<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Trabzon uçağında yanımdaki koltukta AKP'nin Bayburt-Arpalı beldesi belediye başkan adayı Sadi Terzi oturuyordu. Arpalı beldesi Bayburt'a 20 km., Trabzon'a 165 km. uzaklıkta. 1550 rakımlı eski bir yerleşim bölgesi. Ermeniler yaşarken adı "Liv" imiş. Şimdilerde 2 bin 700 nüfusu, 1658 seçmeni var. Eski başkan MHP'li Korhan Karahan.
Sadi Terzi'ye nasıl AKP belediye başkan adayı olduğunu sordum. "Bizde başkan adayları 5 elekten geçer" dedi ve anlattı. "Birinci süzgeç 'temayül', ikinci süzgeç 'kamuoyu' yoklamaları. Üçüncü süzgeç 'merkez ilçe', dördüncü süzgeç 'il yürütme kurulu' değerlendirmesi. Nihayet son süzgeç milletvekillerinin değerlendirmesi. İlçe ve il başkan adayları ise Ankara'da belirleniyor" dedi.
Köylerde silah yarışı
Belde başkan adayları 500 milyon, ilçe başkan adayları 1 milyar, il başkan adayları 5 milyar, büyükşehir adayları daha fazla bir ödeme yapıyormuş.
Ama ne gam? Yüzde 25, yüzde 35 oranında yıllık reel faiz ödediğimiz günlerde bile borç ödemelerimizi hiç aksatmadık. Aksatmıyoruz. IMFnin her dediğini yaptık. Yapıyoruz. IMF bizimle gurur duymasın da kiminle duysun!.."Şimdi IMF uzmanlarını izliyoruz. 18inci stand - by anlaşmasının 7nci teftişinin 2nci perdesi için geldiler. Bizim bundan sonra ne yapmamız gerektiğini söyleyecekler. Biz de ne söylerlerse yapacağız.Bu ülkede yaşayan 72 milyon insan ne yiyor, ne içiyor? Nerede okuyor, nerede tedavi oluyor? Bu ülkede ne yatırım yapılıyor, ne üretiliyor?.. Bunlar önemli değil. "Faiz dışı fazla hedefi tutturulsun. Borç çarkı aksamadan döndürülsün, yeter..."Ben IMFye karşı değilim. "IMFyi kovalım, işimize bakalım" demiyorum. Durum tespiti yapıyorum... "Bu işte bir yanlışlık var... IMFye bu kadar teslim olmayalım... Bu ülkede yaşayan insanları da düşünelim" diyorum. Çünkü "Önce şu birikmiş borcu ödeyelim de sonra yatırımı, üretimi, insanı düşünürüz diye beklersek, biz daha çooook bekleriz. Bekleye bekleye de eririz" diye korkuyorum.Sayın okuyucularım... IMF bizim ile neden uğraşıyor? Neden bizi bu kadar çok sıkıyor? Çünkü Türkiye IMFnin iki büyük müşterisinden biri... IMFnin öyle sanıldığı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
IMF bizimle gurur duyuyor. Nasıl duymasın? İbrahim Turhan'ın (Anlayış, Ekim 2003) anlatımıyla "Devletimiz, yatarıma ayırdığı paranın 7.5 katı faiz ödüyor. Kişi başına 120 dolar sağlık, 720 dolar faiz ödemesi yapar hale geldi. Devlet harcamalarından eğitime ayrılan pay 1992 yılında yüzde 19 iken yüzde 8.7'ye düştü. En varlıklı yüzde 1'lik nüfus ile en fakir yüzde 1'lik nüfus arasındaki gelir farkı 332 kata ulaştı. Nüfusun yüzde 30'u ayda 48 dolar ile 340 dolar arasında geçinmeye çalışıyor. İşsizlik oranı, tarım dışı sektörlerde yüzde 14.6'ya, genç nüfusta yüzde 26'ya tırmandı.
Ama ne gam? Yüzde 25, yüzde 35 oranında yıllık reel faiz ödediğimiz günlerde bile borç ödemelerimizi hiç aksatmadık. Aksatmıyoruz. IMF'nin her dediğini yaptık. Yapıyoruz. IMF bizimle gurur duymasın da kiminle duysun!.."
