IMF'ciler hükümeti sıkıştırıyor

20 Mart 2007

Olayların içinden Hükümet seçim öncesi elektrik ve doğalgaz zamlarını erteledi. Bu nedenle enerji kurumları zarar ediyor. Bu kurumların kâr etmeleri ve de kârı "faiz dışı fazla hesabına" aktarmaları, faiz ödemelerine katkıda bulunmaları isteniyor. (Hükümet elektriğe, gaza bir an önce zam yapmalı.) Hükümetler 2000'den bu yana IMF'nin her istediğini yaptı. Ama IMF'nin istekleri bitmiyor. Seçim öncesi gelen IMF heyeti hükümeti sıkıştırıyor. Hükümetin önüne yeni istek listeleri koyuyor. Sosyal güvenlik reformu adı altında, "Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur" için yapılan düzenleme Anayasa Mahkemesi'nin kararı sonucu uygulanamaz hale geldi. Bunun için TBMM'den yeni bir kanun çıkarılması gerekiyor. Hükümet seçim öncesi bu konuyu gündeme getirmek istemiyor. (Hükümet seçim öncesi sosyal güvenlik reformu kanununu TBMM'den geçirmeli.)Bankalar büyük ölçüde dövizle borçlanarak kredi hacmini genişletiyor. Bankaların ve özel sektörün dövizle borçlanması kur riskini büyütüyor. Küresel piyasalarda huzursuzluk var. (Hükümet bankaların dövizle ölçüsüz biçimde borçlanmalarını sınırlayacak tedbirler almalı.)Geri kalmış illerde sanayileşmenin teşviki uygulamasının sınırı genişletildi. Bu teşvikler

Yazının Devamı

Halkımız konut ve ihtiyaç için borçlanıyor

19 Mart 2007

Otomobil kredisi kullanabilecekler kullandı. Talep kesildi. Kredi kartlarında ise limit sorunu nedeniyle borçlanma hızı yavaşladı.Şimdilerde halkımız ev satın almak için borçlanıyor. İhtiyaç kredisi kullanıyor. Geçen yılın mart ayından bu yılın mart ayına kadarki 12 aylık dönemde, halkımızın mevduat bankalarındaki tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 19 milyar YTL (yüzde 38 oranında) artarak 68.5 milyar YTL'ye yükseldi.Mevduat bankalarının 2007 yılı mart ayı başında YTL kredileri toplamı 150 milyar YTL. Demek ki mevduat bankalarımızın toplam YTL kredilerinin yüzde 45'ini tüketici kredileri oluşturuyor.Dolaylı olarak tüketici kredisinin de reel sektöre yarar sağladığı söylenebilir ama, yatırım ve üretimi kredilendirmesi beklenen banka sisteminin kredi imkânlarının yaklaşık yarısını tüketim finansmanına yönlendirmesi de önemli bir gelişmedir. Bankalar tüketici kredisi vermeye başladıktan sonra halkımız otomobil satın almak için borçlanıyordu. O arada kredi kartıyla borçlanma çılgınlığı başladı. Gelişmiş ekonomilerde, tüketici kredilerinin milli gelire oranı bizdekinden çok daha fazladır. Ama o ülkelerde toplam kredi büyüklüğünün yarıya yakın kısmını tüketici kredileri teşkil

Yazının Devamı

Devlet fidanlıkları müteahhitlerden (şimdilik) kurtuldu

18 Mart 2007

Fidanlıkların yap-satçı müteahhitlere gideceğini gören Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği", yürütmenin durdurulması ve kararın iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açtı.Dava sonuçlanıncaya kadar 7 fidanlık satıldı. (1) Kayseri fidanlığı, konut yapılmak üzere Toptan Gıdacılar Toplu Konut kooperatifine, (2) İstanbul Alemdağ fidanlığı, konut yapılmak üzere TOKİ'ye satıldı. (3) Kütahya fidanlığının üçte biri konut yapacaklara satıldı. Kalanı park ve ortak kullanıma ayrıldı. (4) Sivas fidanlığı Özel İdare'ye, (5) Ankara fidanlığı Odalar Borsalar Birliği'ne satıldı. (6) Konya fidanlığı, inşaat yapılmak üzere Jandarma'ya ve Karatay Belediyesi'ne verildi. (7) Kırşehir fidanlığı Adalet Bakanlığı'na satıldı. Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 yılında, 39 devlet orman fidanlığının kapatılmasına ve arazilerinin (fidanlık olarak kullanılma şartı aranmaksızın) özel kişi ve kuruluşlara satılmasına karar verdi. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın kapatma gerekçesinde ise "kapatılan devlet fidanlıklarının, fidan üreticisi özel sektör tarafından ülke yararına daha iyi değerlendirileceği" belirtiliyordu.Ne iyi ki, İdare Mahkemesi yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Bu karar üzerine

