G-20’lerin ABD’nin Pittsburgh şehrinde dün başlayan toplantıları bu akşam sona erecek. Türkiye de G-20 (20’ler Grubu) diye adlandırılan bu grubun üyesi.
Grubun diğer üyeleri ABD, Hindistan, Japonya, Brezilya, Rusya, Almanya, Arjantin, Fransa, Suudi Arabistan, Meksika, Güney Afrika, Birleşik Krallık, Güney Kore, İtalya, Çin, Kanada, Avustralya, Endonezya. Avrupa Birliği’nin de eklenmesiyle sayı 20 oluyor.
Grubun ekonomisi en zayıf iki ülkesinden biriyiz. Ama böyle bir grupta yer almak, dünyanın devleriyle aynı masaya oturmak bizim için büyük bir şanstır.
Dünyadaki tüm ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılaları -GSYİH (Bir yılda ürettikleri mal ve hizmetlerin parasal toplamı: Yarattıkları katma değer/Elde ettikleri gelir) yaklaşık 54.8 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. G-20’ler toplam 48.2 trilyon dolar GSYİH ile dünyadaki ekonomik gücün yüzde 88’ini temsil ediyorlar. Kalan 6.5 trilyon dolar GSYİH’yi ise diğer ülkeler paylaşıyor.
Başkaları düzeliyor
G-20 ülkelerinin 6’sının krizden sonra toparlanma sürecine girdiği, 4’ünün ekonomisinde büyümenin başladığı biliniyor.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki terör, köy koruculuğu gibi yepyeni bir mesleğin ortaya çıkmasına ve müesseseleşmesine neden oldu.
İçişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, 2009 Mart ayında 48 bini kadrolu, 23 bini gönüllü toplam 71 bin köy korucusu var.
1985-2009 yılları arasında 123 bin köy korucusu görev yapmış.
Köy koruculuğunun geçmişi 1924 yılına gidiyor. 442 Sayılı Köy Kanunu ile “Köy sınırları içinde, herkesin ırzını, canını ve malını korumak için muhtarın emrinde, silahlı ve jandarma gibi görev yapacak köy korucularının görevlendirilmesi” öngörülmüştü. Silahlandırılacak gönüllü köy korucularının sorumluluğu köylüyü, eşkıyadan ve mahsul zamanında çapulculardan korumak olarak belirlenmişti.
Doğu ve Güneydoğu’da terör olayları ciddileşince 1985 yılında bu eski kanuna bir madde eklendi. Köy koruculuğu “kurumsallaştırıldı”. 3175 Sayılı Kanun’la 442 sayılı kanuna eklenen bu maddede “... şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin köyde veya çevrede ortaya çıkması veya herhangi bir sebep ile köylünün canına ve malına tecavüz olaylarının artması halinde valinin teklifi ve içişleri bakanının onayı ile yeteri kadar geçici köy korucusu görevlendirilebileceği” belirtiliyor.
Biz “Kendin pişir, kendin ye” teknolojisiyle yetişmiş bir kuşağız. Mangal kömürünü yakarız. Onun ısısıyla kebap yaparız. Yeni kuşak “Güneş ışığıyla kendi suyunu ısıtmaya başlamıştı.” Gelecek kuşak “ Güneş ışığıyla kendi elektriğini üretecek.”
- Güneş ışığıyla su ısıtma, evleri ısıtıp soğutma teknolojisine “Güneş termal/Güneş ısı“ teknolojisi diyorlar.
- Güneş ışığıyla elektrik elde etme teknolojisinin adı ise “Fotovoltaik /Güneş elektrik” teknolojisi.
Güneş ısı teknolojisini daha sonra anlatırım. Bugün güneş elektrik teknolojisi hakkında Form Temiz Enerji‘nin tepe yöneticisi Mühendis Tunç Korun’dan öğrendiklerimi aktaracağım.
Güneşten elektrik elde etmeyi uygulamaya dönüştürme işinin öncüleri Japonlar oldu. Sharp 1959 yılında ilk solar hücreyi üretti. 1963 yılında seri üretimi başlattı.
Sharp’ın ışığı elektriğe dönüştürerek, kol saatlerinde ve hesap makinelerinde pil yerine kullanmaya başlamasından bu yana, teknolojide ve uygulamada devamlı gelişme sağlanıyor.
Işık elektrik oluyor
Şimdilerde yılda 800 bin ton dolayında balık üretiyoruz. Bunların yüzde 80’i deniz avından, yüzde 20’si çiftliklerden geliyor. Çiftliklerde üretilen balık miktarı 150 bin tona yaklaştı.
Çiftliklerin yüzde 91’i denizde Yüzde 6’sı İç Anadolu’nun yüzde 3’ü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun iç sularında. Toplam çiftlik balığı üretiminin yüzde 66’sı Ege Denizi’nde gerçekleştiriliyor.
Çiftliklerde 60 bin ton alabalık, 45 bin ton levrek, 35 bin ton çipura yetiştiriliyor. Diğer balık cinslerinin ve midyenin üretimi küçük miktarlarda.
Çiftliklerden balıkların 1 kilosunun çıkış fiyatı ortalama olarak alabalık için 4 TL, çipura için 6 TL ve levrek için 7 TL dolayında.
