Bu deyimi bir yerlerde mi okudum?.. Yoksa ben mi ürettim... Bilemiyorum.Bazen hafızam "alacakaranlık" oluyor.Ama... Hangisi olursa olsun "yaşamının efendisi olmak" önemli... Veya kendimizi "yaşamımızın efendisi" olarak hissettiğimiz bazı zaman parantezleri... O parantezlerin süresi ne denli uzatılabilirse, o kadar güzel.İçimizdeki CEO, kaprislidir. Her zaman aynı şeyle mutlu olmaz. Bazen müzik, bazen kitap, bazen mesleki başarı... bazen alkış ve saygı... bazen sevgi... bazen aşk/sevişme... bazen dostlar... bazen yalnızlık... bazen alıp başını bir yerlere gitmek... bazen evden hiç çıkmamak... bazen spor... bazen futbol maçı (tercihim GS)? bazen yemek... bazen içki ve tütün... bazen doğa... bazen bar, bazen meyhane... bazen yardım edebilmek... bazen dost uzanan bir yardım eli.......... değişir.Hepsinin ortak paydası, birlikte yaşamak istediğinle paylaşmak (yalnızlık da paylaşılır)...................................Derinlere daldık, ağırlık atıp yüzeye çıkalım...Birkaç hafta önce "korkunun mutluluğunu" yaşadım. Sanıyorum... "Mutluluk" tanımlarından biri de "kişinin, kendi yaşamının CEO'su olması..." O parantezin de CEO'su bendim. Kurtköy'deki yarış pistinde "Formula 1" yarış aracındaydım. Önlü arkalı 2 kişilik bir hız canavarı..."Mermi" hızıyla zamanı ve zemini yırtıyorduk.Renault'nun bu "pist ağlatan" aracına binerken "Otomobil hakkında bildiğin her şeyi unut. Boynunu sağlam tut. Başını öne eğ" demişlerdi.Gerçekten 300 kilometreye yaklaşan hızla giderken, kaskla korunan başım sürekli öne eğikti. Dik tutarsam süratin yarattığı hava direnişinin başımı, boynumdan koparacağı gibi bir his içindeydim.Virajlarda, jet uçaklarınınki gibi "G" çekme gücüne karşı bütün enerjimi boyun kaslarıma odaklıyordum.Ve...300 kilometreye yakın hızla viraja girerken, altımızdaki zamana meydan okuyan "hız canavarı", 1-2 saniye içinde 100-130 kilometreye düşüyordu.Fren ve gaz düğmeleri yarım ay şeklindeki direksiyonda pilotun başparmakları altındaydı. Aracın, daha önce sıcak kalıplarda ısıtılmış kalın karbon lastikleri piste sımsıkı yapıştıkları için 100-130 kilometre hızla viraj almak mümkün oluyordu.Bu arada arkadaşların "Kahverengi tulum giy... Altına kaçırdığın renginden belli olmasın" diye takılmalarını hatırlıyordum.3 müthiş tur yaptık.İndiğimde özel kauçuk tulum ve kask içinde terden sırılsıklam kalmıştım.Siyah tulumum da temizdi...................................Araca binerken kendi yaşamımın CEO'su olarak, kararı kendi özgür irademle almıştım.Sonra... 3 tur boyunca düşündüm ki... Artık CEO ben değildim, hız canavarını kullanan önümdeki pilottu.Yaşamımın direksiyonu ondaydı.Yaşamının kendi CEO'su olmak iddiasını ya da sanısını daha derin düşünmeliyiz.Ya parmağı olmadık bir düğmeye bassaydı... (Kimi dostlar, bu -düğme- sözcüğünü de komplo teorisi olarak algılamasın.) g.civaoglu@milliyet.com.tr