Yazının Devamı

ABD'de konut alanlar yüksek faizi ödeyemiyor

17 Mart 2007

ABD'de ev kredisinin 2 farklı faizi var. Biri "sabit faiz", diğeri "değişken faiz." Sabit faiz kredi süresince değişmiyor. Değişken faiz belli bir süre (örneğin 1 yıl sonra) piyasadaki faiz oranına göre artıyor, eksiliyor.Faizin düşük olduğu dönemlerde "değişken faiz" insanların hoşuna gidiyor. Değişken faizi kabul edenler faizin uzun süre yükselmeyeceğini ve hatta daha da gerileyeceğini tahmin ediyor.Konut kredilerinin "sabit faiz"i ise her zaman için değişken faizin üzerinde oluyor. Çünkü kredi verenler, ileride faizin yükselebileceğini dikkate alarak, 10-20-30 yıllık bağlantıları, güncel düşük faize değil, uzun vadeli hesaba dayandırıyor.Açık anlatımıyla, "değişken faiz" ile 10-20-30 yıllık kredi almak, bir çeşit kumar oynamaya benziyor. ABD'de faiz oranları düştüğünde, alt ve orta gelir grubunun ev talebi artıyor. Evi olmayanlar ev sahibi olmak için, evi olanlar daha iyi bir eve geçmek için krediyle ev arayışına başlayınca, ev piyasası canlanıyor. Ev fiyatları balon yapıyor. Konut kredisi alanların bir başka kumarı da konut fiyatlarının devamlı yükseleceği konusundaki tahminleri. Bu kumarı oynayanlar iki şeye güveniyor. (1) Ev fiyatları yükselirse, evi satar, para kazanırız.

Yazının Devamı

6.6 milyar dolarlık ilaç tüketiyoruz

16 Mart 2007

Satılan ilaçların sadece yüzde 55'i Türkiye'de üretildi. Yerli olarak üretilen ilaçların içindeki girdinin tamamına yakını ithal girdi.2006 yılında tüketilen ilaçların parasının yüzde 80'ini devlet (SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, MSB, TBMM ve diğer kamu kuruluşları) ödedi. Yüzde 20'si halkın cebinden çıktı. Referans ilaç denilen orijinal ilaç, 2-10 yıllık bir araştırma geliştirme süresi ve 250 milyon-1 milyar dolar harcamayla elde edilebiliyor. Bu tür ilaçların 20 yıl patent süresi var. 20 yıl sonra bu ilaçları başka firmalar da üretebiliyor. Bu tür ilaçlara (jenerik/eşdeğer ilaç) deniliyor.Türkiye gibi ülkelerde yerli üreticiler Ar-Ge harcamaları yapamadıklarından genelde eşdeğer ilaç üretiyor. Eşdeğer ilaç referans ilaçla aynı işi görüyor. 2006'da 6.6 milyar dolarlık ilaç tükettik. Kişi başına ilaç tüketimimiz yılda 95 dolar. Bu ilaçların yüzde 60'ını çokuluslu şirketler, yüzde 40'ını Türk şirketleri sattı. Referans ilacın maliyetinde Ar-Ge yükü olmadığı için daha ucuza satılıyor. Bu nedenle dünyada referans ilaç pazarı her yıl yüzde 6-9 oranında büyürken, eşdeğer ilaç pazarı yüzde 14-17 oranında büyüme eğiliminde.Türkiye'de 2006 yılında satılan 1.2 milyar kutu ilacın yüzde 51'i