Akdeniz ülkelerinden Yunanistan yılda 80 bin tona yakın (bizim üretimimizin 2 katı) çipura üretiyor. İspanya’nın üretimi 24 bin ton, İtalya’nınki 10 bin ton.
Levrek üretiminde de Yunanistan önde. Bizden fazla 55 bin ton dolayında levrek üretiyor. İspanya’nın üretimi 25 bin ton, İtalya’nın 10 bin ton dolayında.
Levrek dış pazara gidiyor
Bodrum’da sabahın erken saatlerinde Gündoğan’da denizden dönen küçük balıkçı teknelerini izliyordum. İki metrelik, üç metrelik basit, ahşap, kıçına motor takılmış teknelerle sahile yanaşan balıkçılar ne tutabildiler ise satmaya çalışıyordu.
O sırada kırmızı boyalı, 30 metreye yakın boyu olan metal ve Mecdet Baba 4 adını taşıyan bir tekne mendireğe yanaştı. Sahildeki balıkçılar, “Çiftlikten balık geldi” dediler.
Gelen teknenin yanına gittim. Köpük kutularda çiftlik balıkları sahile indiriliyordu. ”Kolay gelsin... Balık mı getirdiniz?” diye sordum. “Bunlar iç pazar için... Bizim çiftlik ihracata çalışır. İç pazar için 3 ton balık getirdik. 13 ton yem götüreceğiz” dediler...
“13 ton yem kaç günlük yem?“ diye sorunca aldığım cevaba şaşırdım. Bu kadar yemi çiftlikteki balıklar 1 günde yer bitirirmiş.
Bodrum’da balık çiftliği olanlar ile ve de konuyu bilenlerle konuştum. Öğrendiklerim sayın okuyucularımı da ilgilendirecek. Onun için yazıyorum.
1 kg balık=2 kg yem
Bayramda çikolata ikram etmek âdet oldu. Ben sayın okuyucularıma çikolata ikram edemeyeceğim için çikolata hakkında bilgi vereceğim.
Önce iyi çikolatanın kötü çikolatadan nasıl ayırt edilebileceğini anlatayım.
(1) Çikolata eridiğinde ağzınızda pul pul, tane tane parçalar kalmayacak. (2) Dilinizin altında eriyen çikolatanın inceliğini hissedeceksiniz. (3) Mis gibi kakao ve süt tadı alacaksınız. Kakao kokusu duyacaksınız ama başka ağır bir tad ve koku olmayacak.
Sırrı, inceliğinde
Bunlar da neye bağlı? Çikolata üretilirken, (1) Kakao hamuru, kakao yağı ve süt tozu en kaliteli yerden ithal edilecek. (2) Çikolata altına ateş yakılarak değil, mekanik ısıyla pişirilecek. (3) Çikolatayı çeken merdaneler arasındaki mesafe çok ince olacak.
Çikolatanın pişirilmesi ve merdane konusunda biraz bilgi vereyim.
Sayın Başbakan Merkez Bankası başkanından memnuniyetsizliğini ifade etti. Anlaşıldığı kadarı ile memnuniyetsizliğin nedeni Merkez Bankası’nın, Sayın Başbakan’ın bekleyişi doğrultusunda piyasayı fonlamaması. (BDDK Başkanı’ndan da memnun olmadığı söyleniyor. Nedeni de Sayın Başbakan’ın bekleyişi doğrultusunda yeni bankacılık lisansları vermemesi.)
Devlet Planlama Teşkilatı, Merkez Bankası ve Hazine, Türkiye’de çok iyi yetişmiş kadrolara sahip, deneyimi, birikimi büyük 3 önemli kuruluştur. Bu kuruluşlarda çalışanların ortak çabası ülkenin iyiliğidir. Bunların görev ve sorumluğu ülkenin iyiliği için politika üretmektir. Bunlar devlet yapısının, sistemin olmaz ise olmaz parçalarıdır. Başbakanın, hükümetin bu kuruluşlardan yararlanması zorunludur.
Hazine, bağlı daire oldu
Çünkü bir başbakan ne kadar bilgili, deneyimli olur ise olsun, bakanlar ne kadar deneyimli, bilgili olur ise olsun, her konuyu bilemezler. Ekonomik, mali ve sosyal konuların bütünü hakkında bilgi sahibi olamazlar. Yapıdan eksilecek bir tuğlanın veya yapıya eklenecek bir tuğlanın yapının bütününü nasıl etkileyeceğini bilmelerine imkan yoktur
Devlet Planlama Teşkilatı’nın yetişmiş kadroları şimdilerde boşa
Su boğar. Ateş yakar. Ama yeterli ölçüde su ve ısı da vermezseniz, canlı yaşayamaz, ölür.
Kriz döneminden geçiyoruz. Üretim durdu. Üretimi harekete geçirebilmek için talebin uyanması gerekiyor. Talep kendiliğinden uyanamıyor. O zaman, bu olağandışı dönemde, olağandışı, “şok” uygulamalara ihtiyaç var demektir.
İşte bu dönemde (şimdiye kadar uygulanmayan) mali kuralı gündeme getirerek hükümetin bütçeyi ve iç borçlanmayı sınırlaması, kendi elini kolunu bağlaması demektir. Unutalım önümüzdeki yıl için mali kuralı. Şu üretimi canlandıralım, normal şartlar oluşsun.