Çözüm süreci için “toplumdaki psikolojik mevsimin” yanı sıra “coğrafi mevsim” de uygun.
Fırat’ın doğusunda dağlarda silah sesleri pek “yankılanmıyor” denebilir.
PKK kış nedeniyle her yıl olduğu gibi mağaralara, “inkonito” yaşadıkları yükseklerdeki köylere çekildi.
Güvenlik güçleri de “görüntü ve istihbarat” gelmeyince, dağlarda PKK’lı kovalamıyor.
Bunda İmralı görüşmeleriyle başlayan süreci kesintiye uğratmaktan kaçınmak denebilecek “otokontrol freni” de var mı?
Bilemiyorum.
Ancak...
Durum “eylemsizlik” görüntüsünde.
Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Ankara milletvekili Yalçın Akdoğan’a göre ise “düşük profil eylemlilik...”
Manzara için “bekleyiş” hali de denebilir.
Sanıyorum hepsini kapsayacak “şemsiye” başlık “du bakali n’olcek”tir.
DUBAKALİ
YALÇIN Akdoğan Ankara’daki test sürecini şöyle yansıtıyor:
‘Örgütün farklı parçalarının Öcalan’ın mesajına “nasıl tepki vereceği” ve “nasıl pozisyon alacağı” PKK’nın “irade beyanı” olarak algılanacaktır.
Geçmiş dönemlerde gördüğümüz gibi Kandil veya ilişkili parçalar, Öcalan’ın çağrılarına açıktan karşı çıkmak gibi bir tavır sergileyemiyor.
Bunun yerine “onu dolaylı olarak boşa düşürecek” veya türlü gerekçelerle “farklı şekilde konumlandıracak” bir tutum takınıyorlar.
Bu süreçte örgütün şahin kanadı acaba yaşanacak gelişmeleri ne derece benimseyebilecek?
“Sürece karşıtlık” veya “sürecin muhtevasına yönelik hazımsızlık” Öcalan karşıtlığına dönüşebilir mi?
Bu karşıtlık 30 yıldır mitolojik bir figür haline getirdikleri Öcalan’a yönelik daha negatif bir imaj üretmelerine sebep olabilir mi?
Örgüte müzahir yayın organlarına da bakıldığında “Öcalan’ın ve örgütün yapacaklarının sınırı var, her şey onlardan beklenmemeli” vurgusu, giderek yerini “Öcalan başka ne diyebilir ki, o şartlarda daha ileri şeyler söyleyemez” anlayışına bırakıyor.
Bu anlayış içinde “Öcalan’ın, devletin kontrolünde olduğu, cezaevinde asıl düşüncesini yansıtamadığı, mecburen daha ılımlı konuşmak zorunda kaldığı” gibi bir tevhili barındırıyor.
Öcalan’ın iradesinin “etki ve kontrol altında kaldığı” kabulü ise bu iradeyi kısmen “anlamsızlaştıran” veya Kandil’in daha farklı bir pozisyon üretmesini “meşrulaştıran” bir anlayışa kapı açıyor.
Öcalan’ın konumunu ve etkisini “tezyif” eden “zayıflatan” bir çıkışa dönüşür mü?
Bunu zaman içinde göreceğiz.’
..........................
Görülüyor ki Ankara’da “çözüm sürecinin” bu ilk takvim yaprakları “test” olarak görülmekte.
O nedenle sağlam basmak üzere sürecin başlangıcı “örgüt unsurlarının (silahlı PKK’lıların) sınırın ötesine gitmeleri olacaktır” söylemi kullanılıyor.
Söz ya da imza veya İmralı’dan mektuplar değil “PKK’nın fiilen sınırın ötesine geçmesi...”
Milat bu...
..........................
Öte yandan Fırat’ın doğusunda da paralel psikoloji olduğu söylenebilir.
Orada da şöyle mülahazat haneleri açık bırakılmakta.
“Hükümetin samimiyeti...
- Kürtlerin ‘gene’ aldatılma olasılığı.
- Başkanlık sistemine geçiş için bir süre kullanılacakları kuşkusu...
- Neyin karşılığında silahlara veda edileceği?”
.........................
Büyük beklentileri karşılayacak büyük adımlar yerine, güven yükseltici küçük ama anlamlı adımlar bu karşılıklı test sürecinin yönetilmesinde aklın yoludur.