<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Evkaf - ı İslamiye Müzesi Müdiresi Nazan Ölçer Hanım emekliye sevk olundu.
Evkaf - ı İslamiye Müzesi'nin kurulmasına 1903 yılında karar verildi. Osmanlı'nın çöküşü hızlanınca, vakıf eserlerindeki soygunlar da artmaya başladı.
En kıymetli eserler vakıflarda bulunuyordu. Padişahlar, sultanlar, varlık sahipleri, cami, türbe, külliye inşa ettirdiklerinde buralara kıymetli Kuran'lar, yazma eserler, halılar, şamdanlar, kaftanlar, sorguçlar hediye ederlerdi. Kul mülkiyetinden çıkarak vakıf mülkiyetine giren bu eserleri "türbedarlar" muhafaza ederdi. Türbedarlar günümüz anlatımıyla "müze müdürü" veya "emanetçi" idi. O kadar saygın kişilerdi ki, öldüklerinde türbede padişahların, sultanların yanına gömülürlerdi. Süleymaniye'de Kanuni ve Hürrem Sultan'ın yanında türbedarın da mezarı vardır.
Devlet güçlü iken korunan vakıf eserleri, devlet çökmeye başlayınca korunamaz hale geldi ve bunların en değerlilerinin bir yere toplanarak bir vakıf müzesi kurulması çalışmaları başlatıldı. Ve bu çalışmalar sonunda 1914 yılında Süleymaniye'nin imaret binasında "Evkaf - ı İslamiye Müzesi" açıldı.
Yarım kalmış yatırımlar tamamlanabilse ve de darboğaza girmiş sanayicilerin sorunları çözülebilse 84.255 kişiye doğrudan iş imkanı ortaya çıkacak.Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 81 ili kapsayan bir çalışma yaptırmış. Üç ay süren bu çalışma sonunda hazırlanan rapor 29 Eylül 2003 tarihinde Bakanlar Kurulunda ele alınmış. Ekonomi denilince İstanbuldan başka yeri göremeyenler, sorun deyince de büyük sanayicilerimizin dertlerinden başka şey ile ilgilenmeyenler için bu haber önemsiz bir haberdi.Bu nedenle rapor medyada yankı görmedi. Halbuki araştırma sonuçları ve hazırlanan rapor ile ilgili haber, Anadolu için çok çok önemli...Ben raporun tamamını inceleyemedim. Ama raporu elde eden "Dünya" Ankara Temsilcisi Levent Akbay bana raporun özetini ve tablolarını gönderdi. Bakanlar Kurulunun sorunun çözümü için neye karar verdiğini ise henüz öğrenemedim."Vatan, millet, Silistre" nutku atanlar, sabahtan akşama "Anadoluya ve özellikle Doğu Anadoluya yatırım yapılmalı... Sanayi Doğuya gitmeli..." derler...Yenilerinin gitmesinden önce eskiden gidenlerin ne yaptığına bakalım. Eskiden gidenler neden başlayan yatırımları tamamlayamıyor, eskiden gidenler neden darboğaza girdiklerinden mevcut tesislerini
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Yarısı tamamlandıktan sonra bitirilememiş 637 yatırım var. Zor durumda olduğu için yatırımlarını çalıştıramayan ve zor durumdaki sanayici sayısı ise 1.623 olarak belirlendi.
Yarım kalmış yatırımlar tamamlanabilse ve de darboğaza girmiş sanayicilerin sorunları çözülebilse 84.255 kişiye doğrudan iş imkanı ortaya çıkacak.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 81 ili kapsayan bir çalışma yaptırmış. Üç ay süren bu çalışma sonunda hazırlanan rapor 29 Eylül 2003 tarihinde Bakanlar Kurulu'nda ele alınmış. Ekonomi denilince İstanbul'dan başka yeri göremeyenler, sorun deyince de büyük sanayicilerimizin dertlerinden başka şey ile ilgilenmeyenler için bu haber önemsiz bir haberdi.
