Soru: KDV ve ÖTV indirimi ile binek ve taşıt araçlarının, beyaz ve kahverengi eşyanın ve lüks konutun fiyatı aşağıya çekilince, iç talep canlanır mı? Stoklar erir, ardından üretim harekete geçer mi? Ne ölçüde iyileşme olur?
Cevap: Üretimdeki duraklamanın, işsizlikteki artışın ana nedeni talepteki daralmadır. Talep (1) İç talep, (2) Dış talep ihracat olarak ikiye ayrılır. Dış talepte iyileşme kontrolümüz dışında. Bizim toplam talebimizde iç talebin ağırlığı büyük. İç talebi harekete geçirmeye mecburuz.
Soru: Talep neden daralır? İç piyasa neden küçülür?
Cevap: Talep genelde (1) Fiyata duyarlıdır. (2) Gelire duyarlıdır. Fiyatlar ucuzlayınca talep artıyorsa, bu, gelire duyarlılık demektir. Basit anlatımıyla, insanların geliri azaldığı için veya ellerindeki parayı harcamaktan korktukları için talep azalıyorsa, bu, gelire duyarlılık demektir.
Soru: Bizde şimdilerde talep neye duyarlı?
Cevap: Kriz rüzgârının etkisinde üreticiler, satıcılar fiyatları düşürdü. Birçok yerli üretimde, birçok ithal malda fiyatlar maliyetlerin altına indi. Birçok malda döviz girdisi hesabı hâlâ dolar 1.30 TL hesabıyla yapılıyor.
Tüketiciler de bunun farkında. Ama buna rağmen talep daralıyor. Demek ki
2008 Aralık ayından 2009 Aralık ayına, 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusumuz bir yılda 764 bin artmış, 50 milyon 339 bin olmuş.
- Bu nüfusun 24 milyon 9 bini işgücü (çalışabilir ve çalışmaya istekli ve hazır) nüfus tanımına giriyor.
- Bunların da 20 milyon 736 bini aralık ayı itibariyle bir işte (ücretli veya ücretsiz) çalışabiliyor. (Bir yılda çalışan sayısı 293 bin artmış.)
- Ama çalışmaya hazır, iş arayan işsiz sayısı bir yılda 838 bin artmış. 3 milyon 274 bine ulaşmış. (İşsizlik oranı çalışmaya hazır nüfustan iş bulamayanların oranı- 2007 Aralık’ta yüzde 10.6 iken, 2009 Aralık’ta yüzde 13.6’ya ulaşmış.)
Sanayide işsizlik artıyor
Bu tablo ülkedeki işsizliğin genel görünümünü veriyor.
Başbakan’ın açıkladığı KDV ve ÖTV indirimlerinin ‘reel’ değil, ‘moral’ etkisi görülecektir.
n ‘Moral’ etki denilen şey şudur: Kriz rüzgârları esmeye başladığından bu yana iş çevreleri hükümetden devamlı olarak KDV ve ÖTV indirimi istiyor. Bu nedenle tüketici KDV ve ÖTV indirimi bekleyişine sokuldu. Vergi indirimi bekleyenler, alacakları malı alamaz oldu.
Vergi indiriminin hangi mallarda ve ölçüde ve ne süreyle olacağının açıklığa kavuşması sonucu, parası olan ve harcamaya niyeti olanlar harekete geçecektir. Bu da talepte belli ölçüde artışa yol açacaktır.
Piyasada az da olsa hareketin başlaması, önce toptancı ve perakendeci tüccarda, sonra üreticide morallerin az da olsa düzelmesine imkân verecektir.
Kriz döneminde ‘moral’ düzelmesi, geleceğe daha iyimser bakmaya, harcama kararlarında daha cesur davranışlara yol açar.
