Güneri CIVAOĞLU
Bugün
12 Mart 1971 "Komutanlar Muhtırası"nın yıldönümü...
27 yıl önce
Genelkurmay Başkanı ve
3 Kuvvet Komutanı ile
Jandarma Komutanı, bir muhtıra vererek
hükümeti düşürmüşlerdi.
Ordunun perde arkasından yönettiği göstermelik bir parlamenter düzende,
Merhum Nihat Erim'e bir -
ara rejim hükümeti - kurdurmuşlardı.
Aradan
27 yıl geçti.
Ne yazık ki...
Bugünlerde gene
"Mart Sendromu... Ara rejim... Teknisyenler hükümeti kurulabileceği" gibi söylemler, iç ve dış medya yayınlarında gündemde.
İşte böyle bir ortamda,
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Grup Toplantısı'nda açıkça konuştu.
Şu mesajları verdi:
" - Ara rejim çözüm değildir. Sonra bu hükümeti bile arar hale geliriz.
- Demokraside yaşanan olumsuzluklar, demokrasi içinde aşılmalıdır.
- Demokrasi ile laikliği bir arada yaşatacak yetkili siyasal - toplumsal ve ağırlıklı sivil güç Türkiye'de var."
Kimse
Baykal'ı yadsıyamaz.
Gerçekten...
Yöneten demokrasi içinde değiliz.
Rejim tıkanmış izlenimlerini veriyoruz.
-
Temizel'in hazırlattığı - belki birkaç nokta dışında - gerçekçi
Vergi Reformu çıkmadı.
Enflasyonu düşürecek uygulamalar yapılmadı.
Arkasında yeterli siyasi irade yeralan bir
istikrar paketi oluşamadığı için
IMF ile hala anlaşabilmiş değiliz.
- Özelleştirme komisyona havalede.
Bilinen şey, aslında
DSP'de kilitlendiğidir.
-
SSK Reformu sürüncemede.
- İdareye biraz nefes aldıracak
Yerel Yönetim Reformu da hala yapılamadı.
Oysa...
Bunlar gerçekleşseydi...
Hükümet başarsaydı...
Zaten...
Kuşkular dağılacaktı.
İrticayla, bölücülükle mücadele çok daha kolay hale gelecekti.
Evinde tenceresi kaynayan, pazarda filesi dolan...
Çocuğunun eğitimini, ailenin sağlık hizmetlerini karşılayan merkezdeki ılımlı seçmen, neden siyasi İslam'a, irticaa yönelsin?
Neden onlara oy vermeyi düşünsün?
Hele...
Seçimin ötesinde, gelecek için de koşulların daha iyiye gideceği yolunda umutlar olursa...
İşte...
Baykal, bu görüntüleri yansıtıyor ve uyarıyor:
"Patinaj yapıyorsunuz.
Böyle gitmez.
Ara rejim ve teknisyenler hükümeti lafları edilmeye başlandı bile.
Duvarı yıkacaksınız.
Altında sadece siz değil, hepimiz kalabiliriz."
Bu görüntülere,
28 Şubat 1997 sürecinde 8 yıllık temel eğitim dışında diğer adımların atılmadığını...
28 Şubat kararlarında yer alan
18 maddeden 17'sinin ağır çekimde olduğunu...
Tıpkı,
28 Şubat gibi
27 Mart 1998 MGK Toplantısı'nın da
"tarihi olabileceği" yolundaki duyumları da ekleyiniz.
Ortada
kilitlenme izlenimleri ve
sanıları veren bir yönetim var.
Kendi iç çelişkileri ve farklı yaklaşımları nedeniyle,
ekonomide ya da
irticaa karşı tavırlarda kararlı adımlar atılamıyor.
27 Mart'ta MGK'ya gelecek maddeler, bu çelişkileri büsbütün siyah beyaz fotoğraf netliğinde ortaya koyacak.
Ecevit "irtica kılıçla çözülemez" diyor...
Doğru.
Ama,
Baykal'ın
"sözle de çözülemez" sözü doğru değil mi?
Ekonomide titrek, demokrasi ve insan haklarında ürkek...
Bunlar kitlelerde
umutsuzluk yaratıyor.
Siyasal İslam'a yönelişleri hareketlendiriyor...
Böylece
"eriyoruz" paniğine giren,
ılımlı Merkez Partiler, siyasal İslam'ın ünlü isimleriyle, simgeleriyle, tarikat ve cemaatleriyle flörte giriyorlar.
İrticaa karşı tavırlarda frene basıyorlar.
Bölünmüş, parçalanmış oy oranları ve
parti enflasyonu ile de
Türkiye'yi bunalımdan çıkaracak bir
iktidar oluşmuyor.
Bu koşullarda yapılacak
seçim umut vermiyor.
Türkiye, 1950'li yılların sonundaki
Fransa'ya benzemekte.
De Goulle, yönetemeyen demokrasiden, yöneten demokrasiye geçiş mucizesini gerçekleştirdi.
Yarı Başkanlık Sistemi, Başkana parlamentoyu feshederek ülkeyi seçime götürme yetkisi... Hükümeti fesih ve kriz dönemlerinde ülkeyi tek başına yönetebilme olağanüstü sorumluluğu... 2 turlu seçimlerle, güçlü iktidarlar oluşturarak Fransa kurtuldu.
İstikrarlı bir ülke oldu.
Yoksa...
28 Şubat'ta
18 madde saptamakla olmuyor. Bir yıl sonra
27 Mart'ta gene
tarihi toplantılardan söz etmek zorunda kalıyoruz.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr