Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sayın R. T. Erdoğan, atv’deki söyleşisinde, “Hiçbir zaman IMF’nin emrinde değiliz. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın özerkliğini kabul edemeyiz” demiş.
Gelir İdaresi Başkanlığı vergi denetimi yapar, vergi toplar. Maliye Bakanlığı’nda eski yıllarda dolaylı ve dolaysız vergilerin toplanmasından sorumlu birimler ayrı ayrıydı. 1946 yılında Gelirler Genel Müdürlüğü kuruldu. Tüm vergi toplama işi ve denetim sorumluluğu bu genel müdürlüğün şemsiyesi altında toplandı.
2005 yılında (Rekabet Kurumu, Enerji Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, BDDK gibi) bağımsız kurumlar kurulurken Gelirler Genel Müdürlüğü’nün de bağımsız bir kurum olması öngörüldü. Adı değiştirildi. Gelir İdaresi Başkanlığı oldu. Ama bağımsız olamadı.
Gelir İdaresi Başkanlığı Maliye Bakanı’na bağlı. Dolayısıyla hükümetin emrinde bir kamu kurumudur. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Maliye’nin, hükümetin emrinde olmasının sakıncası şudur: Hükümet ve Maliye Bakanlığı, denetim yetki ve gücünü politik nedenlerle kullanabilir.
Politik nedenlerle bazı vergi mükelleflerine kolaylık, bazılarına zorluk çıkarılabilir. Bağımsız bir Gelir İdaresi Başkanlığı politik etkilerden kurtulmuş olur.

4 farklı denetim birimi var
Maliye müfettişlerinin Maliye Teftiş Kurulu, hesap uzmanlarının Hesap Uzmanları Kurulu Maliye Bakanı’na bağlı durumda. (Vergi denetiminde görevlendirilen hesap uzmanı sayısının 300, maliye müfettişi sayısının 100 dolayında olduğu belirtiliyor.)
Gelirler İdaresi Başkanlığı’na bağlı 2 denetim örgütü var:
1) Gelirler Kontrolörleri Başkanlığı’na bağlı gelirler kontrolörleri (350 dolayında). Bunlar İstanbul Ankara, İzmir ve Adana’da konuşlanmış durumda.
2) 29 ilin vergi dairesi başkanına bağlı vergi denetmenleri (2.800 dolayında).
Bizde eskiden bu yana kemikleşmiş (alışkanlık/uygulama/endişe, her ne denirse denilsin) bir gerçek var: Hükümet, Maliye Bakanlığı belli mükellefler için özel denetim isterse, mükellefi denetleyen kamu görevlilerinden mutlaka bir eksik/hata/kaçak bulmaları beklenir. Bulunur da. Çünkü vergi uygulamasında belirsiz, yani tartışmalı ve bu nedenle yoruma açık birçok konu vardır.
Mükellef denetim sonucuna itiraz etmeye kalkarsa ya yargıda uzun süre emek/para/vakit yitirir. Kaybederse enflasyon oranının çok üzerinde gecikme faizi öder (Şimdilerde aylık yüzde 2.5). Bu riskleri almamak isteyen uzlaşmaya oturmak zorunda kalır.
Bu nedenle, vergi denetimi dışında bırakılarak bazı mükelleflerin ödüllendirilmesi, vergi denetiminin bilerek/bilmeyerek yanlış uygulanmasıyla bazı mükelleflerin (suçsuz iken) cezalandırılması mümkündür.

‘Nereden Buldun’
Türkiye’de vergi kaybı/kaçağı çoktur. Bu nedenle, kamu yeterince vergi toplayamamaktadır. Verginin tabana yayılması için, belli meslek gruplarında, belli sektörlerde daha farklı ve sıkı vergi denetimine ihtiyaç vardır. Bu tür bir uygulama politikacıya önemli oy kaybına yol açabileceğinde. Politikacılar vergi denetimlerinin kayıtdışının tamamını ve belli kesimleri kapsayacak şekilde yaygınlaşmasını istemez. Denetimde sınırlama gücünü ellerinde tutmayı tercih eder.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bağımsız bir idare statüsüne kavuşturulmamasının, bu sistemin içinde olanları da ilgilendiren bir yanı vardır. Gelirler kontrolörleri ve vergi denetim elemanları, eğitim ve deneyimlerine ve de mesailerine karşı, yeterli ücret alamamaktadır. Bağımsız idarelerde görevli aynı sorumlulukları taşıyanlara göre daha düşük ücretle çalışmaktadır. Bu sebeple en verimli çağlarında özel sektöre transfer olmaktadırlar.
Ücret yapılandırması, vergi geliri toplayacak sistemin daha etkin ve güçlü hale getirilmesine imkân sağlayacaktır.
İşte, uzun süredir sürüp giden, Gelir İdaresi Başkanlığı bağımsız olsun mu olmasını tartışmasının arkasında bunlar vardır.