Vergiyi satıcılar üstleniyordu
- ‘Reel’ etki denilen şey şudur: Hükümet KDV ve ÖTV oranlarını indirmeden otomotiv, beyaz ve kahverengi eşya, konut sektörlerinde, ellerindeki stoğu eritme arayışında olan firmalar, KDV ve ÖTV yükünü kaldırmışlar (üzerlerine almışlar) idi. Hemen her üretici firma ve pazarlama kuruluşları medya ilanlarında ‘KDV ve ÖTV’yi kendilerinin
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne (İBB) başkan olmak kolay değil. Önce seçim yarışı zorlu. Seçildikten sonra ise başkanın sorunlulukları büyük. Başkan, o 12 milyon insanın derdini sırtlanacak. Ne kadar çabalasa insanları mutlu edemeyecek. İnsanlar daha fazlasını isteyecek. İBB başkanı acaba ne yapar? İBB acaba ne büyüklükte bir belediye?
İBB’nin internet sitesinde verilen bilgilere göre, İBB’nin hizmet alanı 5.343 km2 alanı kapsıyor. Hizmet alanının yüzde 65’i Avrupa yakasında, yüzde 35’i Asya yakasında, İBB’nin gider bütçesi 2008 yılında 5.4 milyar TL. Gelir Bütçesi 4.4 milyar TL. 1 milyar TL açık borçlanma ile karşılanıyor. 100 Milyon TL içeriden, 900 milyon TL dışarıdan borçlanılıyor. Bütçede personel harcamalarına ayrılan para 500 milyon TL. Yatırım bütçesi 3.3 milyar TL. Açık anlatımıyla toprağı,nüfusu ve bütçesi ile İBB, küçük Avrupa devletlerinden daha büyük bir “devlet”.
İstanbul küçük bir devlet
İBB’nin 2008 yılı harcama bütçesi 5.4 milyar TL. Gelir bütçesi 4.4 milyar TL ama, bütçe dışı gelir ve harcama imkânına sahip. Çünkü İBB’nin 2 bağımsız bütçesi, idaresi (İSKİ ve İETT) ve 23 BİT’i var. BİT demek “Belediye İktisadi Teşekkülü” demek. BİT’ler anonim şirket
Ordu (A.A) - 11.03.2009 - Adem Kadam bildiriyor AKP Genel Başkanı, Başbakan Erdoğan, “büyük işverenlerin, bankaların zor durumda” olduğunun söylendiğini ifade ederek, “Hiç kimse zor durumda değil kardeşlerim. Gerçekler başka, bakmayın. Bunlar alışmışlar hükümetleri köşeye sıkıştırarak oralardan nemalanmaya. Tabii şimdi diyorlar ki IMF ile anlaşsınlar da bu para gelsin, bankalara servis yapılsın” dedi.
Türkiye ve Ordu’nun, büyüklüğüne yaraşır bir karar vereceğini, “İstikrara, ekonomik kalkınmaya devam” diyeceğini belirten Erdoğan, “İşimiz hizmet, gücümüz millet. Mesele bu” diye konuştu.
Uzmanlık alanlarının belediyecilik olduğunu ifade eden Erdoğan, “Takım oyunu gibidir. Yerelde güçlü olacaksın, merkezde güçlü olacaksın. Ne kadar güçlü olursan inanıyorum ki hizmet o kadar da farklı olacaktır” ifadesini kullandı.
Sayın Erdoğan ya yanlış değerlemeler yapıyor, ya da bilerek gerçeği çarpıtıyor..
İşverensiz ekonomi olmaz
Eğer Türkiye’de ekonomik sistemi değiştireceksek, yeni bir devletleştirme hareketiyle belli büyüklüğün üzerindeki tüm özel sektör işletmelerine ve de tüm bankalara devlet el koyacaksak, Sayın Erdoğan doğru yolda yürümektedir. Özel sektörde büyük
Hükümet 2008 yılı büyüme oranını düzeltecekmiş. 2008 yılında ekonominin yüzde 4 büyüyeceği varsayılmıştı. Şimdi anlaşılan o dur ki, sıfır büyümeye razı olacağız.
Milli gelir belli bir dönemde ülkede üretilen mal ve hizmetlerim (katma) değeri toplamıdır.
Milli gelir cari fiyatla (o yılın fiyatıyla) hesaplanır. Sonra cari döviz kuruyla (o yılın ortalama dolar fiyatıyla) dolara dönüştürülür. Enflasyon şişkinliği alınarak da sabit fiyatla büyüme oranı bulunur.
