Ülkede büyük ve modern besi çiftliklerinin kuruluşuna öncülük eden Koç ve McDonald’s besicilikten çekilme kararı aldı. Bu önemli gelişmeleri tarım ve hayvancılık konularının uzmanı Ali Ekber Yıldırım’ın yazılarından öğrendik. Ne var ki bu gelişmelerin önemi kamuoyunda iyi şekilde değerlendirilemedi.
Koç’un ve McDonald’s’ın projeleri ve yaptıkları iş çok önemli idi.
Ali Ekber Yıldırım anlatıyor: ”Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un vasiyeti olarak kurulduğu söylenen Şanlıurfa’daki Harranova Çiftliği ile ilgili ilk çalışma 1998’de başladı. Koç Holding ve Ata İnşaat, IPC kuruluşu tarafından Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde besicilik üzerine yapılan fizibilite çalışmalarını inceleyerek bölgenin kalkınmasının bilinçli ekonomik yatırımlarla gerçekleşebileceğini ve bölge coğrafyasına en uygun yatırım alanının hayvancılık olacağını tespit ederek bu yatırıma karar verdi.
Koç Ata Şirketi 1999’da kuruldu. Hedef, 5 yıl içinde ortalama 10 bin baş besi, 2 bin baş süt hayvanı yetiştiriciliğine ulaşmaktı. Aynı yıl temeli atılan ve 10 ayda tamamlanan Koç Ata şirketi tesisleri, Almanya’dan ithal edilen 300 baş Holstein Friesian cinsi hamile düvenin tesise getirilmesi ile 11 Ekim 2000
KDV’ye ve ÖTV’ye zam ufukta. Doğalgaz ve elektrik zammı garanti. Beklendiğinin aksine yılın son 3 ayında ekonomi canlanamayacak. 2013 yılı da ümitsiz. Hükümet yüzde 4 büyümeden söz ediyor. Bu durumda bir yanda piyasada durgunluk derinleşir, öte yanda da maliyet enflasyonu nedeniyle fiyatlar artar.
Geliniz de üzülmeyiniz. Haftaya gene iç karartan haberle ile başladık.
Bir süredir yurtdışında idim. Bugün İstanbul’a dönüyorum.
Yurtdışında iken gezip gördüklerime dayanarak okuyanın ilgisini çekecek, iç açacak yazılar hazırladım. Onları gazeteye gönderdim. Ama Ekonomi Müdürümüz her gün beni uyardı. “Bugün halkı üzen önemli gelişmeler oldu. Onları yazın” dedi.
Dikkat ettim bir gün için bile benim yurtdışındaki iyilikleri anlatacak yazılarımı yayınlama fırsatı çıkmadı. Her gün, her gün bir üzücü gelişme... Eskiden gazetelerde “Hoş Memo” karikatürleri yayınlanırdı. Hoş Memo’nun tepesinde dolanan bir kara bulut vardı. Etraf günlük güneşlik olsa da o bulut Hoş Memo’nun tepesinde durur, yağmurlar yağdırır, şimşekler çaktırırdı. İşte o biçim.
Krizin çıktığı ülkeleri dolaşıyorum. Buralardaki insanlar bizim kadar kötümser ve dertli değil. Nedir bizim kaderimiz.
Buyurunuz haberler:
Ayşe Hanım Teyzem diyor ki, “Sayın Başbakan ‘Türkiye Çin’den hızlı büyüyor’ dedi. İyi de, büyümenin kime yararı oluyor? Benim durumum değişmedi. Halkın büyük bölümü benim gibi. Bu büyümenin kime yararı var?”
Ayşe Hanım Teyzem’e bilgi vermek için devletin bilgi hazinesi TÜİK’in bu konuda yayınladığı bilgileri ve rakamları topladım. 5 yılda ekonomi ne kadar büyüdü? Bu büyüme sonucu halkın durumu nasıl değişti? Bunları araştırdım. Ayşe Hanım Teyzem’e durumu arz ettim. Dedim ki, büyüme milli gelir artışı demektir. Milli gelir ülkede belli bir dönem üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değeridir. Üretim (yaratılan katma değer) artınca milli gelir de artar. Buna büyüme denilir.