Şimdi IMF uzmanlarını izliyoruz. 18'inci stand - by anlaşmasının 7'nci teftişinin 2'nci perdesi için geldiler. Bizim bundan sonra ne yapmamız gerektiğini söyleyecekler. Biz de ne söylerlerse yapacağız.
Bu ülkede yaşayan 72 milyon insan ne yiyor, ne içiyor? Nerede okuyor, nerede tedavi oluyor? Bu ülkede ne yatırım yapılıyor, ne üretiliyor?.. Bunlar önemli değil.
Bu alımları şimdilerde "Kamu İhale Kurumu" izliyor. Kamu İhale Kurumu 2003 yılı içindeki alımlarla ilgili rakamları yayımladı. 2003 yılında Kamu İhale Kurumu tarafından izlenen alımların toplamı 5 katrilyon 600 trilyon lira. Bunun 981 katrilyon liralık bölümü (yüzde 18i) doğrudan alım. 4 katrilyon 619 trilyon liralık iş (toplamın yüzde 86sı) ise, ihale ile dağıtılmış.4 katrilyon 419 trilyon liralık alım için 35 bin 587 adet ihale gerçekleştirilmiş. Tatil günlerini çıkarırsak demek ki kamu kuruluşları her gün ortalama 140 - 150 işi ihale ile bağlıyor. İhale harcamaları toplamı 4 katrilyon 619 trilyon liranın yüzde 55i mal alımı, yüzde 19u yapım işi, yüzde 25i hizmet alımı ile ilgili.Bu dağılıma dikkatinizi çekmek isterim. İhale denilince akla hemen "inşaat onarım" gelir. İnşaat ihalelerinin payının toplam harcamadaki oranı düşük.Yüzde 19. Esas büyük iş büyük iş devlete mal satmakta, devlete hizmet satmakta var... İhalelerin finansman kaynağı (paranın kaynağı) da önemli. Harcamanın çoğunun genel bütçe dışına kaydığı anlaşılıyor. 4 katrilyon 619 trilyon liralık toplam ihalede genel bütçeden sağlanacak finansmanın kaynağı yüzde 31 oranında. Kalan bölüm katma ve döner bütçe ile
Tekeli özelleştirmeye kalktık. Sigara bölümünü satamadık. İçki bölümüne "Nurol - Tütsab - Özaltın - Limak Konsorsiyumu" talip oldu. 292 milyon dolara içki bölümü konsorsiyuma satıldı.Ama geliniz görünüz ki Tekelin içki bölümü uzun süre alıcıya "devir - teslim" edilemedi... Nihayet dün devir sözleşmesi imzalanabildi. Gecikmenin iki nedeni var:(1) Türk İşe bağlı Tek Gıda İş Sendikası, "Tekel Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret AŞ"nin özelleştirilmesinin iptali için Ankara 1. İdare Mahkemesine başvurdu.(2) Özelleştirme ihalesiyle neyin satılacağının ihale öncesi açıkça belirlenmediği anlaşılıyor. Çünkü marka ve işletmeler yanında işletmelerde mevcut hammadde ve ürün stoklarının da devredilip devredilmeyeceği tartışılmaya başlayınca kafalar ve işler karıştı.Tek Gıda İş Sendikası uzmanı avukat Tülay Özermana göre Tekel Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret AŞnin devrindeki gecikme "şirket varlıklarının, satış rakamının üzerine çıkmasından kaynaklandı."Tülay Özermanın açıklamalarına göre,(1) Tekelin içki bölümünün sabit duran varlıkları, bilançoda 315 milyon dolar olarak görünüyor.(2) Bilançoya göre 130 milyon dolarlık stok var.(3) Yeni Rakı, Tekirdağ gibi içki piyasasında önem taşıyan
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Özelleştirmeyi beceremiyoruz. Ya, yanlış şeyleri satışa çıkarıyoruz. Ya, neyi sattığımızı bilmiyoruz. Ya, alıcı bulamıyoruz. Ya, ucuza satıyoruz... Ya da, sattığımızı alıcıya teslim edemiyoruz.
