarla yazıya başlarlar, "rüküş" duruma düşerlerdi.

Bütün yazılarımız, Metin Toker tarafından okunurdu. Onun gazetecilik onayından geçerdi.
Nereleri düzelteceği, bizim o haftaki sınavımız olurdu. En fazla özen gösterdiği şey, "ismin, tarihin, yerin" yanlışlığıydı.
"Adamın adını bile yanlış yayınlarsak, diğer anlattıklarımızın doğruluğuna nasıl inanırlar" derdi. Haklıydı.
İyi yazardı. Kolay yazardı. Tatlı - sert, hardal lezzetinde üslubu vardı.
Satırlarında kültür aroması olurdu.
"Yanında çalışan" söylemini sevmezdi. "Beraber çalıştığım arkadaşım" derdi.
Zarifti. Ama çıtkırıldım ya da monşer değil.
Kültürlüydü. Ama kültür anıtı(!) pozlu değildi.
Sıkı GS’liydi. İyi dalga geçerdi.
Hayatı doyasıya ve hiç eğilmeden dik yaşadı. Sporcuydu. Her gün, Ulus - Çankaya - Ulus yürürdü.
Onun hakkında yazarken 39 yıl önceki gibi satırlarımı okuyacak ve düzeltecekmiş gibi hissediyorum.
Metin Abi, yol haritan ve öğrettiklerin, sonraki yıllarda dostluğun, arkadaşlığın için teşekkürler.
Ama... Ne vardı gidecek... O yolda beraber yürüyüp gidiyorduk işte.