Otomotiv Sanayicileri Derneği (OSD) Genel Sekreteri Ercan Tezer’e sordum:” 15 Haziran’dan önceki vergi teşvikiyle 1600 cc’den küçük motoru olan araç alanların ortalama araç başına fiyat avantajları neydi? 30 Eylül’e kadar uygulanacak teşvikten yararlanacakların ortalama avantajları ne olacak?”
Ercan Tezer cevapladı: “15 Haziran’dan önce araç alanlar normal vergili fiyata göre yaklaşık yüzde 14 dolayında daha düşük ödeme yapıyorlardı. 16 Haziran’dan 30 Eylül’e kadar uygulanacak vergi teşvikiyle bu indirim oranı yüze 7 dolayına düşüyor.”
Daha önceki vergi teşvikiyle 1600 cc’den küçük motoru olan araçlardaki yüzde 37 oranındaki vergi, önceki teşvik kararıyla yüzde 18’ye indirilmişti. Yeni teşvik kararıyla 16 Haziran’dan itibaren yüzde 18’lik vergi yüzde 27’e yükseltildi.
Hafif ticari araçlarda yüzde 10 olan vergi yüzde 1’e indirilmişti. 30 Eylül’e kadar bu araçları alanlar yüzde 3 vergi
Sayın Babacan açıkladı. Bundan böyle, Türkiye’deki bankalar (yerlisiyle, yabancısıyla) isteyen şirkete döviz kredisi verebilecek. Dövizle borçlanmada vade 1 yıldan az ve de en düşük kredi miktarı 5 milyon dolardan az olamayacak.
Bundan sonra neler olabileceğini belirtmeden, bundan önce neler olduğunu özetleyeyim.
Bugüne kadar şirketler çok büyük ölçüde, yurtdışından döviz kredisi kullandı. Şirketler acaba neden “büyük ölçüde” döviz kredisi kullandı.
- Yurtiçindeki bankalar her isteyen şirkete döviz kredisi veremiyordu. İhracat geliri olması şartı aranıyordu. Vade de 18 ayla sınırlıydı.
Dövizle borçlanmak zor
- İsteyen şirket (döviz geliri olsun olmasın) yurtdışından farklı kaynaklardan döviz kredisi bulabiliyordu.
Bugün (haddimi aşarak ve de saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olduğumu unutarak) işadamlarına “ekonomik krizi” kazasız belasız veya en az zarar ile atlatabilmeleri için ‘öğüt’lerimi özetleyeceğim.
Ben bu öğütleri 1994 krizi sırasında yazıya dökmüştüm. Genç işadamlarımızdan Twigy firmasının sahibi Sinan Öncel, 15 yıl önce yayımlanan yazıyı kesmiş. Ve kriz oldukça çoğaltarak dostlarına dağıtırmış. Sinan Öncel geçen gün bu yazımı hatırlattı. Ben de Haslet Soyöz’den yazıyı çizimlerle cazip hale getirmesini rica ettim.
“Zenginin malı senin kalemini neden yoruyor? Neden seni bu kadar ilgilendiriyor?” diye sormayınız... Bir ülkede ne kadar çok işadamı var ise, bu iş adamları ne kadar çok başarılı olur ise, o kadar çok yatırım yapılır, o kadar çok işyeri, iş kapısı açılır. O kadar çok insan iş bulur, aş bulur. O kadar çok üretim yapılır, ülke o kadar çok kalkınır.
Ben işadamı değilim. Ücretle çalışıyorum... Benim yaşamımı sürdürebilmem
Başbakan Sayın R. T. Erdoğan “IMF olmazsa biz ölecek miyiz ?” dedi (Milliyet Ekonomi, 12 Haziran 2009, Sayfa 8)
IMF olmazsa biz ölmeyiz... Üreterek yaşamayı öğrenir, insanca yaşamaya başlarız.
(Ön açıklama: Ulusalcılık yapmıyorum. Yabancı sermaye düşmanlığı yapmıyorum. IMF düşmanlığı yapmıyorum. Üreterek, IMF’siz de yaşanabileceğını anlatmak için bunları yazıyorum.)
IMF ile ilk defa 1961 yılında anlaşma imzaladık. 48 yılda 19 defa masaya oturduk. Eğer bugün geldiğimiz çizgiden memnun isek mesele yok... Bir defa daha masaya oturalım.
IMF ile anlaşma imzalarken “içeriği” (içinde yer alan maddelerin şöyle veya böyle olması) önemli değil. Ülkenin (Türkiye’nin) IMF anlaşmasından beklentileri önemli. Türkiye IMF ile neden anlaşma imzalamak istiyor?
- Bir darboğaz var. Bu darboğazdan geçmek, bir daha ele güne muhtaç olmamak için geçici süre destek mi arıyor?
