Yani ekranlarda göründüklerinde izleyenler uzaktan kumanda aletine başparmaklarını basıp zaplıyorlar mı?.. Yoksa kanallar arasında zap yaparak gezinirken onları görünce duruyorlar ve izlemeye mi başlıyorlar?...................................TV'lerin izlenme ölçümleri her gün öğle saatlerinde gelir. İlk 100 program izlenme payları orada sıralanır. Ayrıca prime-time denilen 20.00-23.00 arası saatlerdeki ilk 10 program da diğer listede yer alır.Başbakanların "Ulusa Sesleniş"leri o ilk 10 programın arasına hiç yükselmemiştir.Diğer siyaset programlarına konuşan liderlerin de izlenme payları çok düşük.Neden?Toplum siyasete mi ilgisiz?Hayır.İki kişi bir araya geldiğinde ya siyaset ya futbol konuşur... "Türkiye insanı en iyi futbol teknik direktörü, hakemi, siyaset lideridir (!!..)"Peki... İzlenme ölçümlerindeki bu "çıta düşmesi" neden?...................................Sanıyorum... "Üslup lezzeti, derinlik, felsefe, anlatım zenginliği" yetersiz kalıyor.Topluma "heyecan" veremiyorlar.Gerçi...İçerik, rakamlar, bilgi, teknik boyut var ama sıkıcı bir üniversite kürsüsü konuşması ya da neredeyse bilimsel siyaset makalesi gibi...Kuru ve öğretme iddialı.Kelimelerin yanlış yerlerinde vurgular yaparak, gereksiz yerlerde ses yükselterek, bazen bağırarak, karşı partilere ve liderlere, zaman zaman medyaya, hukukçulara, hatta askere hamle yaparak "heyecan" katsayısı üretilmeye çalışılıyor.Üstelik... "Yenilik" boyutu da yok.Bütün gün çalışmış, ruhlarını yaşamın kayalıklarına çarpmış, sıkılmış insanların TV'lerde bir de "gece açıköğretim dersleri gibi" konuşmalar dinleyecek halleri yok.Zaplayıp geçiyor.Önemli olan, onları durduracak, kendilerini izlemeyi sürdürtecek "zap stopper" olabilmek......................................Siyasetin her dönem üslup ustaları olmuştur.Her partiden, sözcükleri lokuma, şekerlemeye, baldan damlalara... Gereğinde gümbür gümbür volkana ve lav nehirlerine dönüştüren hatiplerdi.Bilgiyi, tekniği, polemiği, demagojiyi, felsefeyi, siyaset hamuruna maya yaparak öyle güzel pişirirlerdi ki, lezzetine doyum olmazdı.....................................Son günlerde bir kitap okuyorum. Adı: "Avrupa İnsanı..."Fransa Başbakanı Dominique de Villepin ve İspanyol Komünist Partisi'nde yetişen Jorge Semprun yazmışlar. Semprun, Hitler Almanya'sının imha kamplarına gönderilmiş, o yolculuğun öyküsünü yazdığı kitabıyla Formentor Edebiyat Ödülü'nü kazanmış, Costa Gavras'ın ünlü "Z (İtiraf)" filminin senaryosunu yazmış, İspanya'da Felipe Gonzales hükümetinin yıllarca kültür bakanlığını yapmış bir yazar/politikacı.Kitapta, bir liberal ile komünistin demokrasi kesişmesi var.Bazı bölümleri Villepin'in, bazı bölümleri Semprun'un satırları...Hadi ikincisi ünlü bir edebiyatçı olan siyaset adamı... Akide şekeri gibi lezzetli satırlarının olması doğal görülebilir ama ya birincisi?..Villepin'in de satırları, siyasetin çorak coğrafyasında birer vaha gibi.......................................Villepin, hiç "büyüklük taslamadan" satırlarıyla büyüyor."Öğretmeye kalkışmadan" bilginin kapılarını açıyor."Tüp takmadan" onunla birlikte derinlere dalıyor okuyanlar.......................................Düşünüyorum...Hafızamı zorluyorum..."Son yıllarda TBMM kürsüsünden en güzel konuşmayı kim yapmıştı" diye beyin kayıtlarıma giriyorum. Bir önceki ABD Başkanı Clinton yanıtını alıyorum.Çok kısa, özlü, güzel sözcüklerin seçilerek kullanıldığı ve psikolojik baharatın ustaca harmanlandığı, lezzetli ve de Türkiye için en özgün konuşmalardan biriydi.Milat öncesi duvar resimlerinin profilden tek boyutlu insanlarını andıran konuşmalar artık geride kalmalı.Siyaset bir sanattır. Estetiği ve kalıcılık iddiası olmalıdır. g.civaoglu@milliyet.com.tr Siyasi parti liderleri "zapper" mi?.. Yoksa "zap stopper" mi?