Geçmişten bir hikâye anlatayım... Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) uzman olarak çalışıyorum. O yıllar DPT'de az sayıda uzman var. Turgut Özal müsteşarımız. Ordumuz uygun gördü. Başbakanlık'tan Süleyman Bey'i "yolladılar", Nihat Erim Bey'i "getirdiler". 109'uncu topçu taburunda personel subaylığını yaptığım kumandanım Sadi Koçaş ile Mülkiye'den dostum Atilla Karaosmanoğlu başbakan yardımcısı oldu. Bu önemli değişimler yaşanırken Turgut Özal'ı arayıp soran yok. Turgut Özal huzursuz. Bir sabah gülerek Planlama'daki odama geldi. "Beni ilk defa aradılar. Karaosmanoğlu aradı. Hükümet programı hazırlıklarına yardımcı olman için seni istiyor. Bu bir diyalog başlangıcıdır. Bana da bir görev düşerse yardıma hazırım. Bunu mutlaka söyle" dedi. Bugünlerde gene insanlar "O bizden/ Bu bizden değil" diyerek ayrıma tutuluyor. Âdettendir. Biz insanları "kim olduğuna" göre değil, "kimin adamı olduğuna" bakarak değerlendiririz. O yıllar DPT, Başbakanlık binasının bir bölümünü işgal ediyor. Koridorun sonundaki merdivenden inince Başbakanlık katına ulaşılıyor. Aşağıya indim. Karaosmanoğlu'nun odası ile tuvalet arasındaki odaya iki masa koydular. Birine ben oturdum. Öbürüne Planlama'dan arkadaşımız
Burada arsa büyüklüğünün 2.8 katı kadar kapalı alanı olan bina yapmak imkânı var. Demek ki yapılacak olan binaların her bir metrekaresinin maliyetine arsa parası (8.290:2.8) 2.960 dolar olarak yansıyacak. Demek ki Zorlu grubu yapılan binaların metrekaresini en az 5-6 bin dolar fiyatla satabilecek.Zincirlikuyu çevresinde son yıllarda "çılgın" bir değişim var. Fabrika binaları yıkılıyor. Arsalarına işhanı, rezidans, alışveriş merkezleri yapılıyor. Philips TV fabrikası yıkıldı. Arsasına Metrocity yapıldı. Tekfen ampul fabrikası yıkıldı. Arsası Tekfen Tower oldu. Eczacıbaşı ilaç fabrikası yıkıldı. Kanyon işhanı, alışveriş merkezi ve rezidansı oldu. Novartis ilaç fabrikası yıkıldı. Soyak iş merkezi oluyor.Roche ilaç fabrikasının binasını ve 36 bin m2 arsasını 2004 yılında Bursalı Özdilek grubu 27.5 milyon dolara satın aldı. Metrekaresi 771 dolardı. Zorlu grubu Zincirlikuyu'da üzerinde Karayolları binası bulunan 96.505 m2 arsayı 800 milyon dolara satın aldı. Arsanın 1 metrekaresinin fiyatı 8 bin 290 dolar. 2006 yılında Zorlu grubu Deva ilaç fabrikasının binasını ve 13.500 dönüm arsasını 80.5 milyon dolara satın aldı. Metrekareye 5.962 dolar ödedi.Renault'nun 10.630 m2 arsasını Kazak
15 yaştan yukarı nüfusun yüzde 16.7'si İstanbul'da toplanmış durumda. Türkiye'de toplam istihdamda İstanbul'un payı yüzde 16.5 oranında.İstanbul'da göçler sonucu hem toplam nüfus hem de çalışma çağındaki nüfus artıyor. 2006 yılında tüm ülkede çalışma çağındaki nüfus artışı 842 bin oldu. İstanbul'da ise 2006 yılında çalışma çağındaki nüfus 240 bin artarak 8 milyon 636 bine ulaştı.Çalışma çağındaki nüfus, iş arasın aramasın, işi olsun olmasın, 15 yaşın üzerindeki nüfus demektir.2006 yılında 15 yaşın üzerindeki nüfus artışı 842 bin ama, bunların iş arayanlarının sayısı işgücü sayısı) sadece 211 bindi. 2006 yılı içinde iş arayan sayısı 211 bin artarken, 284 bin kişiye ek iş imkânı yaratıldığı için işsiz sayısı az gerilemiş oldu. Köyde kentte iş bulamayanlar, yaşamdan bunalanlar, yatağı yorganı sırtına alıp İstanbul'a göç ediyor. İstanbul'da iş arıyor, aş arıyor. Yıl içinde tarım kesiminde çalışanların sayısı 405 bin azaldı. Tarımdan bu sayıda insan işsiz kaldı. Buna karşılık, tarım dışında 689 bin kişi iş buldu. Sonuç olarak bir yılda iş sahibi olanların sayısı 284 bin artış gösterdi. Bu rakamlar da tarım kesimindeki olumsuz gelişmenin, tarımda işini kaybedenlere tarım dışı alanlarda
Japon yeninin faizi önceleri sıfırdı. Sonra yüzde 0.25 ve daha sonra da 0.50 oldu. Japon yeni değer kazanmıyor, değer kaybediyordu.Bunu gören Carry Trade'ciler (parayı faizi düşük ülkelerde borçlanıp faizi düşük ülkelere borç vererek paradan para kazananlar) Japonya'dan yenle borçlanarak yeni dolara çeviriyor, bunu da faizde veya borsalarda yüksek getirisi olan kâğıtlara yatırıyordu.Japon yeni borcun vadesi gelince de dolarla (değer yitirmiş) yenleri ucuz ucuz satın alarak borçlarını ödüyor, tekrar yenle borçlanıyorlar, böylece 'saadet zinciri'ni sürdürüyorlardı.Yenin faizinin sıfırdan (yen faizi sıfır iken, Carry Trade'ciler sıfır faizle değil, yüzde 1 dolayında faizle borçlanıyorlardı) 0.50'ye çıkınca, yenle borçlananların kazanç oranları biraz düştü ama, onları endişelendiren, yenin dolar karşısındaki değerinin 120-122'lerden 116'lara yükselmesi oldu.Eskiden 100 yen borçlarını geri ödemek için 82 dolar yetiyordu. Yen değerlenince 100 yeni satın almak için 86 dolar gerekir oldu. Japon yeninin değerlenmesi ne demek? 120-122 yeniyle 1 dolar satın alınabiliyordu. Şimdilerde 116 yenle (daha az yenle) 1 dolar satın alınabiliyor. Bunun kaba anlamı, Japon yeninin yüzde 5 dolayında
Bir zamanlar sokaklarda "Bul karayı, al parayı"cılara rastlanırdı. Bunlar, ikisi kırmızı, biri siyah üç oyun kâğıdını kullanarak saf ve bakir insanların cebinden para tırtıklarlardı.Günümüzde bu işler kurumsallaştı. Para tırtıklama işini artık "Bul karayı, al parayı"cılar değil, bu iş için kurulmuş müesseseler yapıyor. Hem de bu iş artık "küresel bazda" yapılıyor. Oyunun adına İngilizce "Cary Trade" deniliyor.Para tırtıklamada artık üçkâğıtçıların kullandığı "oyun kâğıtları" yerine "faiz" kullanılıyor."Carry Trade" oyununda yüksek faizi göze alarak oyuna katılanların ya aklı yok, ya çok saflar ya da zaten kaybedeceklerini kaybetmişler demektir. IMF Başkanı Rato, "Japon yeni üzerinden kâr etmek isteyen 'Carry Trade'ciler Türkiye ve Brezilya'ya gidiyor. Bu tehlikeli bir gelişme. Sonuçta küresel dengesizlikleri derinleştirecek döviz hareketlerine yol açabilir" dedi. Nedir bu "Carry Trade" denilen şey? Çünkü, "bul karayı, al parayı" oyununda olduğu gibi, bu oyunda da yüksek faizi oyuna sürenlerin hiçbir şekilde kazanma şansları yok. Oyuna girerken ne kadar kaybedecekleri belli.Oyun şöyle oynanıyor: ("Mesela" diye anlatmıyorum. Gerçek rakamları arz ediyorum). İngiltere'nin Londra