2007 yılı milli geliri cari fiyatla 856 milyar dolardı. 2008 yılında hiç büyümesek (ekonomi sıfır büyümüş olsa) yüzde 10 oranındaki enflasyon nedeniyle, 2008 yılı milli geliri cari fiyatla (856x1.10=940) milyar TL olarak açıklanacak. DPT’nin hesaplamalarına göre, 2008 yılı ortalama dolar fiyatı 1.2996 TL’dir. Cari fiyatla hesaplanan milli gelir rakamını bu dolar fiyatıyla dolara çevirirsek (940: 1.299=723) milli gelirin dolarla karşılığı 723 milyar dolara yükselmiş olacak. 2007 yılı milli geliri dolar olarak 658 milyar dolardı.
Açık anlatımıyla, sabit fiyatla sıfır artan milli gelir, dolar olarak (723:658=9.8) yaklaşık yüzde 10 dolayında büyümüş görüntüsü verecek.
Ekonomi sabit fiyatla sıfır büyüdüğü halde 2007 yılında
Anadolu halkı ihtiyaç nedeniyle altın birikimlerini satıyor. Son altı aydır Anadolu’dan İstanbul’a her gün 1 ton, 1.5 ton hurda altın geliyor. Bu altınlar külçe haline getirilerek yurtdışına satılıyor.
Anadolu halkının altın birikimlerini satmasının nedeni, Anadolu’da üretimin durması. Üretim durmasa ve Anadolu halkı üretimini sürdürebilse, ürettiği malın gelirini cebine koyabilse altınını satar mı?
Anadolu’da hem tarımda hem de imalat sanayiinde üretim geriledi. Hatta durdu.
İmalat sanayiinde üretimin gerilemesinin ve durmasının ana nedeni kriz rüzgârı. Fakat tarımda üretim kriz rüzgârından önce gerilemeye başlamıştı. Hayvancılığı, hububat üretimini, meyve ve sebze üretimini önemsemez olduk. Üretici para kazanamayınca üretemez oldu. Tarım geliri azaldı.
Son yıllarda Anadolu’da imalat sanayiinde önemli gelişmeler oldu. KOBİ diye adlandırılan küçük ve orta ölçekli işletmelerde önemli yatırımlar gerçekleştirildi. KOBİ’ler, iç piyasa yanında ihracata yöneldi. Bankaların da teşviğiyle KOBİ sahipleri önemli büyüklüklerde kredi kullandı. Borçlanarak yatırım yaptı.
Üretim durdu
Anadolu’dan her gün İstanbul’a 1-1.5 ton altın geliyor. Bu, Anadolu halkının varlıklarını elden çıkarmak zorunda kalması demektir. İstanbul’a gelen altınların, yurtdışına satılması, Türkiye’nin varlıklarının erimeye devam etmesi demek.
Anadolu’dan gelen 1 ton, 1.5 ton altını kimler satıyor? Anadolu’daki analarımız, bacılarımız satıyor. Altın, Anadolu insanının en önemli varlığıdır. Bizim Anadolu ailelerimiz küçük birikimlerini genelde altına bağlarlar. Büyük birikimleriyle tarla alırlar, ev yaptırırlar. Anadolu’da altın önce kadının sonra ailenin en önemli varlığıdır. En son elden çıkarılması düşünülen varlığıdır.
Altın özellikle Anadolu kadını için çok değerlidir. Ana güvence kaynağıdır. Çok çok mecbur kalmadıkça satmaz. Anadolu kadını sadece kocası ve aile efradı büyük bir sorunla karşılaşırsa bileziğini, altınını bozdurur.
Şimdilere kadar her yıl Türkiye’ye kanuni yollardan 200-250 bin ton altın giriyordu. Giren altının önemli bölümü cumhuriyet altını, reşat altını, beşibiyerde olarak veya bilezik olarak Anadolu’ya gidiyordu.
Anadolu insanı yıllık birikimlerini bu altına bağlıyor böylece varlığı artıyordu.
Son altı aydır tersine bir altın trafiği var. Anadolu halkı altın