FESTİVALLERİN filmi “Köksüz” vizyonda... Altın Koza’dan 4 ödülle, 32. İstanbul Film Festivali’nde “Radikal Gazetesi Halk Ödülü ve Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü” ile döndü.
“20. Vesoul Asya Filmleri Festivali’nde Köksüz’e Jüri Büyük Ödülü ve Liseliler Ödülü” verildi.
Viyana’da dakikalarca ayakta alkışlandı.
Şeffaf Oda’nın konukları Köksüz filminin oyuncuları Ahu Türkpençe, Savaş Alp Başar ve sinema eleştirmeni, yazar, yorumcu Ömür Gedik.
Sinema ve müzik iç içe...
Amerika yerine Samsun
Köksüz’ün Feride’si Ahu Türkpençe filmdeki annesi Lale Başar’la birlikte “Altın Koza’dan En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü aldı.
Ahu Samsun doğumlu öyküsü şöyle:
Şimdi anne adayları doğum için Amerika’ya gidiyor.
“Babam fanatik Samsunlu, orada doğup büyümüş. Annemle İstanbul’da yaşarken, annem bana hamile kalınca doğum için Samsun’a gitmişler. Kütüğüm orada olsun istemişler. Doğduktan sonra İstanbul’a geri dönmüşler. Babam Atatürk nedeniyle Samsun’la gurur duyuyor.”
Ahu duru ve güzel bir genç kadın.
“Bir İstanbul Masalı”ndan tanıdığımız oyunculuğu ödüllerle tescilli.
3 kuşak oyuncu
Savaş Alp Başar, usta sanatçı Savaş Başar’ın torunu, yönetmen bir baba ve oyuncu bir annenin oğlu.
3 kuşak oyuncu...
10 yıldır müzikle ilgileniyor. Gitar çalıyor, şarkı söylüyor.
Savaş Alp Başar’dan müzik sürprizleri de Şeffaf Oda’da...
Öğretmenin pişmanlığı
Sinema eleştirmeni, yazar Ömür Gedik, müziğe sonradan ilgi duyanlardan değil.
Anlatıyor:
‘Ben ortaokulda nerdeyse müzik odasında yatıp kalkan bir öğrenciydim. Müzik öğretmenimi çok seviyordum. Klasik piyano eğitimi almaya başlamıştım o zamanlarda ve deli gibi okulun korosunda en çok çalışan en uzun süre kalan sonra da piyano çalışıp piyano eğitimine devam eden bir öğrenciydim. Fakat lise sonda da üniversite tercihi başladığında okul birincisi ikincisi üçüncüsü oluyorum derslerim de çok iyi. Sonra babam matematik öğretmenim müzik öğretmenim benden habersiz bir toplantı yapıyorlar. Karar: konservatuvarın sınavlarına sokmayacağız normal üniversite okuyacak ve müzikten uzaklaşacak.’
Ardından Ömür, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyor. Sonrasında Marmara Üniversitesi’nde master.
Üniversitede rock grubunda, korolarda müziğe devam ediyor.
Ömür albüm ve sahne gelirlerini kendi kurduğu Haçiko Derneği’ne (Hayvanları Çaresizlik ve İlgisizlikten Koruma Derneği) aktarıyor.
Hayvan tedavileri yapıyorlar.
Hayvan haklarıyla ilgili tüm sorunların çözülmesi için çalışıyor.
BİR SAAT YARATMAK
BİRKAÇ yıl önceydi. Güzel bir yaz akşamı, Boğaz’daki The Ottomans Oteli’nin terasında ilginç bir gösteriyi izlemiştim.
İsviçre’den gelen bir usta önünde özenle dizilmiş 100 dolaylarında parçayı monte ederek saat yapmıştı.
“El yapımı” denilen makine hatasına şans tanımayan seçkin saatler böyle üretiliyormuş.
El emeği, göz nuruyla...
Saatin markası TAG Heuer’di.
TAG Heuer’in de arasında yer aldığı ve lüks saatler ürün segmenti yerine “seçkin saatler segmenti” söylemi bana daha hoş geliyor.
TAG Heuer bundan 154 yıl önce 1860’ta Edouard Heuer tarafından üretilmeye başlanmış.
Şimdi bünyesinde Louis Vuitton, Marc Jacobs, Dior gibi küresel markaların yer aldığı LVMH’a geçmiş bulunmakta.
Dünyada 200 dolaylarında butik mağazası var.
4 bin satış noktasında da vitrinlerde.
Steve McQueen’den, Cameron Diaz ve Leonardo DiCaprio’ya pek çok ünlünün bileğinde.
Saat&Saat firması TAG Heure ve Maurice Lacroix’i de bünyesine alarak geçtiğimiz hafta İstinye Park’ta butik mağazasını açtı.
Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Kaya İstinye Park’taki Armani Restoran’da bir açılış yemeği verdi.
100’ü aşkın davetliyi Senem Çapa ağırladı.
KISA LAFIN UZUNU
DEFNE Samyeli’yi ilk kez güzellik tacını taktığı zamanlarda tanımıştım. Show TV Genel Müdürü’ydüm.
Onu bizim ekranda bir program için düşünmüştük.
Ancak...
Star’ın yarışmasında seçildiği için Star TV’de çalışmaya başladı.
..........................
Aradan yıllar geçti.
Kanal D’de yollarımız kesişti.
Defne haberleri sunuyordu.
Ben de stüdyonun diğer köşesindeki kürsüde onu izliyor ardından “Günün Yorumu”nu yapıyordum.
Defne öylesine nazikti ki, bir gün bile benim yorumum bitmeden, stüdyodan ayrılmadı.
.........................
Dostluğumuz, onun yaşamının değişik bölümlerinde seyrek ama kesintisiz sürdü.
Bu arada Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdi.
Amerika’dan “En İyi Haber Sunucu” ödülü aldı.
Hedefi Amerika’da TV sektöründe yaşamını sürdürmekti.
Ancak...
Evliliği ve hayatın bazı “zorlayıcı” getirdikleriyle bu projesini gerçekleştiremedi.
........................
Gene yıllar geçti.
Bu kez Milliyet’te yollarımız kesişti.
Odalarımız karşılıklı.
Milliyet’te çok güzel röportajları yayınlandı.
Bunları “Kısa Lafın Uzunu” adlı kitapta topladı.
Postiga Yayınları‘ndan çıkan kitabın sunuluş daveti İnce Aksoy’un Süzer Plaza’daki galerisinde yapıldı.
Birçok ünlü Defne’nin kitabında yer almakta.
Kamera merceğinden görüntülerin eşliğinde Defne’nin gözlerinden okuyacaksınız.