SON yılların yoğun tekrarlanan siyaset söylemi şöyle:
“Türkü, Kürdü, Lazı, Abashası, Gürcüsü, Çerkezi, Arnavutu, Boşnağı, bu mozaik, zenginliğimizdir...”
Doğru...
Ama...
Yetersiz...
Ya bu topraklardaki Yahudi, Ermeni, Rumlar, siyasetçiler neden onları da saymıyor?
Onlar da mozaikteki zenginlikler değil mi?
Osmanlı’da onlar vezirdi.
Osmanlı’nın sonlarına doğru meşrutiyet döneminde milletvekili ve bakan...
En önemli ülkelerde büyükelçile-rimizdi. (Secir-i Kebir...)
Cumhu-riyet döneminde de demokrat partili yıllar dahil milletvekiliydiler.
Hatta...
Son yıllarda Jefi Kamhi DYP milletvekilli olarak Meclis’teydi.
Peki...
Bütün bunlardan sonra neden zenginlik “mozaiğinde” anılmıyorlar?
ÇÖZÜM TAKVİMİ
ÖNCE “eylemsizlik” açıklaması...
Ardından “sınırın öbür tarafına geçiş.”
Son aşamada ise “silahların bırakılması...”
......................
Sürecin PKK ayağında adımlar böyle.
Takvim de uzun aralarla düzenlenmiş değil.
BDP ve Kandil’den “resmi (!)” söylemler “İmralı’da yazılan senaryonun doğrultusunda.”
Ancak...
“Özel” konuşmalarda “evet, ama”lar var.
Bunlardan biri “e pes artık” dedirtecek cinsten.
Çözümün “Kürt kanadından”, adını vermeden konuşan bir “önde gelen” -bana göre- “ipe un sermenin” başyapıtını ortaya koymuş.
“PKK, sınır ötesine geçtiğinde, bıraktığı boşluğa ya Hizbullah veya kurucular yerleşirse?”
Sanki ...
PKK’ya ait sınırları çizilmiş başkaları tarafından adım atılamaz bir dağ coğrafyası var da orayı bırakırsa yerine Hizbullah veya korucular yerleşecek...
Çözüm süreci dağlarıyla, düzüyle, köyüyle, kentiyle silahtan, tehditten arındırılmış, kan akmayan bir ülke içindir.
Demokratik eşitlik, adalet ekseninde hep birlikte huzurlu yaşam içindir.
PKK silah bırakacak ve yerine korucular, Hizbullah ya da başkaları doluşacak diye bir şey yok.
Kafaların bunu basması gerek.
DROGBA VE SALİH
GALATASARAY ve Fener...
Hafta sonu her ikisinin maçını büyük keyifle izledim.
Ama...
Favorilerimi öne koyayım.
Drogba için en sevdiğim yorum “lider santrafor” oldu.
Drogba, yeşil sahayı “goblen” gibi işliyor.
Galatasaray’ın ilk golünde Selçuk’a 42 metreden gönderdiği top sanki “trigonometri” ürünüydü.
Fakat...
Değişmez “favoriler üstüm” Selçuk’un o topu kafayla Sineijder’e indirişi sanat yapıtı gibiydi.
Drogba sadece büyük futboluyla göz okşamakla kalmıyor, sahadaki futbolculara da ustalık semineri veriyor.
......................
Ve...
Genç Salih.
O top sürüşü, uzun fuleleri ve koşarken 18 dışından kalenin çatalına gönderdiği füze futbol balesiydi.
Pek çok abisine ders notu gibiydi. Onu Buca’dan alıp getirenlere şapka çıkartıyorum.
Bizimkiler nasıl Salih’i görememişler, hayret.
Salih’in çok büyük bir futbolcu kumaşından biçildiğini söylemek için iddialı yorumcu olmaya gerek yok.
Sevgili kardeşim rahmetli İslam Çupi’nin bir zamanlar genç Can Bartu için yazdığı “yeşil zeminde, ayakları Picasso’nun fırçası gibi” ifadesini hatırlattı.