Türkiye son bir yıl hariç büyüdü. 2007’de yüzde 4.7 büyüdük. Kriz başlayınca 2008’de büyüme yüzde 0.7’e geriledi. 2009’da yüzde 4.8 küçüldük. Ama 2010’da yüzde 9.2, 2011’de yüzde 8.5 büyüme elde ettik. Milli gelir artıyor ama nüfus da her yıl yüzde 1.2 artıyor. Her yıl sofraya 1 milyon kişi daha oturuyor. Bu nedenle kişi başı milli gelir rakamı büyüme kadar artmıyor.
Kişi başı milli gelir 2007’de 9.333 dolar idi. 2008’de 10.436 dolar oldu. 2009’da 8.590 dolara geriledi. 2010’da 10.079 dolar,
Maliye Bakanı uzun süredir, “Bütçe açık verdi. Ne yapsak ki” diyerek konuşuyordu. Bu filmi daha önce görenler ise, “KDV ve ÖTV zammı kapıda” diyerek bekleyişe geçmişti.
Dün Resmi Gazete’de yayınlanan karar metninden anlaşıldığı kadarı ile Bakanlar Kurulu’nun tüm üyeleri, başta Başbakan, boş kâğıda imzayı basmışlar. “İlişikteki kararın yürürlüğe konulmasını” karara bağlamışlar. “İlişikteki karar” dün sabahı yürürlüğe girdi. Özet ile “zam” sürpriz olmadı!
Ben ilk otomobilim VW tosbağayı 1960’ların başında almıştım. Harp darp görmüş rahmetli babam, haftasonu yaklaşırken beni uyarırdı: “Oğlum... Cumartesiden önce otomobilinin deposunu doldur. Burası Türkiye... Benzine zam gelir...” derdi. Bizde hükümetler kötü haberleri hafta sonu açıklar ki, cumartesi-pazar halk alışsın!
Enflasyona etkisi ne?
* Benzin, motorin ve LPG'nin vergi tutarı litre başına 30 kuruş artırıldı. Bu zam maliyetleri artırır, fırsatçılara olur olmaz mal ve hizmete zam yapma fırsatı yaratır.
* Alkollü içeçeklerde-bira dahil- ÖTV artırıldı. Akşamcılar hapı yuttu. Ağzına içki koymayan muhterem kardeşlerimiz “Oh olsun!” diyecek.
Bizde toplam hane halkı kullanılabilir gelirinin yüzde 67.8’ini maaş, ücret, yevmiye, emekli dul yetim aylıkları ile diğer sosyal transferler oluşturuyor. (Basit anlatımıyla, halkımızın kullanılabilir her 100 liralık gelirinin 67.8 lirası maaş, ücret geliri.)
Maaş, ücret gelirleri artmadıkça, iç talebin büyük bölümünde canlanma beklenemez. Önemli bir nokta daha: Maaş ve ücret alan kesimin gelirine dayalı talep, genelde yerli üretime yönelik taleptir.
Maaş, ücret ağırlıklı gelir kalemleri dışında, toplam hane halkı gelirinde ağırlığı olan bir gelir kalemi tarım dışı müteşebbis geliri. Tarım dışı müteşebbislerin (tarım kesimi dışında iş yapan özel sektör girişimcilerin) gelirinin toplam hane halkı gelirindeki payı yüzde 14.8’dir. Bu gelir sahiplerinin talebi ise daha çok yatırıma ve ithal ve lüks eşyaya yönelik taleptir. Unutmamak gerekir ki, müteşebbis gelirinin artması, iç talebin canlanmasına bu da toplam gelirde en büyük ağırlığı olan maaş ve ücret gelirinin artmasına bağlıdır.
Paraları var da mı harcamıyorlar?
Bu tabloda ekonominin canlanması için toplam hane halkı gelirinin yüzde 67.8’ine sahip maaş, ücret, emekli, dul-yetim aylıkları alanlar ile diğer sosyal
Devletin (TÜİK’in) 2011 yılı gelir ve yaşam koşulları araştırmasına göre, Türkiye’de her 100 kişinin 16.1’i yoksul. 11 milyon 670 bin yoksulumuz var.
2010 yılında 12 milyon 25 bin yoksulumuz vardı. 2011 yılında yoksul sayısını azalttık.
