İSO’nun yayımladığı Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşuna ait rakamlar, 500 büyüğün 2008 yılını büyük yıkıntıya uğramadan tamamladığını gösteriyor.
Önce önemli bir uyarı yapayım: Bugün 23 Temmuz... 2008 yılı tamamlanalı 6 ay 23 gün oldu. Biz şimdi geriye dönüyoruz. Ve de 2008 yılının rakamlarına bakarak seviniyoruz veya dövünüyoruz.
Hayat devam ediyor. 2008 yılı bitti. Sanayide şartlar her gün değişiyor. O nedenle İSO’nun açıklamalarının bize tek yararı olacak. Açıklanan rakamlara bakarak krizden 2008 yılı sonuna kadar büyük ölçüde etkilenmediği anlaşılan 500 büyüğümüzün, 2009’a nasıl başladığını değerlendirebileceğiz.
- Görüyoruz ki, 500 büyük içinde ciddi kutuplaşma devam ediyor. 500 büyüğün 50’si çok çok büyük. Bu 50 büyük, 500 büyüğün toplam üretiminin, cirosunun, ihracatının yarısından fazlasını gerçekleştiriyor. Demek ki biz 500 büyükten çok bu 50
Hoş geldin “IMF” güdümlü yaşam!” Sayın R.T.Erdoğan “diretti, diretti”... Ama sonunda “pes” etti. Sayın R.T.Erdoğan’ı korkuttular. “IMF güdümüne girmeden bu krizden çıkamayız... IMF’den para gelsin de bir an önce rahatlayalım” dediler.
Maliye Bakanlığı koltuğuna oturan Sayın M.Şimşek, Washington’a gitti-geldi... Anlaşıldığı kadarı ile Sayın R.T.Erdoğan’ı “ikna eylemeyi bir güzel başardı”...
Şimdilik para almadan IMF direktiflerini uygulamaya başladık. Yakında “imza töreni” de tamamlanır. Döneriz eski “IMF’li yaşama”...
Bir noktayı açıklığa kavuşturmakta yarar vardır. “IMF ile yaşam” başka, “IMF güdümlü yaşam” başkadır.
- IMF ile yaşamda, ülke ekonomideki kendi hedeflerini özgürce belirler. Bu hedeflere ulaşmak için uygulayacağı politikaları ortaya koyar. Teknik anlatımıyla kendi stratejisini ve bu strateji çerçevesinde uygulanacak kendi programını önceden hazırlar. Sonra bu programa ve politikalara,
Her yıl yeni bir ‘strateji’ açıklanıyor ama fındıkta rekolte yüksek de olsa, düşük de olsa üretici gülemiyor. Fiyatın serbest piyasada oluşması normal. Normal olmayan, fındıkta üreticilerin çok ve güçsüz, alıcıların ise az ve güçlü olması
Her yıl temmuz ayı sona ererken “Fındık bol-fındık az” haberleri gündeme gelir. Ardından hükümet “yeni fındık stratejisi”ni açıklar. Ne var ki otuz yıldır her yıl açıklanan “yeni fındık stratejisi”ne rağmen fındık sorunu çözülemedi. Tersine, daha da karmaşık hale geldi.
Fındık, Ordu-Giresun ve Trabzon’un ürünüdür. Karadeniz Bölgesi’nde, bu 3 ilin sarp yamaçlarında sadece fındık yetişir. Bu bölge insanının ana geçim kaynağıdır. O nedenle bu bölgede yaşayan üreticinin desteklenmesi zorunludur.
- Eskiden fındık sadece bu 3 ilde yetiştirilirdi. 1960-1965 döneminde 3 ilin üretimdeki payı yüzde 87’ye, 1975-1980 döneminde yüzde 70’e düştü. Şimdi toplam
Türkiye’de günde 15 milyon paket sigara tüketiliyor. Sigara içenler, sigara yakarak dumanını ciğerlerine çekmek için, sigara üreticisi yabancı firmalara her gün tıkır tıkır 45 milyon TL ödüyor.
Son 10 yıldır toplam sigara tüketiminde azalma yok. Fakat nüfus artışı dikkate alınır ise kişi başı tüketimin düştüğü anlaşılıyor. Son 10 yıldır yurtiçinde sigara içenlerimiz her yıl yaklaşık 110 milyar adet sigara tüketiyor.
Buna karşılık Türkiye’de tütün üretimi hızla geriliyor. Çünkü sigara üreten uluslararası sigara firmaları halkımızı yabancı tütüne alıştırdı.
Türk tütünü öldü. Bekleyişin aksine üretici Türk tütünü yerine yabancı tütün de yetiştiremiyor. Tütün ekerek geçimini sağlayanlar kötü durumda.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) tarafından yayımlanan bilgilere göre 2002 yılında 405 bin tütün ekicisi 153 bin ton yerli 6 bin ton yabancı tür yaprak tütün
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) bu yıl 37. yılı. Bakınız, İKSV bu yılın başından bu yana neler yaptı?