Bu nedenle rapor medyada yankı görmedi. Halbuki araştırma sonuçları ve hazırlanan rapor ile ilgili haber, Anadolu için çok çok önemli...
Ben raporun tamamını inceleyemedim. Ama raporu elde eden "Dünya" Ankara Temsilcisi Levent Akbay bana raporun özetini ve tablolarını gönderdi. Bakanlar Kurulu'nun sorunun çözümü için neye karar verdiğini ise henüz öğrenemedim.
Bu yılın pazarı "Altıncı Uluslararası Savunma Sanayii, Havacılık ve Denizcilik Fuarı (IDEF 2003)" adını taşıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin himaye ve desteğinde, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfının yönetim ve sorumluluğunda, özel sektöre ait bir fuar organizasyon firması olan, "CNR Fuarcılık" firmasınca düzenlendi.30 Eylülde açılan ve 3 Ekimde kapanacak olan silah pazarında 90 yerli 205 yabancı, silah satıcısı mallarına alıcı bulmak için yarışıyor. Sebze pazarı, kitap fuarı, antika panayırı olur da, "silah pazarı, silah fuarı, silah panayırı" olmaz mı? Günümüzde "silah pazarı"nın kibar adı "savunma sanayii fuarı"dır. Ankarada 1993 yılından bu yana "silah pazarı" kuruluyor. Bu pazarda yabancı ve yerli silah satıcıları, silah beğendirmek için yarışıyor. Dünya silah pazarının hacmi 300 milyar dolar. Türkiyenin savunma bütçesi 9 milyar dolar dolayında. Silahlı Kuvvetlerin silah araç ve gereçlerinin yüzde 80i dışarıdan, yüzde 20si içeriden sağlanıyor. İçeriden sağlanan silah araç ve gereçlerinde yerli girdi oranının yüzde 38 dolayında olduğu tahmin ediliyor.Dünya silah pazarında ABDnin payı yüzde 45, İngilterenin yüzde 18, Fransanın yüzde 16, Rusyanın yüzde 5, İsrailin yüzde 4
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Sebze pazarı, kitap fuarı, antika panayırı olur da, "silah pazarı, silah fuarı, silah panayırı" olmaz mı? Günümüzde "silah pazarı"nın kibar adı "savunma sanayii fuarı"dır. Ankara'da 1993 yılından bu yana "silah pazarı" kuruluyor. Bu pazarda yabancı ve yerli silah satıcıları, silah beğendirmek için yarışıyor.
Bu yılın pazarı "Altıncı Uluslararası Savunma Sanayii, Havacılık ve Denizcilik Fuarı (IDEF 2003)" adını taşıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin himaye ve desteğinde, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı'nın yönetim ve sorumluluğunda, özel sektöre ait bir fuar organizasyon firması olan, "CNR Fuarcılık" firmasınca düzenlendi.
30 Eylül'de açılan ve 3 Ekim'de kapanacak olan silah pazarında 90 yerli 205 yabancı, silah satıcısı mallarına alıcı bulmak için yarışıyor.