Devletin (TÜİK’in) hesaplamalarına göre, 2011 yılında Türkiye’de eşdeğer hane halkının ortalama geliri 10.774 TL oldu. (Eşdeğer hane halkı geliri, toplam hane gelirinde, çocuk ve yetişkin ayrımı yapılarak hesaplanan hane halkı başına düşen gelir rakamıdır.)
En küçük gelir ile en yüksek gelir aşağıdan yukarıya dizildiğinde, en ortadaki gelire “Medyan Gelir” deniliyor. (Medyan gelir ortalama gelirden düşüktür.) Eşdeğer hane halkı medyan geliri 2011 yılında 8.139 TL olarak belirlendi. (Aylık 678 TL.)
Yoksulluk hesabında eşdeğer hane halkının “ortalama” geliri değil, “medyan” gelir esas alınıyor. Medyan gelirin yüzde 50’sinden (yarısından) 4.069 TL’den (aylık 339 TL) daha az geliri olan eşdeğer hane halkı yoksulluk sınırı altındakiler tanımına giriyor.
(Anlatımı biraz daha basitleştireyim: Ülkede en fakirden başlayarak en zengine kadar üst üste dizilen gelirlerin en ortasındaki gelir rakamı, “medyan gelir” olarak kabul ediliyor. Bu en
Ayşe Hanım Teyzem “Bütçe açık vermiş... Bana ne?” deyince, anlatmak zorunda kaldım. Dedim ki,
“Bütçenin açık vermesi, bu ülkede herkesi ve en fazla da Ayşe Hanım Teyzemgiller ile Ali Rıza Bey Amcamgilleri ilgilendirir.
Çünkü bütçe açık verince, açığı kapatmak için (1) Ya vergiler artırılır. Mevcut sistemde varlıklıların gelir ve kurumlar vergilerini artırmak zordur. En kolayı, KDV ve ÖTV’ye bindirmektir. Ayşe Hanım Teyzem ve Ali Rıza Bey Amcam bütçe açığını kapatmak için, maydanoz, peynir, soğan alırken daha çok KDV öder. (2) Ya da Hazine borçlanır. Artan borcun faturasını, enflasyon veya KDV ve ÖTV artışı ile gene Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey amcam öder.”
Denilecek ki, o halde Hükümet dikkat etsin. Bütçe açık vermesin.
Bütçe açığı bütçe gelirleri ile giderleri arasındaki farktan oluşur. Hükümet gelirleri istediği kadar artıramaz. Giderleri istediği kadar kısamaz.
Hükümet etmek para harcamaktır. Hükümet (1) Okul, hastane, yol, liman yatırımı yapacak. (2) Devlette, okullarda, hastanelerde çalışanların, polisin, askerin parasını ödeyecek. Alet edevatını, silahını satın alacak. (3) Sosyal güvenlik harcamaları yapacak. Hastanelerin, sosyal sigortaların açıklarını
2012 yılının ilk 7 ayında “yurtdışında yerleşik kişiler”in Türkiye’ye doğrudan yatırım için gönderdikleri 7.1 milyar doların, 5 milyar 924 bin doları Avrupa ülkelerinden, 103 milyon doları ise Körfez ülkelerinden geldi.
Suudi Arabistan’dan 41 milyon dolar, Kuveyt’den 31 milyon dolar, Bahreyn’den 17 milyon dolar, Birleşik Arap Emirlikleri’nden 12 milyon dolar döviz girişi var.
Bu durum, bu yıla özel bir durum değil. Geçen yılın ilk 7 ayında da Körfez ülkelerinden toplam 62 milyon dolar döviz girişi olmuştu.
Körfez ülkelerine veya daha başka ülkelere “Türkiye’ye neden döviz göndermiyorsunuz?” diyerek kızacak halimiz yok. Ama gerçeği bilelim. Büyük Türk Büyükleri yıllardır “Körfez ülkeleri biz döviz akıtacak” diyerek bekleyip duruyorlar.
İki farklı rakam...
Ödemeler Dengesi sunumunda Merkez Bankası 7 ay içinde ülkeye (1) Yurtiçinde Doğrudan Yatırım (2) Portföy Yatırımları (3) Kredi olarak giren döviz rakamlarını veriyor.
Temmuz ayı tablosuna göre, “Yurtiçinde Doğrudan Yatırım” olarak ülkeye giren döviz 8 milyar 878 milyon dolar.