Bir eksik İzmirli için fetvaydı... O da oldu!
“İzmirli” CHP ile örtüşüyor sananlar fena halde aldanıyor.
Taha Akyol dün “İzmir’in Cumhuriyet dönemi siyaset tarihinde bu şablona uymayan özellikleri”ni yazmıştı.
“Atatürk döneminde çok partiye geçiş denemesi olan Fethi beyin ‘Serbest Fırkası’ en büyük ilgiyi İzmir’de görmüştü.
Bayar, Menderes DP’sinin, Özal ANAP’ının kalesi İzmir’di.”
Mealen yansıttığım bu satırlara ilave yapayım.
Demirel’in Başbakanlığı döneminde “Asfalt Osman” diye anılan Osman Kibar’ın Belediye Başkanlığı süresince İzmir AP’nindi.
Bunlar “liberal sağ” eğilimlerin İzmir’i...
Ama...
Ecevit’in CHP oylarını yüzde 42’ye yükselttiği dönemde o zamana kadar adı sanı bilinmeyen “boksör İhsan” lakaplı İhsan Alyanak CHP’den İzmir Belediye Başkanı seçildi.
Bir süredir İzmir Belediyesi CHP’li başkanların.
Bu arada Özal’ın partisinden olmakla beraber sağın bugünkü AK Parti renk tonuna daha yakın olan Burhan Özfatura’yı da İzmirliler seçti.
.................
Yani...
Elbette “sofu” biri değil ama AK Parti rengine yakın tonda olan biri İzmir Belediye Başkanı seçilebilir.
Önümüz-deki yerel seçimler için bu “olmayacak şey değil.”
.................
İzmirli değilim ama kendimi İzmirli gibi hissederim.
“Astroloji” diliyle “yükselen burcum İzmir...”
Konuyu damardan İzmirli dostum Dinç Bilgin’le konuşuyorduk.
Doğma büyüme İzmirli...
İstanbul’a gelerek Sabah’ı çıkarmadan önce İzmir’de Hürriyet’ten fazla satan Yeni Asır’ın sahibiydi.
İzmir’in nabzı parmak uçlarındadır.
Ona göre önümüzdeki yerel seçimlerde İzmir’in ibresi ekonominin gidişine bağlı.
Ekonomi şimdilerde olduğu gibi yavaş giderse seçim sandığından gene CHP’nin çıkma şansı var.
Ama...
Tersi de olabilir.
Buna karşılık...
Ekonomik büyüme seçim ekonomisiyle gazlanırsa AK Parti adayının kazanması ihtimali yüksek.
Bilgin “İzmir benim oradan ayrılıp İstanbul’a geldiğim gibi değil. Neredeyse 2-3 misli büyüdü. İzmirli tanımı artık farklı. İzmir sadece Konak’a, Karşıyaka’ya bakarak yorumlanamaz.”
Evet...
Benim de katıldığım “İzmirli olmak bir yaşam tarzıdır” tanımı hala geçerli fakat “İzmirlilik mayası” bu göç seline yetmeyebilir.
.................
Sonuç...
Bu çok bilinmeyenli denklemin çözümünde işaretleri seçim yılı ekonomisi belirleyecektir.
ÇEKİLME VE HUKUK
NE ilginçtir ki roller değişti.
Abdullah Öcalan ve Kandil’deki izdüşümü olan Murat Karayılan ve BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “dağdaki PKK”lıların sınıra kadar gidip öte yana geçmeleri için Meclis kararı ya da yasa istiyor...
Buna karşılık iktidar “Meclis kararına ve yasa çıkarmaya gerek yok” tavrında.
Yasadışı örgüt PKK’nın “hukuk” istemesi, Anayasa ve yasalarla meşru iktidarın “kelek yok” cevabı akla gelebilecek son şey olabilirdi.
Normali...
Hukuk düzenlemesini, hukuki çerçeveyi asıl iktidarın istemesi gerekmez miydi?
Bir hukukçu olarak ben de yasal düzenlemenin -prensip olarak- gerekliliğini düşünüyorum.
Düşünün ki çekilme sırasında dağda askerle, PKK’lılar karşılaştılar.
TSK’ya yasalarla verilen görev yasadışı silahlı unsurları etkisiz hale getirmektir.
Göz yumarsa “görev suçu” işlemiş olur.
En azından sadece bir örnek bu.
Öte yandan...
Çözüm, yani Meclis’ten yasa çıkarmak ise öylesine zor hatta belalı iş ki...
Düşünün...
Meclis’te hangi engellemeler yapılacağını...
Kürsü işgallerini...
Kavgaları...
“Bölücü, hain” suçlamalarını.
“Barışın bahar esintileri” ile ısınan psikolojik ortamın nasıl soğuyacağını, don vurmuş gibi kaskatı kesileceğini...
Meclis’teki, siyasetin üst katlarındaki bu çatışmanın orta ve alt kattaki insanlarımızı nasıl kutuplaştıracağını.
Olumlu havanın nasıl yok olacağını...
..............................
Bütün bunlara bakıyor ve doğrusu kafamda bir çözüm üretemiyorum.
Dileyeceğim tek şey “herkesin, süreçteki tüm tarafların, hatta muhalefetin, bizim medya mahallesinin bu çok hassas dönemde sağduyulu ve özenli olmamızdır.”