- 4-19 Nisan 2009 tarihleri arasında gerçekleşen ve iki hafta boyunca 7 sinemada, 455 seansta 200 filmin gösterildiği 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’ni biletli ve davetiyeli olarak toplam 162.000 sinemasever izledi.
- 15 Mayıs-4 Haziran 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen Tiyatro Festivali’ne 8 yabancı topluluk katıldı. Yabancı ve yerli toplulukların gerçekleştirdikleri 80’in üzerinde gösteriyi 25.000 kişi izledi.
- 5-30 Haziran 2009 tarihleri arasında, 500’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçının sahne aldığı, bir ay süren, toplam 24 etkinliğin yer aldığı 36. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’ni yaklaşık 15.000 kişi izledi.
- 2 Temmuz’da başlayan 16. Uluslararası İstanbul Caz Festivali 15 Temmuz’da sona erdi. İki hafta boyunca İstanbullular 30’a yakın konseri izledi.
Bienal başlıyor
Yılın ilk 6 ayında bütçe harcamaları yüzde 24.1 arttı. Buna karşılık gelirleri artmadı. Sorun, gelirler artmazken giderlerin artmasına göz yumulmasından kaynaklanıyor.
Acaba giderler neden artıyor? Ne oldu da geçen yılın ilk 6 ayında 100 milyar TL olan giderler bu yıl 124 milyar TL’ye yükseldi?
(1) Faiz gideri 6.5 milyar TL arttı. Faizler düşüyor ama, bu artış önceki yılların yüksek faizli borçlanmasından ve iç borçlanmadaki artıştan kaynaklanıyor. (Bu artışta hükümetin yapacağı bir şey yok.)
(2) Maaş ve ücret harcamaları 4.4 milyar TL arttı. Demek ki maaş ve ücretler arttı. Veya yeni personel alındı. (Bu artış engellenebilirdi.)
(3) Mal ve hizmet alımları için harcanan para 1.5 milyar TL arttı. Demek ki, her şeye rağmen Büyük Türk Büyükleri’ne makam otomobilleri alındı. Benzer harcamalar yapıldı. (Bırakınız artışı, kısıntı yapılabilirdi.)
(4) Cari transferler 10.8 milyar TL arttı. Cari transferlerin ağırlığı, sosyal güvenlik kurumları açıklarını kapatmak için harcanan paralar ile sağlık harcamalarına harcanan paralar
Kemal Derviş, Türkiye’de küçük toplantılar düzenliyormuş. Bu toplantılarda Türkiye ekonomisinin geleceği konusunda yapılabilecekleri anlatıyormuş. Üzerinde önemle durduğu, tasarruf oranının artırılması, yüzde 15’lerden en az yüzde 25’lere çıkarılmasıymış.
Tasarruf oranı yüzde 25’lere çıkarıldığında Türkiye’nin her yıl yüzde 7 büyüme oranını yakalayabileceğini söylüyormuş.
1) Tasarruf oranı nedir?
2008 yılında (cari fiyatlarla) milli gelirimiz 950 milyar TL idi. Milli gelirin yüzde 85.7’sini hane halkı ve kamu kesimi tüketti. Milli gelirin sadece yüzde 14.3’ü tasarrufa gitti. İşte bu yüzde 14.3’e tasarruf oranı deniliyor.
2) Tasarruf oranı neden önemli?
Milliyet Ekonomi’de önceki gün Şükrü Andaç’ın bir haberi vardı.
Japonların ünlü Panasonic markasını Türkiye pazarına 28 yıl önce Ayhan Bermek isminde bir girişimcimiz sokmuş. 28 yılda Panasonic markasını tanıtmış, pazarını büyütmüş. Marka pazara yerleşince ve pazar büyüyünce Panasonic, Türkiye’de kendi ofisini kurarak kendi malını kendi satmaya karar vermiş. El sıkışarak işi Ayhan Bermek’in elinden almış.
Buna benzer haberler geçen yıl da medyaya yansımıştı. Japonların Canon şirketi, Türkiye temsilcisi Hesmak’ın işletmesini devralmıştı. Güney Kore’nin LG (Lucky Goldstar) şirketi, Türkiye temsilcisi Digicom’la ilişkisini keserek kendi pazarlama şirketini kurmuştu.
Geçen yıl LG kendi şirketini kurduğunda da yazmıştım. Yabancı firmalar pazara genelde bir temsilci (mümessil) bularak giriyorlar. Türkiye pazarını tanıyan, bilen yerli temsilci, yabancı (ana) firmanın markasını tanıtıyor, yerleştiriyor, pazar payını büyütüyor.
Yabancı firma pazarın büyüdüğünü