Yazının Devamı

Dövizde geleni tutmaya çalışıyoruz

15 Mart 2007

Bu hareketin arkasında döviz sahiplerinin ve aracı kurumların 2 endişesi vardır: (1) Risk endişesi. Anaparası batmasın. (2) Gelir endişesi. En yüksek getiri nerede ise para orada değerlendirilsin.Burada önemli olan bir nokta daha var: Dalgalanma başlayınca, paralar buhar olmuyor. Yastık altına girmiyor. Bir ülkeden bir başkasına, borsadan çıkarak tahvile, tahvilden çıkarak borsaya gidiyor. Küresel piyasaların "dalgalanması", dünyada döviz hesaplarında hareketin başlaması demek. Dünyada değişen şartlara bakarak aracı kurumlar dövizi riskli ülkelerden başka yere taşır. Bu hareket sonucu bazı ülkelerde hisse senetleri, tahviller nakde çevrilir. Dövizler bir ülkeden öbür ülkeye götürülür. Piyasalar dalgalanınca neden telaşa kapılıyoruz? Çünkü biz ihtiyacımız olan dövizi kazanamıyoruz. Başkalarının dövizini kullanarak ekonomiyi ayakta tutuyoruz. Bu nedenle (1) Gelen dövizin yurtdışına çıkmaması önemli. (2) Yurtdışından ülkeye devamlı olarak şu veya bu şekilde döviz girmesi önemli.(1) Daha önce gelen, her an dışarıya çıkabilecek dövizlere biz "sıcak para" diyoruz. Sıcak para olarak gelen döviz, "yüksek getiri" (faiz, temettü geliri) için geliyor. Ocak ayı sonunda ülkeye bu tür gelen

Yazının Devamı

Yabancılar alışveriş merkezi ve işhanı peşinde

14 Mart 2007

Alışveriş merkezinden alışveriş yapabilmek, iş hanından işyeri kiralayabilmek için halkımızın gelirinin olması gerekir. Gelirin kaynağı üretimdir. Üreteceğiz ki işsizlere iş çıksın. Üreterek satacağız ki cebimize para girsin.Üretmezsek hangi geliri tüketeceğiz? Aldıklarımızın parasını, iş hanlarının kirasını nasıl ödeyeceğiz? Yabancılar alışveriş merkezi ve iş hanı satın almaya başlayınca, önce İstanbul'da, sonra Anadolu'nun hemen her şehrinde alışveriş merkezi yapılmaya ve açılmaya başlandı. Anlaşıldığı kadarıyla, halkımız, mülkiyeti yabancılara ait olan alışveriş merkezlerinde, yabancılar adına açılan mağazalardan, yabancılar tarafından üretilerek Türkiye'ye yollanan ithal mallarını satın alacak. Yabancıların kahvelerini, yemeklerini yiyecek... Böylece hayatımız renklenecek. İki olasılık var :(1) Bizim üretim ve gelir istatistiklerimiz yanlıştır. Devletimiz istihdamı, üretimi, geliri olduğundan az gösteriyor. İşsiz olan, geliri düşük olan kalmadı. Herkesin cebi para dolu. İnsanlar parayı nasıl harcayacaklarını bilemiyor. Yeni alışveriş merkezleri açılsın da giderek para harcayalım diye bekleşiyor.(2) Veya, devletin yayımladığı üretim, işsizlik gelir rakamları doğrudur.

Yazının Devamı

Evinde üretim yapan kadınlar

13 Mart 2007

Defter tutmayacak, vergi beyannamesi doldurmayacak, vergi vermeyecek. Bu işi yaptıran işletmeler için ise, bu gider pusulaları "fatura" olarak kabul edilecek. Bu değişiklik hem evde iş yapan ve yapacak olan kadınlarımız için, hem de tekstil ve giyim sanayiindeki işyerleri için çok önemli bir değişiklik. Günümüzde tekstil ve giyim sanayiinde, turistik eşya sanayiinde, el işçiliği giderek ağırlık kazanıyor. Ev kadınlarının çoğu, çoluk çocuk sorumluluğu nedeniyle evden ayrılarak fabrikada atölyede çalışma imkânı bulamıyor. Birçok işyeri ise, el işçiliği ağırlıklı üretim için kadınları işyerlerinde devamlı çalıştırmak yerine işleri evlere dağıtmayı tercih ediyor. Ev kadınlarımızın evlerinde üretim yapmalarını teşvik eden çok önemli bir kanun değişikliği yapıldı. Oturduğu evde, bir başkası (bir fabrika, bir mağaza) için halı kilim dokuyan, örtü, örgü, dantel, nakış yapan, mantı, börek, pasta yapan kadınlar bunların karşılığında iş yaptıklarından para alırken "gider pusulası" kesecek. Bugüne kadar kadınların evde iş yapmasının, işletmelerin evlere iş dağıtmasının önünde büyük bir engel vardı. Evde üretim yapan kadın kaçak çalışmış oluyordu. Vergi vermediği için fatura kesemiyordu.

Yazının Devamı