Tekel'i özelleştirmeye kalktık. Sigara bölümünü satamadık. İçki bölümüne "Nurol - Tütsab - Özaltın - Limak Konsorsiyumu" talip oldu. 292 milyon dolara içki bölümü konsorsiyuma satıldı.
Ama geliniz görünüz ki Tekel'in içki bölümü uzun süre alıcıya "devir - teslim" edilemedi... Nihayet dün devir sözleşmesi imzalanabildi. Gecikmenin iki nedeni var:
(1) Türk İş'e bağlı Tek Gıda İş Sendikası, "Tekel Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret AŞ"nin özelleştirilmesinin iptali için Ankara 1. İdare Mahkemesi'ne başvurdu.
(2) Özelleştirme ihalesiyle neyin satılacağının ihale öncesi açıkça belirlenmediği anlaşılıyor. Çünkü marka ve işletmeler yanında işletmelerde mevcut hammadde ve ürün stoklarının da devredilip devredilmeyeceği tartışılmaya başlayınca kafalar ve işler karıştı.
Biz bu "kısır döngüden kurtulamayacağız"... Biz bu kuyudan çıkamayacağız... Biz giderek batıyoruz... Şimdi birçok okuyucum, bu yazdıklarımı "karamsarlık" olarak niteleyecek. Birçok kişi "durup dururken tatlıya limon sıktığımı" söyleyecek ama... Ne yapayım? Ben gerçekleri ve rakamları sergilemeye çalışıyorum. Takdir okuyucumundur.Biz bu borç batağına nasıl saplandık? Hükümetler olmayan geliri harcadı. Bütçeler açık verdi. Borç taşınamayacak büyüklüğe ulaştı (2001 yılı başında 65 milyar dolar oldu). İstikrar tedbirleri uygulamaya başladık. Hükümet 3 yıldır gelirinden fazla harcamıyor. Harcamaları kıstı. Geliri ile harcamaları karşılıyor, bir bölümünü de "faiz dışı fazla" adı ile bono sahiplerine aktarıyor. Ama birikmiş borcun stoku o kadar büyük, reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz) o kadar yüksek ki, bu faizin yükü nedeniyle hükümetler bütçe açığı vermeye devam ediyor. Bütçe açığını kapatmak için de hükümet borçlanmaya devam ediyor.Bir yanda bütçe açıkları devam ettiği için yeniden borçlanılıyor. Öte yanda reel faiz yükü borca borç ekliyor. Bu durumda borç stokunu azaltmanın imkanı yok. Borç ancak bir süre döndürülür. Açık anlatımıyla faizleri ödenir. İşte o kadar.Görülüyor
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Kriz öncesi iç borcumuz 65 milyar dolar idi... Üç yıldır "istikrar tedbirleri uygulanıyor". IMF ne derse yapıyoruz. Yemiyoruz, içmiyoruz... Boyuna borç ödediğimizi ve borçlardan yakında kurtulacağımızı sanıyoruz... Ama o da nesi? İç borç stoku azalmıyor. Artıyor 149 milyar dolara çıkmış!..
Biz bu "kısır döngüden kurtulamayacağız"... Biz bu kuyudan çıkamayacağız... Biz giderek batıyoruz... Şimdi birçok okuyucum, bu yazdıklarımı "karamsarlık" olarak niteleyecek. Birçok kişi "durup dururken tatlıya limon sıktığımı" söyleyecek ama... Ne yapayım? Ben gerçekleri ve rakamları sergilemeye çalışıyorum. Takdir okuyucumundur.
Biz bu borç batağına nasıl saplandık? Hükümetler olmayan geliri harcadı. Bütçeler açık verdi. Borç taşınamayacak büyüklüğe ulaştı (2001 yılı başında 65 milyar dolar oldu). İstikrar tedbirleri uygulamaya başladık. Hükümet 3 yıldır gelirinden fazla harcamıyor. Harcamaları kıstı. Geliri ile harcamaları karşılıyor, bir bölümünü de "faiz dışı fazla" adı ile bono sahiplerine aktarıyor. Ama birikmiş borcun stoku o kadar büyük, reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz) o kadar yüksek ki, bu faizin yükü nedeniyle hükümetler bütçe açığı vermeye devam