YENİ Anayasa’yı hazırlamakla görevli komisyondan bir sonuç çıkmayacağı belliydi.
Artık daha da açık seçik görülüyor bu.
“Başkanlık sistemi” de böylece komisyonun çıkmaz sokaklarında bir süre daha dolaşır durur.
Peki...
Ne olur?
AK Parti partiler arası uzlaşma komisyonunu “baypas” ederek, doğrudan kendi hükümet tasarısı ya da parti önerisi olarak başkanlık sistemini Meclis’e getirebilir.
Ancak...
Değil Meclis’te kabul için “nitelikli çoğunluğa” sahip olmak, referanduma götürecek milletvekili sayısına bile ulaşamıyor.
AK Parti dışından birkaç kabul oyu sağlayarak referanduma gidemez mi?
Hem evet, hem hayır.
“Evet” çünkü ilave oyları derleyecek gücü var.
“Hayır” çünkü diğer partilerden gelebilecek oylara karşılık kendi içinden ciddi fire vermesi olasılığı büyük.
AK Parti içinde “başkanlık sistemine karşı olanların sayısı” az değil.
Referandum için gerekli kabul oyu bu nedenle riskli.
Girişim menziline varamamak olasılığı büyük.
AMPULLÜ BASTON
BÜTÜN bunlara karşın bir kapı tek hamleyle -belki de- açılabilir.
“Partili cumhurbaşkanı” ihtimali daha “olası” görünüyor.
Tek maddelik bir Anayasa değişikliğiyle “Cumhurbaşkanının partisiz/tarafsız olması zorunluğu” kalkabilir.
Koca bir Anayasa ve başkanlık sistemi için bir sürü madde yerine AK Parti tek bir madde üzerine yoğunlaşarak, enerjisini o tek maddeye odaklayarak sonuç alabilir.
Sanıyorum...
Recep Tayyip Erdoğan da bunu yeterli görebilir.
Çankaya’ya AK Parti Genel Başkanı etiketi ve gücüyle çıkarsa partisi üzerinde egemenliğini sürdürür.
Varolan seçim sisteminde milletvekilleri, belediye başkanları sonunda parti genel başkanının iki dudağı arasında değil mi?
Bu durumda Meclis grubu ve Meclis çoğunluğu üzerindeki etkisinde bir eksilme olmaz.
Partili milletveki-linden, bakanlara, başbakanlara kadar hepsi üzerindeki nüfuzu tartışma dışı kalır.
“Yarı başkanlık sisteminden” bile daha güçlü bir cumhurbaşkanı profilidir bu.
1950’den 1960’a kadar Demokrat Parti iktidardaydı.
Celal Bayar hem cumhurbaşkanıydı hem de DP Genel Başkanlığı’nı da sürdürüyordu.
Sapında iç içe geçmiş D ve P harfleri olan bastonu ünlüydü.
‘KUTSAL EMİR’ YOK
BUNA da itirazlar olacağı kesin.
Ancak...
İleri demokrasilere bakıldığında uygulamaların “partili cumhurbaşkanı” ile örtüştüğü görülüyor.
Anayasa Profesörü Ergun Özbudun Avrupa’da “partisiz cumhurbaşkanı” diye bir uygulamaya rastlamadığını söyledi.
Zaten...
Bir parti liderinin cumhurbaşkanı seçildikten sonra Anayasa zorunluğu nedeniyle istifa etmesi pratikte sadece “göstermelik” olarak kalıyor.
Gerçekte partili olmayı inançlarıyla, sempatisiyle, ilişkileriyle sürdürüyor.
8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal kurduğu partiden umudunu kestiği son aylara kadar damardan ANAP’lıydı.
9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel DYP’yi kafasından ve yüreğinden silmiş miydi?
11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kurucularından olduğu AK Parti’sinden koptuğunu kim söyleyebilir?
Partili cumhurbaşkanı daha gerçekçi bir statü tanımıdır.
Elbette “Erdoğan’ın tek adam konumunu daha da güçlendireceği” söylenebilir.
Ama...
Sistemi isimlere göre değil, isimlerin üzerini silerek küresel demokrasi ilkelerine göre oluşturmak gerekir.
Kaldı ki...
Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağına dair ne bir “kutsal emir” inmiştir gökten, ne de bir “garanti belgesi” var.