- Yoksa, “Böyle geldi, böyle gider... Alalım elin parasını... Üretecek yerde, yan gelip yatalım...
Türkiye olarak dövizde ele güne muhtaç olmamayı göze alabiliyorsak, IMF direktifleri yerine kendi üretim ve kalkınma stratejimizi uygularsak, IMF’ye gerek yoktur
Başbakan Sayın R. T. Erdoğan, “Mecbur değiliz ki... IMF olmazsa biz ölecek miyiz?” dedi (Milliyet Ekonomi, 12 Haziran 2009, sayfa 8).
IMF olmazsa ölmeyiz.
Ama önce yolumuzu belirlememiz şart:
- IMF ile mi, yoksa IMF’siz mi yolumuza devam edeceğiz?
Eğer radikal bir karar vereceksek,
- IMF’siz yola devam kararı alalım. Ama bunun da faturasını bilerek, gereken hazırlıkları yapalım.
Ekonomideki göstergelere göre dipten yukarıya yavaş yavaş çıkış başladı. En kötü günler bitti. Ancak krizden önceki güzel günlere hemen dönmeyi beklememek gerek
İşler düzelmeye başladı. Tabii ki krizden önceki güzel günlere belki uzun yıllar ulaşamayacağız, işlerini kaybedenler, iş arayanlar hemen iş bulamayacak, geliri düşenlerin geliri artmayacak ama görülen o ki, kriz sonucu ekonomi ineceği noktaya kadar indi. En kötü günler bitti.
Göstergelere göre, dipten yukarıya yavaş yavaş çıkış başladı. Bu hem halkımızın hem üreticinin sevineceği bir gelişmedir.
Tüketicinin güveni artıyor
Tüketici Güven Endeksi’nin 100’den büyük olması, tüketicinin iyimserliğini gösterir: Endeks 100’den aşağı indikçe güven ve iyimserlik düşüyor demektir. Güven düşünce insanlar paraları olsa da harcamaz.
İnsanlar para harcamayınca iç talep düşer. İç talep düşünce üretim düşer. Üretim düşünce işsizlik artar. Fakirlik artar.
Sayın R. T. Erdoğan, atv’deki söyleşisinde, “Hiçbir zaman IMF’nin emrinde değiliz. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın özerkliğini kabul edemeyiz” demiş.
Gelir İdaresi Başkanlığı vergi denetimi yapar, vergi toplar. Maliye Bakanlığı’nda eski yıllarda dolaylı ve dolaysız vergilerin toplanmasından sorumlu birimler ayrı ayrıydı. 1946 yılında Gelirler Genel Müdürlüğü kuruldu. Tüm vergi toplama işi ve denetim sorumluluğu bu genel müdürlüğün şemsiyesi altında toplandı.
2005 yılında (Rekabet Kurumu, Enerji Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, BDDK gibi) bağımsız kurumlar kurulurken Gelirler Genel Müdürlüğü’nün de bağımsız bir kurum olması öngörüldü. Adı değiştirildi. Gelir İdaresi Başkanlığı oldu. Ama bağımsız olamadı.
Gelir İdaresi Başkanlığı Maliye Bakanı’na bağlı. Dolayısıyla hükümetin emrinde bir kamu kurumudur. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Maliye’nin, hükümetin emrinde olmasının sakıncası şudur: Hükümet ve Maliye Bakanlığı, denetim yetki ve gücünü politik nedenlerle kullanabilir.
Pol
KAYSERİ
Kayseri‘nin üretime dönük serbest bölgesinde, iletişim hatlarında kullanılan alüminyum kablo ve çelik halat üreten Coreal’ın fabrikasındayım. Üretimin yüzde 100’ü ihraç ediliyor. Genel Müdür Atalay Kılıç (ODTÜ) anlatıyor: Şu anda 110 kişiyiz. Tesis 3 vardiya çalışıyor. Geçen yıl ihracatımız 47 milyon dolardı. Bu yıl krize rağmen daha fazla döviz geliri sağlarız.
Gene serbest bölgede kurulu olan ve sadece ihracat için madeni mobilya üreten Gürkan‘ın fabrikasında Genel Müdür Mehmet İlgü anlatıyor: “Son zamanlarda endüstriyel ortamlarda kullanılacak ürünlere ağırlık verdik. İhracat elemanlarımız Avrupa dışındaki pazarlara yöneldi. Pazarlamayı Avrupa üzerinden gerçekleştirmek için Almanya’da bir şirket kurduk. Bazı eşyaların montajı orada yapılıyor. Geçen yıl 39 milyon dolar ihracat yapmıştık. Bu yıl da krize rağmen o kadar yaparız.”
Bu fabrikalar Kayseri Ankara Yolu’nun 15’inci kilometresinde, bundan on yıl önce faaliyete