Silah pazarı 300 milyar dolar
Önceleri "Türkiyede başka banka mı yoktu da İmara para yatırdınız?.. Biraz bekleyin... Hükümet mevduatın tamamına güvence verdi... Paranızı öderler..." diyordum... Ama bankaya el konulduktan bu yana üç ay geçti... BDDKdan "çıt" çıkmıyor... Bu durumda mevduat sahiplerinin huzursuzluklarını yerinde görmeye başladım.Tamam... Bazıları bilerek, bazıları ise bilmeyerek İmarda mevduat hesabı açmak ile hata yaptı... Ama bu mevduat sahiplerinin hiçbiri kanuna karşı gelmedi. İyi niyetliler de, kötü niyetli olduğu varsayılanlar da, BDDKnın batık bankaları ayıklamış olduğu konusundaki açıklamalarına güvendi. Hükümetin bankalardaki mevduatın tamamının devlet güvencesinde olduğu konusundaki açıklamalarına inandı... Gitti parasını İmara yatırdı...Yatıranların hiçbiri de "İmarda çift kayıt olduğunu bilmiyordu. Devletin bilmediği şeyi onların bilmesi imkansızdı."BDDKya verilen bilançoda mevduat toplamı 850 trilyon lira görülürken, çift kayıt sistemi ile 7 - 8 katrilyon mevduatın gizlenmiş olması, mevduat sahiplerinin değil, BDDKnın sorunudur.Böyle bir şey var ise, bu bir "dolandırıcılık"tır. BDDKnın bu "dolandırıcılık" ile ilgili delilleri ortaya koyması ve "kayıt dışı mevduat" toplamının,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Istanbul'da ve de Anadolu'da hangi şehre gitsem o şehirde birisi yanıma yaklaşıyor, "Hoca... Bizim İmar'da mevduatımız vardı... N'olacak acaba? Ödeyecekler mi? Tamamını mı ödeyecekler, yoksa taksitle mi ödeyecekler? Nakit mi verecekler, bono mu verecekler? Faizi de ödeyecekler mi, faizsiz mi ödeyecekler? Faizi düşürecekler ise, hangi tarihten düşürecekler?" diyerek benden bir haber almaya çalışıyor.
Önceleri "Türkiye'de başka banka mı yoktu da İmar'a para yatırdınız?.. Biraz bekleyin... Hükümet mevduatın tamamına güvence verdi... Paranızı öderler..." diyordum... Ama bankaya el konulduktan bu yana üç ay geçti... BDDK'dan "çıt" çıkmıyor... Bu durumda mevduat sahiplerinin huzursuzluklarını yerinde görmeye başladım.
Tamam... Bazıları bilerek, bazıları ise bilmeyerek İmar'da mevduat hesabı açmak ile hata yaptı... Ama bu mevduat sahiplerinin hiçbiri kanuna karşı gelmedi. İyi niyetliler de, kötü niyetli olduğu varsayılanlar da, BDDK'nın batık bankaları ayıklamış olduğu konusundaki açıklamalarına güvendi. Hükümetin bankalardaki mevduatın tamamının devlet güvencesinde olduğu konusundaki açıklamalarına inandı... Gitti parasını İmar'a yatırdı...
Yatıranların
Şimdilerde "halk anlatımında" kriz demek, dövizin bitmesi, döviz fiyatının tırmanması demektir.Piyasada dövizden bol bir şey olmamasına, döviz fiyatının yerlerde sürünmesine ve de dövizin yüzüne kimsenin bakmamasına rağmen halkımızın yüreği gene de kriz korkusu ile "pat pat" atıyor.Halkımız önceki krizin etkisinden kurtulamadı. Çünkü o zaman da piyasada döviz boldu. Ve de döviz fiyatı kazığa bağlandığı için pek de ucuzdu.Ama görüldü ki, piyasada döviz bolluğu, döviz fiyatının ucuzluğu krizi önleyemiyor... Çünkü piyasadaki "kayıt dışı" döviz bolluğu başka şey, ülkenin döviz hesabı olan "Cari İşlemler Hesabı"ndaki döviz açığı başka şey. Bizler hep "kriz" korkusu ile yaşarız... "Kriz" gelecek mi? Ne zaman gelir?" endişesi nedeniyle rahat yüzü görmeyiz. 2000 yılında temmuz ayı sonunda 5.8 milyar dolar olan Cari İşlemler (ülkenin döviz gelir gider) Hesabı açığı yıl sonunda 9.8 milyar dolara ulaşınca, "Eyvah... Türkiye bu kadar döviz açığını sürdüremez... Ya döviz fiyatı çok çok artar ya da ülkenin döviz borcu ödemeleri aksar..." korkusuna kapılanlar, Türk lirasından dövize dönmeye başladı. Kısa sürede dövize hücum edenler ellerindeki dövizi yurtdışına kaçırdı. Ve de kriz çıktı.Demek