Piyasaları neden toz ve duman kapladı. Sayın okuyucularıma olan biteni kısaca özetleyeyim.Salı günü Çin borsasında bir günde yüzde 8.84 oranındaki gerileme, ABD'de dayanıklı mal satışlarının ocak ayında yüzde 7.8 oranında azaldığının açıklanması, dünya piyasalarında huzursuzluğa neden oldu.Bazı ülkelerde borsalarda fiyatların gerilemesi tek başına piyasaları huzursuz etmeye yeter. Salı günü birçok ülkede borsalarda fiyatlar geriledi.Bizde borsadaki fiyat gerilemesine ek olarak döviz fiyatı ile tahvil ve bono faiz oranları da yükseldi. Dün saat 17.30'da bankacı dostumu aradım. "Durum nedir?" diye sordum. "Bilgisayar ekranının başında dünya piyasalarını izliyoruz. Toz ve dumanın dağılmasını bekliyoruz. Ortalık biraz durulsun. O zaman neyin ne olduğu, bizim de ne yapmamız gerekeceği belli olacak" dedi. Piyasaların dalgalanması ne demektir? Dünyada yüzer gezer paranın miktarı arttı. Bazı ülkeler kazandıkları paranın tamamını harcayamıyor. Paraları birikiyor. Bazı ülkeler ise kazandığından fazla harcıyor. Açıklarını kapatmak için para peşinde koşuyor.Parası olan ülkelerden parası olmayan ülkelere doğru bir para akımı var. Parası olanlar, parası olmayan ülkeye para akıtırken üç noktaya
Bursa'daki yabancı sermayeli şirketler, gerçek anlamda "üretmeye" gelen, yatırım yapan. istihdam sağlayan, ihracata önem veren şirketler. Açık anlatımla, "gelmesini beklediğimiz, özlediğimiz tür yabancı sermaye." Bu yabancı sermayeli şirketlerin 78'i 1980-2000 arasında, çoğu son 6 yıl içinde kurulmuş. Bursa'da ilk yabancı sermaye yatırımlarını 1968 yılında yapan 3 şirket Coats (Santral) İplik Sanayi, Pirelli Kablo Sanayi ve Oyak Renault Otomobil Fabrikası. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO), Bursa'daki yabancı sermayenin envanterini yaptırdı. Bu çalışma "Bursa'nın Yabancı Yüzü" başlığıyla yayımlandı. Bursa'da 28 farklı ülkeden gelen toplam 197 yabancı sermayeli şirket faaliyet gösteriyor. Bunların 66'sı yüzde yüz yabancı sermayeli şirket. Şimdilerde Bursa'nın il nüfusu 2.5 milyon, kent nüfusu 1.5 milyon dolayında. 1880-1900 yıllarında Bursa'nın nüfusu 100 bin, nüfusun 52 bini Müslüman, 30 bini Rum ve Ermeni, 18 bini Yahudi imiş. 1915 sayımına göre Bursa'da 41 ipek imalathanesi varmış. Bunların 6'sı Türklere, 35'i gayrimüslimlere aitmiş. Cumhuriyet döneminde Bursa'ya ilk sanayi yatırımlarını devlet yaptı. 1925'te İpek-İş'in, 1938'de Merinos'un temelini Mustafa Kemal attı.
Acaba "Elin adamı Türkiye'ye milyarlarca doları neden getiriyor?" Elin adamı bizim kara gözümüze, kara kaşımıza mı hayran? "Biz yemedik, biriktirdik. Alın bu paraları siz yiyin, bitirin" diye mi milyarlarca doları gönderiyor? Hayır. "Yüksek faiz almak için" gönderiyor. Çünkü, Türkiye şimdilerde dolara en yüksek faizi veren ülke.Kısa vadeli bonolara yüksek faiz veriyorduk. Sanki bu yetmiyormuş gibi şimdi de 5 yıl vadeli "ballı-börek" tahvillerle borçlanmaya başladık. Geçen hafta Hazine tarafından çıkarılan, yabancıların satın alma kuyruğunda birbirini ezdikleri "enflasyona endeksli tahvil"in ne olduğunu bizim halkımız pek fark edemedi.Halkımız bu "enflasyona endeksli" tahvilin faziletini fark etse, küçük, büyük tasarruflarını bu tahvile bağlar. Devlet Bakanımız Ali Babacan, geçen cuma yaptığı konuşmalarda "Elin adamı seçim dinlemiyor, milyarlarca dolar getiriyor. Yabancıların Türkiye'de 68 milyar dolarlık portföy yatırımı (tahvile-bonoya-borsaya bağladıkları para) var" dedi. "Enflasyona endeksli" tahvil tasarrufları ve de yıllık faizi sadece enflasyona karşı korumuyor. Devalüasyona karşı da koruyor. Halkımız , "enflasyon karşısında ana para erir, devalüasyon olursa param pul olur