Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu işler karışıktır. Bulaşıktır.Erken ve yüzeysel yargılarla "çözdükçe karışan düğümler", suları daha da bulandırır.............................Örneğin...Kartal Demirağ Turgut Özal'a Anavatan kongresinde iki kez ateş etmişti. Kurşunlardan biri Özal'ın konuştuğu mikrofona çarparak sekmiş ve boşa gitmişti. İkinci kurşun ise, parmağını yaralamıştı.Salon bir anda yüzlerce mermi sesiyle yankılanmaya başladı.Kartal Demirağ kendini yere atmıştı. İsabet almamak için zeminde yuvarlanıyordu.Bizler de yerlere yatmıştık.Silah sesleri kesilip ayağa kalktığımızda suikastı yapan Demirağ yakalanmış, götürülmüştü bile...Olayın dehşeti içindeydim.Bilinçsizce yürüyordum.Çıkış kapısında dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ile karşılaştık."Ateş eden yakalandı. İlk ifadesinde bulunmaya gidiyorum. İsterseniz sizi de götüreyim" dedi.Ankara Numune Hastanesi'ndeki odaya girdiğimizde siyah saçlı bir genç, sırt üstü yatırılmıştı. Etrafı sivil polisler, MİT'çiler ve doktorlarla çevriliydi."Güneydoğulu" olduğunu söylüyor, adı sorulduğunda başka başka isimler söylüyordu."Niye Özal'a ateş ettin?" sorusuna, "Ben etmedim. Haberim bile yok" cevabını verdi.Sorgulamayı yapanlar, "Haberim yok diyorsun ama yakalandığında 'Özal öldü mü' diye soran da sensin" dediler.Bunun üzerine fazla direnmedi ve çözüldü:"Kabul ediyorum. Adım Kartal Demirağ. Afyonluyum..."Sorgulamanın gizliliği nedeniyle odadan çıktım. Zaten bana bu kadarı yeterliydi.Gazeteci için bazen "kötü haber" ne yazık ki "iyi haber" olabiliyor.Ertesi sabah, çalıştığım gazete diğerlerinden çok farklıydı.................................Kartal Demirağ olayı için çok şey yazıldı, çizildi.Merhum Turgut Özal, ateş etme anını yansıtan görüntüleri yüzlerce defa izledi.Dışarıdan gelen uzmanlara da izlettirdi.Ne teoriler ortaya atılmadı ki... Hâlâ çözülmüş değil................................Danıştay'a bu lanet edilesi kanlı saldırıda tetiği çeken, İstanbul Barosu'ndan bir avukat. Her gün dava için ana kapıdan giren yüzlerce avukattan birinin mahkeme salonlarından birine girip yargıçlara ateş açabileceği kimin aklının köşesinden geçebilirdi!..Şu satırları yazarken gelen bilgilere göre ilk sorgulamada "ülkücü" olduğunu söylemiş.Üzerinden de İslami siyasete çok yakın bir gazetenin daha önceki bir tarihe ait nüshasından kupür çıkmış. "Bir anaokulu kadın yöneticisinin başörtüsü için karar alan yargıçları fotoğraflarıyla, resimleriyle teşhir eden" sayfa...İlk bakışta "İşte hedef gösterildiler, vuruldular" dedirtecek bir görüntü.Ama... "Ülkücüler"in okuduğu bir gazete değil. Karışık iş. Bir avukatın tetikçilik yapması durumu daha da karışık hale getiriyor.................................Bunları çözmek, polisin ve gizli servislerin işi...Bizim işimiz ise, siyaset izlerini yorumlamak.Danıştay'da kurşunlanan üyeler, bu kararı aldıklarında -kişiselleştirmek istemiyorum, o nedenle isimleri saymayacağım- yönetimin doruklarında yer alanlar tarafından kınanmadılar mı?..Danıştay Başkanı, "tehdit altında" görev yaptıklarını söylediği zaman, ona aynı doruktan "Biz bu lafları çok dinledik" yanıtı gelmedi mi?..Elbette böyle bir çirkinliği, ne istediler, ne amaçladılar, ne de tahrik ettiler.Fakat...Sözcüklerin titreşimleri, atmosferik ortamda zincirleme etkileşimle fırtınalar yaratabilir.Tıpkı "Beijing'de (Pekin) bir kelebeğin kanat hareketlerinin atmosferik etkiyle New York'ta fırtınaya dönüşmesi" gibi...Olası "erken seçim" ve yaklaşan "cumhurbaşkanı seçimi", siyasette gerilimi yükseltirken, kanaat önderlerinin IMF için izledikleri "para ekonomisi"ni, şu netameli siyaset sürecinde "söz ekonomisi"nde de özenle uygulamaları gerekir. g.civaoglu@milliyet.com.tr Danıştay'a kanlı baskın rezilliği için "Hafiyesi Mahmut" özentisi "istihbaratçı" satırlar, sahiplerini mahcup edebilir.